Marış traduction Espagnol
3,152 traduction parallèle
süper kümelere gömülü, sonsuz Torus akıntısının içinde gezmiş oluruz.
incrustado en un super - "cluster", estamos viajando en este mar ilimitado de flujo infinito de Toroides.
"Rüzgar Gibi Geçti" de Scarlett O'Hara zengin ve şımarık biridir.
Y aquí tenemos a la tercera mujer que se enfrenta al escapismo.
Bir tutam deniz tuzu atın, isterseniz çok az limon sıkın.
Solo una pizca de sal de mar, un pequeño toque de limón, si lo desea.
Bir denizyıldızını kokain bağımlısı yapmasına çok az kaldı.
Está así de cerca de lograr que una estrella de mar se enganche a la cocaína.
- Şımarık torunlar.
- Nietos malcriados.
Kıtaların dağılmasına, deniz seviyesinin yükselmesine ve iklimdeki sayısız değişime dayanıklıydılar. Çeşitlenmeye ve yayılmaya devam ettiler.
Soportaron la ruptura de los continentes, el aumento del nivel del mar e innumerables cambios climáticos, y continuaron diversificándose y prosperando.
Paslanmış demir denizin dibinde toplanır.
El hierro oxidado se acumula en el fondo del mar.
Dünya tarihinin ilk dört milyarlık tarihinde bitki ve hayvanlar denizlerle sınırlı durumdadır.
Durante los primeros 4.000 millones de años de historia del planeta, las plantas y los animales permanecen en el mar.
Ancak Kuzey Afrika'da modern dünyanın Mısır'ı antik denizin altında yer alıyordu.
Pero al norte de Áfrlca, lo que hoy es Egipto está sumergido bajo un mar antiguo.
Cahil, şımarık, huzursuz bir adamdan rezil bir rahip çıkıyor ancak.
Un ser ignorante, consentido e inquieto es un pastor corrupto.
Kara ve deniz uzun kutup kışı boyunca uykuya dalıyor. Ta ki güneş bir kez daha dönene dek.
La tierra y el mar se encierran durante el largo invierno polar hasta que, una vez más, el sol regresa.
İstekli dişilerin sayısı az ve çok uzaktalar. Üzerinde yürüdüğü buz ise yakında eriyip yok olacak.
pero hay pocas hembras dispuestas y están lejos y el mar helado por el que viaja, pronto se derretirá y desaparecerá.
İlerledikçe yolundaki her şeyi yok ediyor. Hatta bu yolculuğu sırasında Grönland'ın büyük dağ sıralarını bile oyup geçiyor.
Mientras avanza, destruye todo lo que encuentra en su camino incluso abriéndose camino a través de las cordilleras de montañas de Groenlandia, mientras se dirige hacia el mar.
Denizin kurtları daha kolay bir av arayışına koyuluyorlar.
Los lobos del mar continúan en la búsqueda de una presa más fácil.
Erebus Dağı'nın aşağısında üçüncü ekip, dalış ekibi volkanın donmuş denizin altına uzanan aşağı yamaçlarını keşfetmeyi planlıyor.
Abajo, en el pie del Monte Erebus, un tercer equipo, el de buceo planea explorar las pendientes del volcán, las cuáles se extienden debajo del mar helado.
Fakat deniz buzunda geçirdikleri yalnız yaşam nedeniyle kalabalık plajlara alışık değiller.
Pero una vida solitaria en el mar de hielo no te prepara para una playa tan abarrotada
Tüm kuzey kutup bölgesinde sıcaklık düşmeye başlıyor ve deniz yavaş yavaş donuyor.
La temperatura está bajando en todo el Ártico y el mar empieza a congelarse.
Üreme mevsimi sona erdi ve fırtına kuşları kışın sert zamanlarından kaçmak için yakında denize doğru yola çıkacak.
El periodo de apareamiento ha terminado y los petreles pronto estarán dirigiéndose hacia el mar para evitar lo peor del invierno.
Bu topluluklar kötü hava sırasında hayati önem taşıyor çünkü yetişkinlerin çoğu denizde, hızlı büyüyen aileleri için balık avlıyorlar.
Estas guarderías son esenciales durante el mal tiempo ya que la mayoría de los adultos se encuentran lejos en el mar, pescando para un rápido crecimiento de la familia
Deniz buzu sınırından kolonilerine doğru yürüyorlar. Fakat önlerinde engebeli bir buz kütlesi yığını var.
Desde la orilla del mar de hielo, se dirigen hacia su colonia..... pero su camino se convierte en una carrera de obstáculos debido a los revueltos bloques de hielo que se encuentran.
Ekip, kutup bölgelerinin en tehlikeli bölümünde çalışmak zorundaydı : Deniz buzu sınırında.
La tripulación tendrá que operar en el más peligroso de todos los ambientes polares - la orilla del mar de hielo.
Bu anne ve yavruları, deniz kışın tekrar donana kadar yiyecek bulamayabilir.
Esta madre y sus cachorros también podrían no tener otra comida hasta que el mar se congele de nuevo en invierno.
Deniz suyu koyu renkli olduğu için güneşin ısısının büyük bölümünü emiyor.
Dado que el agua del mar es oscura, absorbe la mayor parte del calor solar.
Bu kuşlar kışı buz sınırında beslenerek geçirdiler. Ama artık ilkbahar geldi. Donmuş denizden karaya doğru uzun bir yola koyuldular.
Estas aves han pasado la alimentación invernal al borde del hielo, pero ahora es primavera y han empezado un largo viaje sobre el mar congelado hacia la tierra.
Buz örtüsünün denizle buluştuğu yerlerde bilim insanları bunu öğrenmek için inanılmaz mesafeler katediyor. Ateşliyorum! Andy Smith, İngiliz Antarktik Araştırmaları Kurumu için çalışıyor.
Donde la capa de hielo se encuentra con el mar, científicos van a los extremos para averiguarlo.
Deniz suyu üstünde yüzüyor. Bu yüzden eğer deniz birazcık ısınırsa aşağıdan eriyebilir.
está flotando en el mar, de tal que, sí las temperaturas del mar aumentan sólo un poco, se puede derretir desde abajo.
Çevrelerindeki kara parçalarına donarak yapışıp tıkaç görevi görüyorlar ve buzulların denize akmasını engelliyorlar.
Estos se congelan a la tierra de alrededor, pegandose rápido y actuando como freno, deteniendo el flujo de de los glaciares hacia el mar.
Kuzey Kutbu'ndaki deniz buzu yok olmaya devam ederse gezegenin sıcaklığını daha hızlı arttıracak.
Si el hielo del mar Ártico continúa desapareciendo, hará subir la temperatura del planeta más rápidamente.
Karadan daha sıcak olan denizde beş ay geçirdiler ve şimdi bir telaş içindeler, çünkü bahar kısa sürecek.
Ellos pasan 5 meses en el mar, donde no hace tanto frío como en la tierra, y ahora tienen prisa, la primavera será corta.
Deniz karadan daha hızlı ısınıyor ve kıtanın ortasındaki soğuk havayı kıyıya doğru çekiyor.
El mar se está calentando más rápido que la tierra empujando el aire frío de mitad del continente hacia la costa.
Donmuş deniz yüzeyi gelgitin oluşturduğu basınç sırtları ve çatlaklarla dolu.
La superficie del mar helado está marcada por crestas de presión creadas por las mareas fluctuantes.
Güney Atlantik'in zengin suları Güney Georgia adasına ulaşıyor ve nispeten sıcak olan deniz şiddetli güney kışını hafifletiyor.
Georgia del Sur está bañada por las ricas aguas del Atlántico sur y el comparativo calor del mar, toma ventaja sobre el cruel invierno austral.
Kara ve deniz uzun kutup kışı boyunca uykuya dalıyor. Ta ki güneş bir kez daha dönene dek.
Tierra y mar cierran durante el largo invierno polar, hasta que, una vez más, el sol vuelve.
İlerledikçe yolundaki her şeyi yok ediyor. Hatta bu yolculuğu sırasında Grönland'ın büyük dağ sıralarını bile oyup geçiyor.
A medida que avanza, destruye todo a su paso, incluso cortando su paso a través de las grandes cordilleras de Groenlandia en su conducir cuesta abajo hacia el mar.
Denizin kurtları daha kolay bir av arayışına koyuluyorlar.
Los lobos del mar se mueven en la búsqueda de presa más fácil.
Erebus Dağı'nın aşağısında üçüncü ekip, dalış ekibi volkanın donmuş denizin altına uzanan aşağı yamaçlarını keşfetmeyi planlıyor.
Abajo al pie del Monte Erebus, un tercer equipo, el equipo de buceo, planea explorar las cuestas más bajas del volcán, que se extienden debajo del mar congelado.
Deniz, eksi 2 derece sıcaklıkta.
El mar está a 2 grados bajo cero.
Ama denizde geçirdikleri kış yüzünden biraz hamlamışlar.
Pero un invierno en el mar les ha hecho perder un poco la práctica.
Kışı denizde geçirdikten sonra geri geldiler. Ama yumurtlamayı bırakın, daha çiftleşmediler bile.
Los Adelias, habiendo pasado el invierno en el mar, han vuelto, pero aún no se han apareado, por no hablar de sus huevos.
Küçük şımarık velet.
Niña poco mimada.
Üstelik şımarık bir çocuk gibi davranıyor diye.
Sólo porque le falta disciplina y está actuando como una niña...
Şımarık bir zengin çocuğuydum.
Solía ser un niño rico.
Şımarık bir zengin çocuğuydum.
Solía ser una chica con un fondo fiduciario.
Masmavi denizin parıldayışını konağın penceresinden seyrederdim.
Desde las ventanas de mi mansión podía ver el mar azul brillante.
Antarktika'yı kaplayan buzun çoğu bölümü dört kilometreden daha kalın. Dağ sıralarını, volkanları ve göllerin üzerini kaplıyor ve kimi yerlerde ağırlığı karayı deniz seviyesinden aşağı bastırıyor.
Mucho del hielo que cubre la Antártida tiene un grosor de más de dos millas que cubre cordilleras, lagos y volcanes y en lugares, and in places, su peso deprime la tierra muy por debajo del nivel del mar.
Ve dünyadaki insanların neredeyse yarısı kıyı kesimlerde yaşıyor ve deniz seviyesindeki değişimlerden etkilenecek.
Y casi la mitad de la población mundial vive cerca de la costa y se ve afectada por los cambios en el nivel del mar.
Deniz kıyısına olan sevgilerine rağmen her baharda doğanın çağrısı işitir ve 65,000 tanesi birleşerek buradan ayrılır.
Pero a pesar de su amor a la orilla del mar, cada primavera oyen la llamada a lo salvaje y todas las 65.000 de ellas levantan vuelo y se van.
Bu şımarık hergeleyle neyi başarmayı düşünüyorsun?
¿ Qué vas a hacer con un asno como este?
Güneş ışınları denizi aydınlatıyorken denizkızı kendini sulara bırakmış ve denizkızı, denizdeki su kabarcıklarından biri olmuş.
[Y convirtiéndose en espuma del mar, la Sirenita desapareció. ] [ Y convirtiéndose en espuma de mar, la Sirenita desapareció.]
Oturmuş, okyanusa bakıyorum, iş yapmaya çalışıyorum müzik dinliyorum.
Estoy sentado viendo el mar, intentando trabajar oyendo música.
Seni işe yaraaz şımarık pis it!
¡ perro inmundo y sucio!