Gıdıp traduction Espagnol
984 traduction parallèle
Babamın beni sırtına alıp da taşıdığını gayet iyi hatırlıyorum.
Recuerdo muy bien a mi padre llevándome de paseo en hombros.
Bay Candy, Berlin'deki elçiliğimiz Londra'daki Dışişleri Bakanlığı'na Alman milliyetçilerinin, Güney Afrika meselesindeki tutumlarının değiştiğine yönelik haberi verdiğinde aileme mektup yazıp işimi kaybettiğimi ve onların yanına geri döneceğimi haber etmek zorundaydım.
Cuando nuestra embajada en Berlín informa al Ministerio de Exteriores en Londres de que se aprecia un ligero cambio de actitud en los alemanes en relación con la cuestión Boer, yo tengo que escribir a casa contando de que he perdido mi empleo y que debo regresar al seno de la familia.
Benim gördüğüm Phillip Musgrave'i kendi odasında öldürdün, cesedini, gizli geçitten aşağıya taşıdın, seradan çıkıp onu o arabanın arka koltuğuna tıktığın garaja girdin
Tal como yo lo veo, usted asesinó a Philip Musgrave en su propia habitación, llevó su cuerpo abajo por el pasadizo secreto, lo sacó a través del invernadero, llevándolo al garaje y allí lo colocó bajo el asiento abatible del coche.
Aç kalıp dışarıda yattığım geceler oldu.
Pasé hambre y noches sin techo.
Duş alıp üzerimi değiştirdim ancak sonra onun giyinmediğini fark ettim. Orada oturmuş gülüyordu! Benimle dışarı çıkmak gibi bir niyetinin olmadığını söyledi!
Dejó que me duchara y me afeitara, luego me fijé en que no se estaba arreglando y se echó a reír : dijo que no tenía intención de salir conmigo y siguió riéndose.
Hatta kafasına fazla takarsa, son günlerde fazlasıyla yaptığı gibi dışarı çıkıp sarhoş olur.
Si lo piensa demasiado, puede salir y ponerse ciega que es lo que hace últimamente.
Sinemada uyuyakalıp, uyanamadığımızı falan da söyleyebiliriz ama aklıma gelen en iyi şey eve döndüğümüzde babamın uyuyor olmasıdır.
Podríamos habernos dormido en el cine y no habernos despertado... pero lo mejor que se me ocurre es que esté dormido cuando lleguemos.
Birkaç telefon etmem lazım. Tanıdığım bazı insanların ortadan kaybolduğum için telaşlanıp polise koşturmasını istemem.
Tendré que hacer unas llamadas, o mis amigos irán a la policía... y se pondrán nerviosos por mi desaparación.
Bu, Rogers'ın yaptığı gibi, dışarı çıkıp, odun getirmek demektir.
Eso implicaría salir a por leña, como hizo Rogers.
Ayışığında dışarıda ince bir ses çıkartarak rüzgar eserken ve pencere açılıp kapanırken.
A la luz de la luna, con el viento que grita fuera... y la ventana batiendo.
çıkıp dışarı çıkıp başka bir şeyin olmadığı yere gökyüzüne ulaşın.
- Salgan y levanten las manos.
Gunnar'ı tanıdığım vakit ; oradan çıkıp fabrikada çalışmaya başladığım dönemlerdi.
Cuando salí, tuve que trabajar en la fábrica, donde conocí a Gunnar.
Ama yaklaşıp tam önümden geçtiklerinde çantayı Fred'in taşıdığını gördüm.
Pero cuando se acercaron, y pasaron justo delante de mí, vi a Fred, que llevaba la cartera.
Sadece simaen tanıdığınız bir kadını azimle korumak, bununla ilgili olarak da 5 yıldır size canla başla hizmet eden bir kadına bağırıp çağırmak, sizin için sıradan bir şey mi?
¿ Es usual para Vd. defender tanto a personas que sólo conoce de vista, hasta el punto de maltratar a una persona que le sirvió fielmente durante 5 años?
Hatırlıyor musun, Saranac'ta herkes evli olmadığımızı düşünmüştü de dışarı çıkıp evlenmiştik.
¿ Recuerdas en Saranac, cuándo notaron que no estábamos casados? - Y fuimos a casarnos.
Dün akşam ayakkabısız dışarı çıkıp çıkmadığımı sordular.
Que si anoche había paseado bajo la lluvia descalza.
Bir köle, senin de tanıdığın bir köle sol elini kaldırıp başladı alev alev yanmaya, yirmi çıra biraraya gelmiş gibi.
Un simple esclavo, al que has visto muchas veces... alzó la mano izquierda... y ardió como 20 antorchas juntas.
Sonra köşeden bir kız alıp, onu biraz gıdıklarsın.
Y luego te llevas a una chavala a un rincón, hacerle cosquillas.
Maria D'Amata'nın oynadığı üç filmide ben yazıp yönettim.
Escribí y dirigí las tres películas en las que actuó María D'Amata
Eğer yıkılan bir binanın altında kaldığınızda, biri sizi alıp güvenli bir yere taşıdıysa bir saniye tereddüt etmeden gözüne tükür.
Si alguna vez un edificio se derrumba, y alguien trata de ayudarlas y ponerlas a salvo no lo duden ni un momento, escupanle en la cara.
Burada konumuz, kendisine atfedilen suçlamaları yapıp yapmadığıdır Ve onları onay alarak mı yaptığı?
Aquí lo que se juzga es que el acusado hizo las declaraciones que se le atribuyen sin autorización.
- Öyle mi? Köylüleri kiliseye toplayıp onlara sevgiden, birlik olmaktan bahseden bir vaaz veriyorum, sonra dışarı çıktığımda gördüğüm ilk yabancıya vuruyorum.
La gente va a la iglesia, predico sobre el amor y la hermandad luego salgo y golpeo al primer extraño que veo.
Ah, hayır, gıdıklama... Yoksa küçük Liz yuvarlanıp üstüne...
Oh, no, no me hagas cosquillas... o la pequeña Liz justo empezará a dar vueltas y...
Demek ki tekrar dışarı çıkıp çıkmadığını bilemezsin
Entonces no sabrías si salió otra vez.
Asaleti ve elinden alınamaz hakkı için ayağa kalkıp inandığı davada savaşmasıdır.
La dignidad y el inalienable derecho a levantarse y pelear por lo que cree.
Bir gün babam, biz dışarıdaydık, ve bumm, aynen böyle, birden bitti. Yığılıp kalmıştı.
Un día, mi padre...
Tek yaptığın kavga çıkarıp dırdır etmek.
Quéjate y pelea todo lo que quieras, no servirá de nada.
Gerçekten öğle yemeği için dışarıya çıkıp çıkmadığımızı ve tabi şimdiye dek yalan söyleyip söylemediğimi anlamak için.
Para descubrir si en verdad había desayunado conmigo. y si hace un rato no estaba mintiendo.
A, B, C, D, E, F, G, H, I, J K, L, M, N, O, P, Q, R, S, T, U, V, W, X, Y, Z.
A, B, C, D, E, F, G, H, I, J K, L, M, N, O, P, Q, R, S, T, U, V, W, X, Y, Z.
Buradan heyecanla ayrılıp, bütün geceyi intikam fantezileriyle geçirebilir ama o gerçekte bir iş adamı. Bunun anlamı, iş yapmaya çalıştığıdır. - Yani?
Strutt puede tener ganas de venganza pero es un hombre de negocios.
Öndeki adamın elleri kızın göğsündeydi, ve kız bacaklarını yukarı aşağı sallayıp duruyordu, çünkü arkadaki adam kızı gıdıklamaya çalışıyorken, adam da kahkahalar atmaya devam ediyordu!
El primero de ellos tenía las manos puestas en su pecho y ella arreaba patadas por doquier porque el hombre de detrás trataba de hacerle cosquillas mientras reía sin parar.
Bunların, Ville-d'Avray'da ölen adamların vurulduğu silahtan çıkıp çıkmadığını tespit et.
A ver si estas balas salen de la misma arma que la de Avray.
Sesinin bir daha çıktığını duyarsam, kafanı kırıp, seni dışarıdakilere veririm.
Si te vuelvo a oír hablar, te tiraré adonde están esos bichos.
Bonnie ve Clyde'ın hemen kentin dışında saklandığı söylentisi var. Burayı basıp Blanche'ı kaçıracaklarmış.
Se rumorea que Bonnie y Clyde se esconden en las afueras... y que planean venir a liberar a Blanche.
Bir komünist her konuda kendine neden diye sormalı adamakıllı sorgulayıp düşünmeli ve her şeyin temelini gerçeklerden alıp almadığına bakmalıdır.
Debe buscar el porqué de las cosas, reflexionar mucho, ver si todo se conforma con la realidad.
Stalin'in ölümü sayesinde kuramsal taşralılığımızdan kısmen çıkıp bizim dışımızda var olmuş ve var olmakta olanları kabul edip tanıyabildik ve kendi kendimizi dışarıdan, nesnel bir gözle görmeye Marksizm'in bilgi alanında ve cehalet alanında yerimizi görmeye böylece kendimizi tanımaya başlayabildik.
La muerte de Stalin nos permitió..... salir de nuestro provincianismo teórico, conocer los que existen fuera de nosotros y empezar a vernos desde fuera, conocer nuestro lugar en el conocimiento y en la ignorancia del marxismo. ... y empezar a conocernos.
"Kültür devrimini ihraç etmek söz konusu olamaz çünkü o Çin devriminin bir parçasıdır. Ama barındırdığı kuramsal dersler ve siyasetler bütün komünistlere aittir. Bunları komünistler kültür devriminden ödünç alıp kendilerine mal etmelidir."
"No exportamos la revolución cultural que pertenece a la revolución china, pero sus lecciones teóricas y políticas... pertenecen a todos los comunistas, que deben apropiárselas".
Hemen sonuca varıp bana, bunun Sam ve Bayan Roat'un birbirini tanıdığını kanıtladığını söyledin.
Y que eso probaba que Sam y la Sra. Roat se conectaban.
Bana bıçak çeken adamları sevmem. Ben de elinden alıp kıçına baş harflerimi kazıdım. "W.G."
que tiran cuchillos en mí... así que lo llevó lejos de él... y tallado mis iniciales en su culo
Hastanede tek bir gün, alıp şöyle yapacaklar, ve sonra da gıdıklanacak... ondan sonra da aynı bir havlu gibi, bu kadar.
Un día, tomamos un poquito... Como una servilleta, y listo.
Bir gıdım arttırıp 80 e gidebilirim.
Máximo $ 80.
Dışarı çıkıp aldığı şeyler bir pompalı ve iki kutu mermi bir kutu 45 kalibrelik mermi kısa bir boru, bağlantı teçhizatı ve bir süpürge.
Luego salió a comprar una escopeta y dos cajas de munición. Una caja de munición calibre.45. Un tubo corto, varios accesorios y una escoba.
Sana ihtiyacı olduğu zaman dışarıda vaktini oyalanıp aptal röportajlarla harcadığın için sana söylendi.
Sólo se quejaba de ti, de que siempre estabas fuera cuando te necesitaba...
Tutsaklar ancak yarım dakika nefes alabilmişler,... sonra da kendi dışkılarıyla kaplı zemine yığılıp kalmışlar.
Los prisioneros seguían respirando medio minuto, y después caían al suelo, cubiertos de excrementos.
Bana, sesini tanıyıp tanıdığımı ve saçlarının rengini sordun.
Preguntaste si reconocía tu voz y el color de tu cabello.
Söylemek istediğim, belki herkesten yapmasını istediğim, sığındığın bir çadır ya da başka birşeyin içinde olsan da, şahsiyet çemberinin dışına çıkıp, komşuna iyi geceler de. ve bu derecede kaliteli, barışsever ve güzel bir müziği, bugün burada dinleyebildiğin için de kendine teşekkür et.
Les recomiendo si no tienen tienda de campaña o algún lugar adonde ir que se busquen un pedazo de tierra digan buenas noches a su vecino y felicítense por haber hecho de hoy el día más agradable de nuestra vida.
Fakat bugünkü bir eylemi engelleyerek olasılığı saf dışı bırakıp geleceği değiştirebileceğimize gerçekten inanıyor musun?
¿ Y de verdad cree que tomando medidas ahora podemos neutralizar esa posibilidad y cambiar el futuro?
Eğer oğlum yani geleceğin Çarı ben ve ailem yurt dışına çıktığımızda Rusya'da kalıp, eğitimine devam etse olasılıkla, daha kaç yıl yaşayabilir?
Si mi hijo se quedara en Rusia para recibir su educación mientras yo y mi familia vamos al extranjero ¿ cuántos años podría vivir?
Hiç bir kartalın bir adamı kapıp, ülke boyunca taşıdığını duydun mu?
¿ Alguna vez oyó del águila que recogió a un hombre y lo llevó a través del país?
Ama bugün, bu Pazar sabahı, hayatımda ilk defa olarak, ve bu KOW radyo istasyonu yayına başladığından beri ilk olarak, her zaman yaptığım şeyin ve müzik çalmanın dışına çıkıp size küçük bir öykü anlatacağım.
Pero hoy es la primera vez que estoy aquí en domingo, y por primera vez también estoy en esta emisora de KOW no solo de DJ y todo eso, sino para contarles una historia.
Ancak nasıl biri olduğunu görünce, neden evden koşarak çıkıp dışarıdan ona telefon etmeye çalıştığınızı anladım.
Cuando la vi se me ocurrió por qué tenía tanta prisa usted por salir de la casa y llegar a otro teléfono.