Fırça traduction Espagnol
813 traduction parallèle
Günler geçti. Portreye son fırça darbesi.
Pasaron los días, y al retrato de Marie ya sólo le faltaban los últimos retoques.
Her fırça darbesi portreyi canlandırıyordu ama Madeline daha da soluyordu.
A cada pincelada el retrato cobraba más vida, pero Madeline palidecía mas.
Sonra bir fırça al ve buradan tut.
Luego tomas el pincel y lo sostienes así.
- Fırça yiyeceğim.
- Me caerá una bronca
Düşün yarını ancak Almadığına pişman olma bak Bebekler için fırça Al hepsinden bolca
Piense en mañana lamentará no haber comprado... cepillos, productos para el dolor,...
Senden odasına gitmeni istedi. Fırça ile ilgili bir şey söyledi.
Dijo algo sobre la brocha de afeitar que hay en su habitación.
tam dolgun pürüzsüz karışım tonları, çok maharetli fırça darbeleri sol elle yapılmış.
Es, eh, sfumatura, los tonos suavemente gradados, de manera muy sutil, y su manejo de pincel es el de un zurdo.
Leonard'ın imzası büyük şekilde, fırça çalışması, o tazelik, o teknik.
La firma de Leonardo en grande, la técnica de pincel, mano sinistra, el rubor, la técnica de sfumato.
Gelmediler diye patron az mı fırça çekti bu sabah.
No le di bastante caña al jefe.
- Fırça cilası.
- Limpiapinceles.
- Fırça cilası mı?
- ¿ Limpiapinceles?
Fırça cilası mı?
- ¿ Limpiapinceles?
Fırça cilası.
- Limpiapinceles.
Ne satıyorsun, fırça mı, dergi mi?
¿ Cuál es tu chanchullo, cepillos o revistas?
Yapılacak en iyi iş bir güzel fırça kaymaktı.
He tenido que regañarles por su comportamiento.
Hayır, ama en azından bir fırça kaymanı beklerdim.
No, pero al menos esperaba una amonestación verbal.
Gelecek sefer şehre giden biri bir fırça alıversin.
La próxima vez que vayan a la ciudad, compren una brocha.
İki yüz fırça darbesi.
Doscientas pasadas.
Hadi hazırlan, ve saçına bir fırça daha at.
Apúrate... e intenta arreglarte el cabello.
Fırça faydalıdır.
Un cepillo es un objeto útil.
Kalınca bir fırça arıyorum.
- Quiero un cepillo de cerdas duras.
Ama teknik, fırça izleri, her şey onun imzasını taşıyor.
- Las pinceladas llevan su firma. - Tonterías.
Sincapların kocaman fırça gibi kuyrukları olduğunu herkes bilir.
Todo el mundo sabe que una ardilla tiene una cola larga y muy peluda.
Kadınları buraya getirttim ve onları tedavi ettim, kasabanın yaşlılarına da fırça attım, ancak bu kadarı elimden geliyor.
Hice traer a las mujeres y las traté. Reprendí a los ancianos, pero es a lo más lejos que puedo llegar.
- Bir de fırça getir!
- Y un cepillo de fregar.
Bana "Fırça" Carter diyeceklerdi.
Me iban a llamar "Brush" Carter.
Ne oldu peki, "Fırça"?
¿ Y qué pasó, "Brush"?
Şu güzel gümüş tarak ve fırça setine bir bakın, tam size göre.
Un hermoso juego de peine y cepillo de plata hecho a su medida.
- Gümüş tarak ve fırça seti.
- El juego de cepillo y peine de plata.
Niye yalan söylediğini bilmiyorum ama kaptan gelmeden dön, yoksa ikimize de fırça atar.
No sé por qué mientes, pero es mejor que vuelvas... antes que el capitán, o nos arrancarán el pellejo a los dos.
Biraz fırça, biraz yağ...
Algunos pinceles, un poco de óleo...
Yaptığın her şeyin, hepimizin yaptığı her şeyin modası geçmiş, hepimiz tahmin ederek fırça kullanıyoruz nehirler gibi boya kullanıyoruz gelişigüzel birleşimlere, ki aslında peşinde olduğumuz her şey matematiksel olarak elde edilebilir.
Todo lo que has hecho, todo lo que hemos hecho, está obsoleto, y todos nosotros, con cada una de nuestras pinceladas hemos vertido ríos de pintura en combinaciones al azar, cuando, de hecho, lo que pretendemos puede ser realizado matemáticamente.
Devamlı aynı fırça darbelerini kullanıyorsun.
Todas las pinceladas son iguales.
Fırça çekerler ama umurumda değil.
Me regañan pero no me preocupo
Ama fırça buna bakmaz.
Pero el pincel no lo sabe.
Şeytan'ın tekerlekleri, kuyruğunu fırça olarak kullanarak kırmızıya boyaması gibi mi?
Como el diablo pintando las ruedas rojas... usando su rabo como brocha.
Billy Jack, Brennan'a eti hazırlaması için bir fırça kay. Sen pişirmeye başla.
Billy Jack, saca a Brennan y prepara la cena, guisarás tú.
Almak ister misiniz? Diş fırçası, fırça, kalem...
¿ Quiere gomas para el pelo, cepillos de dientes, lápices, cepillos?
Kurşun kalem, silgi, fırça diş macunu, diş fırçası?
¿ Lápices, gomas para el pelo, cepillos de dientes, peines?
Geç kalıyoruz. Dış kapı kapanacak ve girmek için müdürden fırça yiyeceğiz.
Si llego tarde, va a estar cerrado y tendré que ir a ver al director, que me amonestará.
Girişi iyi kollamıyorsun diye fırça yedim, bunu ödeyeceksin!
Y tanto echarme en cara que no vigilo bien las entradas... Ésta me la vas a pagar.
Biraz fırça atıp gönder.
Dale una reprimenda y suéltala.
Herkes fırça tutabilir.
Cualquiera puede manejar un pincel.
Bir sürü fırça.
Cepillos de todas clases.
Böylece haftalar geçip gitti. Artık portre tamamlanmak üzereydi. Geriye sadece vurulacak bir fırça darbesi, kondurulacak son bir renk kalmıştı ki, karısının ruhu bir kez daha lambanın içindeki alev gibi titredi.
Y cuando varias semanas hubieron pasado, y poco quedaba por hacer, excepto una pincelada sobre la boca y un color sobre el ojo, el espíritu de la dama tembló de nuevo como la llama en el casquillo de una lámpara.
Ve son fırça darbesi vuruldu, boya son kez sürüldü.
Y entonces la pincelada fue dada, el color fue puesto ;
Küçük bir fırça.
Un cepillito.
Ona iyi bir fırça çekiyor.
Le está echando un buen rapapolvo.
Fırça.
Cepillar.
Şimdi geriye bir çözülemeyen sözcük grubuyla kaldık ; "Geriye sadece bir fırça kaldı."
Sólo nos queda una frase sin sentido, "sólo queda cepillar".
"Bir fırça kaldı."
"Sólo queda cepillar".