Haksızlık traduction Espagnol
3,664 traduction parallèle
Haksızlık ediyorsun.
No es justo.
Bu tamamen haksızlık.
Esto es totalmente injusto.
- Bu tamamen bana haksızlık!
- ¡ Eso es completamente injusto!
Burada oturmuş, sana karımdan dert yanıyorum ki bu çok adi ve seviyesizce. Üstelik sana da haksızlık yapıyorum ve bu kitaptaki en eski numara.
Estoy aquí sentado quejándome de mi mujer, lo que es sórdido y bajo y no es justo para ti y el truco más viejo.
- Bu haksızlık.
Eso no es justo.
Bu haksızlık.
Eso no es justo.
Yani bence bütün suçu bir kişiye atmak haksızlık olur.
Así que creo que es muy injusto - el cargar toda la culpa a una sola persona.
Evet, ki bu haksızlık.
Sí, lo que no es para nada justo.
- Bana böyle davranman haksızlık.
- No es justo que me trates así.
- Bu haksızlık Claude.
No es justo, Claude.
Çok büyük haksızlık.
Qué injusticia.
Kendine haksızlık etmeyi kes.
Deja de ser tan duro contigo mismo.
Bu haksızlık, Bay Collett.
Esto no está bien, Sr. Collett.
Haksızlık bu. Bir şeyler yapamaz mısınız?
Esto no es justo. ¿ No pueden ustedes hacer algo?
Bu haksızlık.
No es justo.
Haksızlık ve adaletle ilgili düşüncelerin ardında uzanan geniş bir tarla var...
Más allá de las ideas del obrar mal y del obrar bien hay un espacio.
- Haksızlık!
- ¡ Es una injusticia!
- Aslında tam olarak haksızlık sayılmaz.
- Bueno, no es exactamente una injusticia.
bu haksızlık.
Esto es tan injusto.
Anneme ölüm döşeğinde ben baktığım için haksızlık olmaması adına parayı benimle paylaşman gerek.
Me parece que es justo que tú y yo nos repartamos el dinero, ya que yo cuidé de mami en su lecho de muerte.
Mark ve Celeste daha fazla para verirken onların çocuğu alması haksızlık olur.
Jeff y Alana serían mejores padres. Parece injusto que obtengan al bebé si Mark y Celeste pagan más.
Biliyorum. Ne haksızlık ama değil mi?
Lo sé, ¡ qué injusto es!
Kate, haksızlık yapma kendine.
Kate, esto es tan injusto.
Belli birine güvensizlik duyup haksızlık edemem, o yüzden kendi hakkım için hiçbirine güvenmeyeceğim.
Porque no les haré el mal de no confiar en ellas me haré a mí mismo el bien de no confiar en ninguna.
Hayır, kendime haksızlık ediyorum. Öyle bir ünüm yok.
Pero también soy apto para portarme mal, no tengo buena reputación.
Kuzeninize haksızlık etmeyin.
No le haga semejante daño a su prima.
Kont Claudio'nun Hero'ya gerçekten haksızlık yaptığını mı düşünüyorsun?
¿ Crees con el alma que el conde Claudio difamó a Hero?
Düzeltilmesi gereken çok büyük bir haksızlık var.
Hay una gran injusticia que debe ser corregida.
- Haksızlık ediyorsun!
- ¡ No estás siendo justo!
Hadi, hadi, bu haksızlık!
Vamos, vamos, no es justo.
Young - jak, bu hale düşmem haksızlık değil mi?
Young-jak, ¿ es justo que me sienta tan miserable?
- Kev dev gibi ama ya. Haksızlık var.
Kev es un gigante, no es justo.
Manny'e haksızlık yapılıyor diyorum.
¡ Sólo digo que es injusto con Manny!
Tüm işi zavallı Travis'in yapması ama övgüleri başpiskoposun alması haksızlık.
Parece muy injusto que el pobre y viejo Travis cargue con todo el trabajo, pero sea el Arzobispo quien se lleve toda la gloria.
- Haksızlık ediyorsun.
No estás siendo justo.
- Asıl sen haksızlık ediyorsun Sam.
No, no estás siendo justo, Sam.
Seni seven ve sana değer veren bir kadını kandırman bence haksızlık.
Creo que es injusto que engañe a una mujer que obviamente le quiere y se preocupa por usted.
Bana haksızlık ediyorsun, Babbu didi.
Tú me mentiste, Babbu didi.
Bu tamamen haksızlık!
¡ Es totalmente injusto!
Ailemle yaptıkların için ne kadar teşekkür etsem azdır. Sana haksızlık etmiş olurum.
No puedo agradecerte lo suficiente lo que hiciste por mis padres, pero he sido injusto contigo.
Bu haksızlık.
Parece tan injusto.
Bu haksızlık!
¡ Eso no es justo!
Böyle bir yükün altına girmesini istemek haksızlık olurdu.
No sería justo ponerla en un lugar como este.
Joel'a haksızlık.
No es justo para Joel.
Sen de iki hafta boyunca kendine haksızlık edip hatanı ararsın ama tüm sorun bende.
Y tú te pasarías las dos próximas semanas pensando que eras tú, lo que no es justo, porque soy yo quien tiene los problemas.
Dinle Haddie, bunun haksızlık olduğunu biliyorum.
Escucha, Haddie, sé cuán injusto es esto.
- Ne büyük haksızlık, kitabı bitirmedin bile.
Esto es muy injusto, ni siquiera acabaste el libro.
Bu haksızlık!
¡ Oye, amigo! ¡ No es justo!
Bunun haksızlık olduğunu düşünüyorum.
Creo que es bastante injusto.
" Bu haksızlık. Karate biliyor.
"¡ Este tipo es duro!" " No es justo.
Haksızlığa uğramıştım ve kırgındım.
Estaba frustrada y herida.