Fırsat traduction Espagnol
24,902 traduction parallèle
Sonunda mutlu olma fırsatını yakaladın ama sonra sihir onu elinden aldı, aynı Daniel'da olduğu gibi.
Al fin ibas a ser feliz y la magia lo impidió, como con Daniel.
Bilirsin işte, bir şeyler hakkında konuşma fırsatı olur.
Una mancha que resulta que tiene tu ADN en ella.
Regina, fırsat bu fırsat.
Regina, es tu oportunidad.
Dün gece aceleyle ayrıldım bir güle güle deme fırsatım olmadı.
Oye, anoche me fui tan rápido, que no tuve la oportunidad de despedirme.
Aksesuar takmaya bile fırsatım olmadı.
No tuve tiempo para usar accesorios.
Andre Alan adındaki biri yatırım fırsatı ile ilgili aradı.
Un tal Andre Alan me llamó sobre una posible inversión.
Gayrimenkul işinin tanımı ; fırsat riski, risk düşüşü, düşüş de para akışını sağlar.
La propiedad residencial, por definición es la mezcla de oportunidad y riesgo que sube y baja.
Teşekkürler Bay siefer, fırsat için.
Gracias, Sr. Siefert, por la oportunidad.
Orada çok fazla finansal fırsat var.
Hay muchas oportunidades financieras.
Bana 24 saat düşünme fırsatı verin.
Dame 24 horas de silencio para pensarlo.
Her gün canlı doku üzerinde çalışma fırsatı bulamıyorsun.
Pero no todos los días se obtiene practicar en carne viva,
Henüz konuşma fırsatım olmadı.
Ni siquiera hemos tenido esa conversación.
Bir ara fırsat bulup bu konuyu baş başa konuşmaya ne dersin?
Quizás podríamos buscar un hueco para hablar, pronto, solo los dos.
Muhteşem bir fırsatı senden çaldım...
Te robé una oportunidad increíble...
Cook Knox'taki güvenlik değişimiyle fırsatı gördü ve hemen harekete geçti.
Así Cook, vio una oportunidad en el cambio de seguridad en Knox, y saltó en él.
Hapse girdiğimden beri müvekkilimle müzakere yapma fırsatım olmadı.
Ya que estaba encarcelado, no tenía una oportunidad para hablar con mi cliente.
Ralph, hocanın kendisine ait olduğunu iddia ettiği iş ürününü inceleme fırsatın oldu mu? - Oldu.
Ralph, que tuvo la oportunidad de revisar el producto del trabajo que sus reivindicaciones profesor es el suyo.
Seninle konuşma fırsatımız olmadı.
No he podido hablar contigo en toda la tarde.
Kardeşlerimizi Cehennem'den azat etme fırsatı elde edecek bu dünyayı krallığımız yapacaktık.
Una oportunidad para liberar a nuestros hermanos del Infierno y hacer de este mundo nuestro reino.
Fırsatım varken seni satmalıydım.
Debería haberte vendido cuando tuve la ocasión.
Az önce sana bir kez daha harika fırsat sundum ve bunu kabul etmedin.
Te di una puerta abierta para que mintieras una vez más pero no la tomaste.
Yok ettiğini sanıp korkmuştum ama sanırım sen ona fırsat bırakmamışsın.
Me preocupaba que lo destruyera, pero claramente lo dejaste inconsciente antes de que él tuviera la oportunidad.
Bugün, ilk olanı gerçekleştirebilmek için size bu fırsatı teklif ediyoruz.
Hoy, le estamos ofreciendo la oportunidad de ser el primero.
Şehirdeki bazı kişiler bu işin bu kadarla bittiğini düşünüyor. Ama Knight Ridder'da gerçekten neler olduğu hakkında içerden bazı duyumlar aldım. Ve bence orda bir fırsat var.
Algunos amigos en la ciudad piensan que es el fin de los periódicos en línea, pero tengo una visión diferente de lo que está sucediendo en realidad en Knight Ridder y creo que la oportunidad real de esto está siendo desestimada.
Fırsatı gördün mü değerlendirirsin.
Si ves una oportunidad, la tomas.
Bir fırsat gördüğün zaman bunu kaçırmamalısın.
Cuando ves una oportunidad, la tomas.
John'un iş bağlayabilmesi için büyük bir fırsat olacak.
Es una gran oportunidad para que John haga algunas conexiones empresariales.
Eğer askerler uyanırsa yapacakları ilk iş John ve diğer tutukluları daha güvenli bir yere taşımak olur ve fırsatımızı kaybederiz.
Si esos policías militares se despiertan, lo primero que harán es trasladar a John y a los demás prisioneros a una ubicación más segura y perderemos nuestra oportunidad.
Affedersiniz, kendimi tanıtma fırsatı bulamadım.
Lo siento, nunca tuve la oportunidad de presentarme.
Hayatın boyunca böyle bir fırsat bekledin.
Has esperado una vida entera para una oportunidad como esta.
Gerçekten yetenekli bir yönetmen, eski bir sınıf arkadaşının Hollywood'da yükselişini izler, Bu arada kendisi her karşısına çıkacak fırsat için deli gibi savaşmaktadır.
Una gran directora ve a su compañero crecer en Hollywood... mientras que ella lucha con todo por una oportunidad.
Öfkemize ve eski husumetlerimize yenik düşüp çareyi şiddette arama riskimiz var. Fakat bu bir fırsat.
Existe el riesgo de dejarnos llevar por la ira, de caer en antiguos rencores, y recurrir a la violencia.
Sana bu fırsatı tanıması çok hoş bir şey olmuş.
Ese genial que te dé esta oportunidad.
Sormaya fırsat bulamadan öldürdü kendini.
No tuve la oportunidad de preguntar pues estalló en llamas.
Kitap olsun ya da olmasın fırsatım varken seni öldürmeliydim.
Con o sin libro, debería haberte asesinado cuando tuve la oportunidad.
Fırsat vermelisin.
Es permisividad.
Bu fırsatı kaçıramayız.
No desperdiciemos la oportunidad.
İyi biriyle çıkması için bir fırsat olabilir bu.
Sería un buen cambio para ella salir con un buen tipo.
Fırsat bulmuşken beni neden öldürmedi?
Por qué no me mataste cuando pudiste?
O zaman buna bir fırsat olarak bakabiliriz.
Entonces podemos ver esto como una oportunidad.
İlişkinizi ve yoluna koymak istediğiniz sorunları tartışma fırsatı olabilir. Bizim sorunumuz yok.
Tal vez a los dos les gustaría discutir su relación y cualquier otra cuestión de la que les gustaría trabajar...
Evet, burada çok fazla fırsat var.
Sí, hay mucha oportunidad aquí.
Bu iş senin için çok iyi bir fırsat Hayes.
Este trabajo es una oportunidad emocionante, Hayes.
Brian'ın fırsatı varmış. - Adli kısıtlamalar hakkında, etkileyici fikirleri var. O yapmış olabilir.
- Tiene unos conceptos fascinantes
Sonrasında Mühendislik okuma fırsatınız vardı ama
Luego de eso, tuvo la oportunidad de proseguir con Ingeniería..
Bana açıklama fırsatı bile vermedin.
No me has dado una oportunidad de explicarme.
En başta görgü tanıklarını bulmakta zorlanıyorduk ama sonra elimize bir fırsat geçti.
Al principio, tuvimos problemas encontrando testigos, pero... tuvimos suerte.
Haber önerinizi düşündüm ve seni mahvetmek için kaçırılmayacak kadar iyi bir fırsat olduğunu fark ettim.
Bueno, pensé en tu discurso. Y me di cuenta que la oportunidad de destruirte era muy buena para dejarla pasar.
Biliyorsun, pişman olacağın çok iyi bir fırsat var.
Hay muy buenas posibilidades de que te vayas a arrepentir de esto.
Karşına daha iyi bir fırsat çıktığı için geri kazanım koçluğunu bıraktın.
Dejaste de ser acompañante de sobriedad porque surgió algo mejor.
- Tabii konuşmaya fırsat bulabilirsek.
Si podemos conseguir emitir una palabra.