Löwen traduction Espagnol
110 traduction parallèle
Bu arada, Lowen telefon etti.
Ah, por cierto, ha llamado Lowen.
Gerald Lowen, senin bankanda mı çalışacak?
Gerald Lowen, ¿ director de tu propio banco?
Buraya gelmeden önce, belgelerin birkaçına baksam iyi olur.
La verdad es que tendría que mirar alguno de estos documentos antes de que Lowen llegara.
- Lowen geldiğinde onu trende karşılayabilirim.
Daré un paseo hasta la ciudad y aprovecharé para recoger a Lowen en la estación.
Adamın adı, Gerald Lowen.
Un tal señor Gerald Lowen.
- Gerald Lowen. Nasılsınız?
Gerald Lowen, ¿ cómo está usted?
- Bay Lowen. - Arabayla mı geldiniz? Arabanın sesini duymadım.
Señor Lowen ¿ ha venido conduciendo?
Lütfen, rahatınıza bakın. Eminim ki çok geç kalmayacaktır.
Por favor, póngase cómodo, señor Lowen mi esposo no puede tardar.
Bayan Davenheim, Lowen'ı kocasının çalışma odasına götürmüş ve adam orada beklemiş. Beklemiş de beklemiş. Bir saatten fazla süre geçmiş.
La señora Davenheim hace pasar a Lowen al despacho de su marido y allí él espera y espera y espera.
Ama Davenheim, geri dönmemiş. Gerald Lowen'ın sabrı tükenmiş ve oradan ayrılmış.
Pasa más de una hora y Davenheim todavía no había vuelto entonces Gerald Lowen empieza a impacientarse y se marcha.
Herkes Lowen'ı görmüştü. Davenheim'ı gören olmamıştı.
Todo el mundo vio a Gerald Lowen pero nadie vio a Davenheim.
Bu isim neden tanıdık geliyor?
Lowen, ¿ de qué me suena a mí ese nombre?
O sırada, istasyondan gelen Lowen'ın yanından geçmiş olmalı.
En ese tiempo debería haberse cruzado con Lowen que venía desde la estación.
- Bay Lowen'ın pantolonu mu?
Si puede recordarlo. ¿ Los pantalones del señor Lowen, señor?
Lowen, bir nakliye işinde kocama yüklü miktarda para kaptırdı.
Lowen y mi esposo se disputaban las acciones de una naviera pero fue mi marido quien las consiguió. El pobre Lowen casi se arruina.
Lowen'ın pantolonunun renginin ne ilgisi olduğunu hâlâ öğrenmek istiyorum.
Me gustaría saber qué tiene que ver en esto el color de los pantalones de Lowen.
Mösyö Lowen, yolda Mösyö Davenheim'ı görmediğini iddia ediyor, değil mi?
Monsieur Lowen dice que no se cruzó por el camino con monsieur Davenheim.
Peki yalan mı söylüyor, Hastings?
Bien, ¿ Lowen dice la verdad?
- Gerald Lowen!
De eso me sonaba.
- Efendim?
Gerald Lowen.
Gerald Lowen, Bugatti'yle yarışıyor.
- ¿ Cómo? - Gerald Lowen.
Affedersiniz, Gerald Lowen'ı görmeye gelmiştim.
Perdone, estoy buscando el señor Gerald Lowen.
Siz de Gerald Lowen'sınız.
Usted es Gerald Lowen.
- Bay Lowen?
Señor Lowen.
Rahatsız ediyorum, Bay Lowen ama ben Londra Emniyet Müdürlüğü'nden geliyorum.
Siento molestarle, señor Lowen, pero soy de Scotland Yard.
Bu bey Albay Brighton, Bay Lowen.
El coronel Brighton, señor Lowen.
- Sadece bir dakika, Bay Lowen.
Sólo un momento, por favor, señor Lowen.
Nasılmış, Bay Lowen?
Oh, ¿ cómo funciona, señor Lowen?
Göldeki kıyafetler mi, Bay Lowen?
¿ Ropa en el lago, señor Lowen?
Teşekkür ederim, Bay Lowen.
Gracias, señor Lowen.
Aslında Bay Lowen'ı sorguladık ama şu anda elimizde... Affedersiniz.
Ya hemos interrogado al señor Lowen pero de momento no tenemos ninguna prueba que le pueda- -
Sadece Gerald Lowen çalmış olabilir.
Sólo puede haber sido hecho por alguien que estuviera dentro de la casa.
Lowen da pek cılız biri sayılmaz.
Lowen no es precisamente débil.
Eski dostumuz Mösyö Lowen.
Nuestro viejo amigo, monsieur Lowen ¿ no?
Kalabalık hız görmek istiyor ve Gerald Lowen,... 3 numaralı yarışmacı onları kırmıyor.
Pero lo que el público ha venido a ver, es velocidad y Gerald Lowen, el número 3, nos la ofrece.
Lowen'dan başka kimse Bira'yı o şekilde geçemez.
Lowen ha adelantado al coche de Vir en una curva, como si nada.
Onun açısından bakarsak oldukça şanssız bir tesadüf.
Una coincidencia bastante desafortunada para Lowen.
Hayır ama ben şunu olası görmüyorum. Mösyö Lowen, kurbanın parmağından yüzüğünü çıkartıp sonra da yüzüğü hendeğe atmaya karar veriyor, öyle mi?
No, sin embargo me parece improbable que después de haber sacado el anillo del dedo de su víctima monsieur Lowen decidiese de repente arrojarlo a la cuneta.
Baş Müfettiş, bu öğlen hırsız Kellet'in Mösyö Lowen'ı teşhis edeceği bir kimlik teşhisi düzenleyecektin.
Inspector jefe esta tarde ha preparado la rueda de identificación para que el granuja de Kelnett señale a monsieur Lowen.
Bence Lowen, kendini ele verdi.
Yo diría que Lowen se ha delatado él solo.
Mösyö Gerald Lowen, daha masum olamazdı.
Monsieur Gerald Lowen no podría ser más inocente en todo este extraño asunto.
Planı uygulamaya, şehirdeki rakibi Mösyö Gerald Lowen'ın o gün evde olmasını garantiye alarak başladı. Böylece bu talihsiz olayda baş şüpheli, o olacaktı.
Pero inteligentemente primero había concertado con su odiado rival monsieur Lowen, verse en su casa aquella tarde para que de esa forma pudiera convertirse en el principal sospechoso.
Tabi cebindeki yüzüğü senin bulmanı en başından beri planlamıştı. Böylece onu da Mösyö Gerald Lowen'ı suçlamada kullanabilecekti.
Por supuesto, permitió que usted encontrase fácilmente el anillo en su bolsillo, para así poder incriminar, más tarde a monsieur Gerald Lowen.
Freud'un deyişiyle, onlar duygulardan korkuyorlardı. = Dr. ALEXANDER LOWEN = Deneysell Psikoterapist-1950'ler Onlara göre...
- Experimental Psychotherapist 1950s " en el trabajo de Freud, veras ellos eran temerosos de los sentimientos ellos creian...
= Dr. ALEXANDER LOWEN = Deneysell Psikoterapist-1950'ler Onların istediği şey kapalı insanlardı,... oldukça düzenli, doğru şeyi yapan, doğru hayatı yaşayan tipler. Bunu istiyorlardı.
lo que querian era contener a las personas, adecuadamente hacer las cosas correctas y vivir una vida correcta eso era lo que querian pero no una intensa vida emocional
Rosen veya Lowen'ı ayarlayalım.
Te pondremos a Rosen o a Lowen.
Lowen'a denklemin doğru olduğunu söyle.
Dile a Lowen que la ecuación es verdadera.
Lowen merkezde.
Lowen está en la comisaría.
Az önce Lowen ile konuştum.
Acabo de hablar con Lowen.
İşte orada, Kıdemli Er George Lowen, 19 yaşında, Dayton / Ohio'dan,... ve neredeyse ailesini aramak üzereydi.
Y ahí lo tienes... Soldado de Primera Clase George Lowen, 19 años de Dayton, Ohio, y está a punto de hacer una llamada a su madre y su padre.
Eğer nezarete girseydi Lowen bize haber ederdi.
Lowen nos habría dicho algo si le hubieran cogido.