Kalında traduction Espagnol
6,994 traduction parallèle
Senin evinin yanında çöplük güzel kalıyor.
Su lugar isn y apos ; t tan bonito como un cuchitril grieta.
Bunu önermiyorum zaten, ama Star Laboratuvarları'nda kalırsa hepimizi tehlikeye atar.
No estoy sugiriendo que vaya a los ductos pero si se queda en Laboratorios STAR podría ponernos en peligro.
Şeker günümüz toplumunda öyle yaygın bir hale gelmiş durumda ki eğer şeker içeren tüm maddeleri standart bir süpermarketin raflarından çıkarırsanız... elimizde yalnızca % 20 oranında yiyecek maddesi kalır.
El azúcar ha vuelto tan frecuente en la sociedad actual que si ha quitado todos los artículos que lo contienen de los estantes de un supermercado estándar... sólo el 20 % de los artículos se mantendría.
Yerdeki ve tavandaki... döküntü kalıp dışında herşey tutarlı. Orada güneydeki.
Todo es consistente, excepto... estos patrones en el techo y en el piso al sur por allí.
Dr. Rush ölüm kalım meseleleri ile uğraşmaz, ve hiçbir şart altında, kısırlaştırma ameliyatı yapmaz.
Dr. Rush no trata pacientes terminales, y lo que no hará, bajo ninguna circunstancia, son las vasectomía reversibles.
Bunu dışında kal, moruk.
- Vale.
- Gemma... - Burada dostlarının yanında kal.
- Y quédate aquí con tus amigos.
Ve sonrasında hepimiz bazı şeyleri açıklamak zorunda kalırız.
Y entonces todos tendremos explicaciones que dar.
Sonrasında ise, hayatta kalırsa içeride biberonla besleyebiliriz.
Y después, si sobrevive, podríamos darle un biberón.
Şimdiye kadar yalnızca bir tane yalıtılmış sivil vakamız var. Bir kadınla temas kurulmuş, bir turistle. Şehir merkezinde bir otelde kalıyormuş ama sanıyoruz zamanında ulaşabildik ona.
Hasta ahora, solo hemos aislado un caso en un civil... una mujer, una turista que se aloja... en un hotel del centro pero creemos que hemos llegado a tiempo.
Evet, etrafında da yüksek miktarda yersinia pestis kalıntısı tespit ediyorum.
Sí, veo una alta concentración de peste Yesinia en las migas.
Birisi aileyi katıldığında, sonsuza dek bağlı kalırlar.
Cuando alguien se une a una familia, están unidos para siempre.
Senin sorunların var Dash, boktan ciğerlerin bunların yanında az kalır.
- Tienes problemas, Dash. y tu pulmones de mierda son el último de ellos.
Ateş altında kalınca hemen dönmek zorunda kalmış.
Él recibió fuego, tuvo que largarse de allí.
Garrett, çok uzun süre gözaltında kalırsa Bourg'un konuşmaya başlayacağından,...
Estaba preocupado por que si Bourg pasaba demasiado tiempo en custodia, comenzaría a hablar,
Kalifiye işçiler kalıcı olarak şehrin yakınında yaşarlardı... Antik Mısırlılar ölümsüz bir mimarinin parçasını yarattılar.
Los trabajadores calificados se quedaron en la ciudad temporal cerca de... los antiguos egipcios crearon una pieza de arquitectura hecha para durar una eternidad.
Ve bügün bile onların verdiği savaş bizimkiyle karşılaştırıldığında soluk bir şikayet gibi kalır.
Y aún hoy su lucha por la supervivencia hace que todo lo que quejarse simplemente palidecen en comparación.
Mektupların bazılarının arkasında kalıntılar buldum.
¿ No es algo anticuado? He encontrado algunos restos en el reverso de un par de cartas.
Menzil dışında kalıyorlar.
Permanecen fuera de rango.
Aynı zamanda kalın bağırsaklarında bariz bir hasar oluşmuş... yine de önceki iç hastalıklarına dair bir geçmişi yok.
También tenía un gran daño intestinal pero no tenía historial de problemas de estómago anteriormente.
Kalbe isabet eden bir kurşun. Ancak onun da kalın bağırsaklarında bariz bir hasar var.
Bala en el corazón y también un gran daño intestinal.
Pilsen'de halamın yanında kalıyorum, bu yüzden kira vermiyorum, sorun olmuyor.
Me estoy quedando con mi tía en Pilsen... lo que significa que no hay renta, es bueno.
Yani her zaman orada olmuyor ki bu aslında biraz şansa bağlı, ama bana iyi davranıyor ve para istemiyor, bu yüzden orada kalıyorum.
Ella no es todo, lo cual es incierto... pero siempre fue buena conmigo, y es gratis, así que lo tomo.
Minibüsün arkasında enerjisi bitmeden 58 dakikadır sabit bir haznede kalıyor.
Lo tengo en una cámara crioestática en la parte trasera de la camioneta durante 58 minutos más antes de que el efecto se agote.
Tırnaklarının altında deri kalıntıları var.
Tiene piel debajo de las uñas.
Aslında bana kalırsa, o asla burada olmamalıydı.
Sinceramente, si hubiera dependido de mí, no hubiera ingresado aquí nunca.
Niye, Star Laboratuvarları'nda bumerangın üstünde buldukları kalıntılar öyle diyor diye mi?
¿ Por qué, porque lo dice el residuo que encontraron en los laboratorios STAR?
Bu sizin sınırlarınızın biraz dışında kalıyor.
Eso queda un poco fuera de vuestras competencias.
Bugün kanında hiçbir şey yok ama son bir Mirakuru nöbeti vücudundaki kalıntıları yaktıysa...
No hay ninguna en la sangre hoy, Pero si un último episodio mirakuru Quemado por los restos de su sistema...
Dikkat et de boğazında kalıp öldürmesin.
No te ahogues y caigas y te partas la cabeza y mueras.
Ben evde kalıyorum, o da yatında kalıyordu.
Yo me quedaba en la casa y él estaba en su yate.
Veri tehlikeye atılmışsa, Colford-Webb'in uzantısına erişilmesi WikiLeaks ve Edward Snowden'ın yanında hiç kalırdı.
Si alguna información se hubiera comprometido... teniendo en cuenta el nivel de acceso de Colford-Webb lo de... WikiLeaks y Edward Snowden habría sido un pálido juego.
Ama yapışkan maddeyi incelediğimde, aslında özellikle Hint kenevirinin neden olduğu bir duman kalıntısı vardı.
Pero cuando procesé la mugre pegajosa, de hecho es... restos de humo, específicamente de una cepa de cannabis sativa.
Ama ya potasyum klorat ve sülfürik asit alüminyum folyo katmanlarıyla birbirinden ayrıldıysa? Cinayet kalıntılarında da bulmuştum.
¿ Pero y si el clorato de potasio y el ácido sulfúrico estuvieran separados por capas y capas de papel de aluminio cosa que también encontré entre los restos del asesinato?
Bu arada Bay Agos,... zamanında gelmeye gayret edin ve eve yakın kalın.
Mientras, Sr. Agos... intente llegar puntual y no se mueva mucho de casa. Siguiente.
- Bayan Zhou'nun yanında kal.
Quédate con la Srta. Zhou.
Vurduğun kişinin yanında kalıp hayatı yalnızca senin yaşayabileceğin şekilde yaşayacaksın.
Vendrás con la persona a la que le disparaste. Vivirás de la única manera que puedes.
Jinora, hava bükücüler ve ben her şeyi kontrol altında tutarız. - Hoşça kal Korra! - Çabucak iyileş!
Jinora, los maestros del aire y yo lo tenemos todo bajo control. - ¡ Adiós, Korra!
Hadi ikimizin arasında kalır, durum ciddi mi?
Entre nosotras, ¿ la cosa va en serio?
Hayatımın aşkını kaybettiğim için gücendim. Beni sadece ben olduğum için seven birini. Bu daha küçük bir kayıp yani sizinkinin yanında ufak kalır.
Me molesta tener que sentir el perder al amor de mi vida... el único que me hizo sentir que era yo de verdad... es menos pérdida que la tuya.
Şu gördüğünüz çizgiler kablolar, Brezilya'nın güneyinde ve Brezilya Denizi'nin yukarısında, kuzeyde oldukça kalın.
Estas líneas que ves, los cables, son muy gruesos en el sur de Brasil... y al norte en el Mar de Brasil.
Yani hem güçIü kalıp hem de onun etrafında olabilir miyim?
Solo tengo que ser fuerte pero puedo estar cerca de ella?
Ailemin bodrum katında kalıyorum.
¡ Vivo en el sótano de mis padres!
Kendi halkına yaptığı şeyin yanında Hyperion iyi biri kalır.
Lo que le hizo a su propia gente, hace que Hyperion parezca un buen tipo.
- İnsanlar kaybolduğunda arkalarında sadece gölgeleri kalıyor, değil mi?
Cuando la gente desaparece, todo lo que queda es su sombra, ¿ verdad?
Whitney'in tırnaklarında ve kemerinde balmumuna bulanmış karton kalıntısı varmış.
Ha encontrado restos de cartón cubierto de cera debajo de las uñas de Whitney y en la cinturilla de sus pantalones.
- Castle, Lanie Whitney'in tırnaklarında ve kemerinde balmumu kaplı karton kalıntısı bulduğunu söylemişti, hatırladın mı?
Castle, ¿ recuerdas que Lanie dijo que había encontrado restos de cartón encerado debajo de las uñas de Whitney y en su cinturilla?
Belki sonrasında, sen... Yatıya kalırdın.
Quizás después, incluso podrías... quedarte a dormir.
Eğer "Rock'n Run" sırasında ölüp kalırsan onu cenazene getiririm ona göre.
Y si se le cae muerto durante el Rock'n Run, Voy a llevarla a su funeral
Çok yakında hazırlamalarına yardım ettiğim vasiyetleri kadar kalıcı olacağım.
Pronto seré tan permanente como el testamento que les ayudé a redactar.
Yemek için, su için kavga etmek yoktu. Çok çaresiz kalındığında, başka seçenek olmadığı zaman kimin yaşayıp kimin öleceğine dair zor kararlar veriyorlardı.
No se peleaba por la comida ni agua sólo al final, cuando no había otra opción.