Olayın traduction Espagnol
23,567 traduction parallèle
Bana İskoçya olayını neden söyledin ki?
¿ Por qué me diste esperanzas con lo de Escocia?
Jodi olayını söylemediğinde kalbinin doğru yerde olduğunu biliyordum.
Se que to corazón estaba en el sitio adecuado cuando no me dijiste lo de Jodi.
Peki, bu tesadüfi olayın sonunda size ödeme falan yaptılar mı?
¿ Entonces le dieron dinero como resultado de esta coincidencia?
Bu olayın tüm amacı daha insancıl bir seviyede, diğerleriyle nasıl ilişki... -... kuracağını öğrenmek...
Lo principal de esto es saber cómo interactuar con los demás en un nivel más humano, entonces...
Olayın özü.
Eso es todo.
- Bukovitz'in harç yükleme olayını hatırlıyor musunuz sayın yargıç?
¿ Te acuerdas de cuando el señor Bukovitz mencionó que gravan los abogados, señoría?
2004'te Underhill'in kızın kaçırılması olayında çalıştığını mı söylüyorsun?
¿ Estás diciendo que Underhill trabajó su secuestro en el'04?
Eğer haklıysak, Bay Davenport, olayın tam merkezinde olabilir.
Si estamos en lo cierto, el Sr. Davenport, ella puede estar en el centro de la misma.
Kızı sahtekarlık yapmakla suçladığımız günün ertesinde bu olayın olma ihtimali nedir?
¿ Cuáles son las posibilidades de que esto ocurra un día después de que la acusan de dirigir una estafa?
Olayın olduğu gün, dinlenme odasının dışındaymış.
El día que ocurrió, aquí está él afuera de la sala de descanso.
Ama kesinlikle "böh" olayını yapma.
Pero, no, no, definitivamente no hagas la opción del "boo".
Olayın tamamen kafamda olduğunun farkına vardım.
Me di cuenta de que todo estaba en mi cabeza.
- Blaine'i olayın içinde tut.
- Mantener Blaine en el bucle.
Ve senin olayın da çok kez terkedilmiş olman.
Y a ti te han dejado muchas veces.
Yani suça karışmış bir şirket için çalışan suça karışmış bir polis ile kimsenin bulaşamayacağı kadar suça bulaşmış bir muhbirin olayını anladınız kabul ediyorum.
Sí, así que tienes a este asqueroso y sucio policía y tienes a un informante asqueroso de la DEA que estoy segurísimo de que está trabajando para un asqueroso contratista de la defensa.
Olayın tamamını anlamaya çalışıyorum.
Voy al fondo de los hechos.
Eyalet ve bölge şampiyonalarına katılıyordum. Bu olayın ardından hepsini bir anda elimden aldılar.
Participaba en deportes nacionales y de distrito, y cuando pasó eso, me arrebataron todo eso al instante.
Bilmem ki. Olayın sonrasında sürekli mutsuzdum.
No sé, siempre me he sentido infeliz después de eso.
Gerçekten. Olayın geleceği nokta bu gibi görünüyor.
Así suena esto.
Genelde anların olayı bu.
Eso es lo que ocurre con los momentos.
Üç yıl önceki o olay Bay Star Hong Kong'un, Kore Ticaret Bankası'nı devralması apaçık şüphe uyandırıcıydı.
El evento de hace tres años... cuando Bay Star Hong Kong asumió el control del Banco Comercial de Corea. Obviamente fue sospechoso... por eso nuestros agentes planearon y ejecutaron la misión.
- Olay ne yaptığın değil değil, ödeşmek.
No se trata de usted, es acerca de un día de pago.
Olay sandviçi yememesi değil, asıl olay yaptığı davranışın uygun olmayışı.
No se trata de los bocadillos, se trata de hacer las cosas desagradables.
Birisinin onu olay yerine çağırdığını düşünüyorsun, yani saldırganı tanıyordu.
¿ Crees que fue invitado a la escena, conocía a su atacante.
Yani bu adamın tüm kariyeri boyunca çözemediği üç olayı alıp bir kaç saat içinde çözdüğünü söylüyorsun.
Así que tomó los tres casos este tipo no podría agrietar durante toda una carrera y les resuelto en pocas horas.
Sadece bir kaç ay önce olay dosyasını isteyip kopyalarını almış.
Pidió y recibió copias de su expediente sólo unos meses atrás.
Sence Underhill'in bulmaya yakın olduğu olay bu mu?
¿ Crees que eso es lo que Underhill se acercaba?
Belki, olay sonrası maktulün anahtarını kullanarak dairesini girmiştir.
Tal vez, después de mulching, usó sus claves para acceder a su apartamento.
Bakın, olay olduktan sonra ben..
Mira, una... una tras esto sucedió, II, um...
Bay Davenport, bizi burada gördüğünüz için mutlu olmamanızı anlayabiliyorum ama mülkünüzde bir bomba patladığında olayı kimin araştıracağını seçemezsiniz.
Sr. Davenport, entiendo que no eres feliz de ver a cualquiera de nosotros, pero cuando una bomba estalla en su propiedad, que no se llega a escoger y elegir que investiga.
Bir görgü tanığı senin arabanın olay mahalinde olduğunu söylüyor.
Un testigo pone su coche en el lugar de los hechos.
Kurbanlarını boğmasıyla bilinen ve olay yerinde tuhaf kartviziti haricinde bir şey bırakmayan bir katil :
Un asesino conocido por estrangular a sus víctimas... sin dejar rastro en el escenario... a excepción de su espeluznante tarjeta de visita :
Ama Başkanınız olursam kanun gücüyle birlikte kendimi bu olayı tamamen bitirmeye adayacağım. Böylece Bostonlılar, katilin yakalandığını bilerek rahat bir uyku...
Pero si yo soy alcaldesa, convertiré en mi misión el trabajar... con las fuerzas del orden para resolver este caso de una vez por todas... para que los ciudadanos de Boston puedan dormir tranquilos sabiendo...
Olay medyaya yansır, babamın mirasını mahveder ki bu da benim seçim kampanyamı bitirir.
Si esto llega a la prensa... destruirá el legado de papá, lo que destruye mi campaña.
- Bu kurdelaların olayı ne? !
- ¡ ¿ Qué pasa con todos estos lazos?
Her neyse, sorun şu birbirine bağlı olma, temsil etme ve sıralamanın hepsi su olayıyla benzerdir.
De todas maneras... este es el problema de la interconexión... la representación y la secuencialización. Todo similar a la cuestión del agua.
Wikipedia Acil Durum Projesi adında güzel bir proje var. Dünyayı değiştirecek büyük bir olay, büyük bir volkan patlaması olursa Wikipedia gönüllülerinin, Wikipedia sayfalarının baskısını alması ve bunları sonradan varisleri bulabilsin diye saklaması gerekiyor.
Hay un proyecto alegre llamado el Proyecto de Emergencia Wikipedia... que resume que si alguna vez... hay un evento que cambie el mundo, una gran erupción de volcán... se supone que los voluntarios de Wikipedia... comiencen alocadamente a imprimir páginas de Wikipedia... y almacenen esos papeles en sitios donde puedan hallarlos sus herederos.
Erkek ajanların yerlerini olay yeri koordinatlarıyla karşılaştır.
Está bien, compara las localizaciones de esos agentes varones con las coordenadas de nuestras escenas del crimen.
Olay yerlerine yakın olan var mı?
¿ Alguien cerca de las escenas del crimen?
Evet ama Levi'nin telefonu ilk iki olay yerinde sinyal vermiş, Giza'nınki ise ilkinde ve üçüncüde.
Sí, pero el móvil de Levi se registró en la primera y en la segunda escenas y el de Giza en la primera y en la tercera.
Gençliğinde yaşadığı bir olay gizli sapkınlığını kışkırtmış olabilir.
Un evento en su adolescencia que generó un antagonismo con su ya latente desviación.
Kadın ve erkek olay yerinde ölmüş.
Un varón y una mujer muertos en la escena del crimen.
Olay yerine adli tabip yollayın.
Notifique al forense que acuda a la escena.
Bu olayı atlattın.
Sobreviviste.
İtiraz ediyorum sayın yargıç, bu bir Şarkı ismi karşılaştırma olayı değil.
Objeción, Su Señoría. Esto no se nombre a ese Tune.
Olayı anladın mı, Quentin?
¿ Podrías ir al grano, Quentin?
Siz de olayı devralırsınız artık.
Y después os hacéis cargo a partir de ahí, ¿ vale?
Davayı açar, olayı iyice araştırır büyük basın konferanslarınızdan birini düzenler, her şeyi ifşa edersiniz.
Hacéis una acusación acabáis con esos idiotas, hacéis vuestro gran y espectacular comunicado de prensa y todo eso que tanto os gusta.
Şehir sınırının hemen dışında oturduğumuz için tam arada kalıyorduk. Dolayısıyla acil çağrı hattını aradığımızda bu olay teknik olarak şerifin yetki alanına giriyordu.
Como estábamos fuera de los límites de la ciudad, estábamos literalmente en la frontera, técnicamente era jurisdicción del alguacil cuando llamamos al número de emergencias.
-... geliyor. Aslında bu olay, bu hafta Yeni Zelandalı bir muhabirin bu Facebook sayfasıyla karşılaştıktan sonra yaşadıklarını paylaşmasıyla interneti alt üst etti.
Básicamente esto surgió en internet la semana pasada por un sujero en Nueva Zelanda, reportero, que se encontró con una página de Facebook.
Olay şu, size Ryan Larson'ın intihara meyilli olduğunu söyleyecekler.
Esta es la cuestión. Les dirán que Ryan Larson era un suicida.