Oyunu traduction Espagnol
14,317 traduction parallèle
Bir daha bu oyunu oynamana izin vermeyeceğim, çocuğum!
¡ Jamás volveré a dejarte jugar, mi pequeño!
Varlığımız tabiattaki bir şans oyunu mu?
¿ Nuestra existencia es solo un golpe de suerte de la naturaleza?
Richard'a göre hayatı şekillendiren bu çok önemli olay onun favori oyunu pokere benziyor.
Richard piensa que es la vida jugando una versión ampliada de su juego favorito, el póker.
Eskiden oyunu kazanmak için bütün sorularını ezberlemiştim.
Solía memorizar las preguntas del Trivial Pursuit para poder ganar.
Oyunu oynamaya hazır mısınız?
¿ Están listas para el juego?
Sen ve diğerlerinin üzerinde çalıştığı kedi fare oyunu işe yaramadı.
Mira... este lento proceso en el que hemos trabajado, no funcionó.
Ama bir kelime oyunu da var.
Pero es un juego de palabras. Tambien puede significar
Ben bunu video oyunu sanıyordum.
No, pensaba que era un videojuego.
Adı beş taş oyunu. Birini hakladım.
Se llama matatena.
Pekâlâ, sıradaki egzersizimizde haydin "Eski Evliler Oyunu" oynayalım.
OK, para el siguiente ejercicio, vamos a jugar El juego de parejas ( Oldlywed Game ).
Bu olasılık aynı ilk kez izlediğim bir oyunu izlemem gibi.
Son como las probabilidades de que esté viendo esta obra la primera vez que fue interpretada.
Bir süredir onunla kedi fare oyunu oynuyoruz.
Llevamos un tiempo jugando al ratón y al gato.
Bugünün oyunu tüm'iyi Şans'hakkındadır.
El partido de hoy será sobre "buena suerte".
Türkiye oyunu!
¡ El del partido contra Turquía!
En oyunu izlemek gidelim!
¡ Vamos a ver el partido!
Zeminle biraz cesaret oyunu oynamak isteyebilirsin ama paraşüt ipini çekersen yaşarsın.
Quizá juegues al gallina con el suelo, pero si tiras del cordón, vives.
Pekâlâ adaylar. Bu içeri dal ve vur oyunu.
ents, esto es un ejercicio de asalto con disparos a una casa.
Herkes Miranda'nin ofisine gitmeli ve oyunu kullanmali.
Todos deben ir a la oficina de Miranda y votar.
Bizi test etme amaçlı bir tür akıl oyunu.
Es como un juego mental para ponernos a prueba.
Neden oyunu kuralına göre oynadık?
Es decir, ¿ por qué tenemos que jugar con esas reglas?
- Ölüm Oyunu'nu biliyor musun?
- Sí, en serio. - ¿ Te suena el juego de la muerte?
Rol yapma oyunu yüzünden.
Porque me gusta jugar a lo de interpretar roles.
Ben sadece bir video oyunu tasarımcısıyım.
Yo solo diseño videojuegos.
Bir video oyunu şirketinin başkanını neden kaçırdılar?
¿ Por qué secuestrar al director de una empresa de videojuegos?
Bu oyunu ben de oynayabilirim.
Nosotros también podemos jugar a eso.
Birimizin fotoğrafını çekersen bir saat video oyunu oynayabiliyorsun.
Por una foto de nosotros, te dan una hora de videojuegos.
Çoktan kaybettiğin bir oyunu oynuyorsun.
Estás jugando un juego que ya perdiste.
Katılıyorum ama cevap istiyorsak, oyunu oynamamız gerek.
Estoy de acuerdo, pero si queremos respuestas, tenemos que jugar.
Sen oynadığım oyunu bile bilmiyorsun.
Ni siquiera conocen el juego que estoy jugando.
Bazen oyunu kurtarmak için oyuncuyu feda edersin.
Algunas veces sacrificas un jugador para salvar el juego.
Çok sinir bozucu bir Whac-a-Mole oyunu gibi.
Es el juego de "golpear al topo" más deprimente del mundo.
- Oynadığım oyunu bile bilmiyorsun.
Ni siquiera sabes a qué juego estoy jugando.
Güzel bir ışık oyunu.
Bonito espectáculo de luces.
Sadece biriyle video oyunu oynamak istemiştim.
Sólo quería a alguien con quien jugar videojuegos.
Dünya'yı yok etmek Nighthawk'ın final oyunu olamaz.
Destruir la Tierra no puede ser juego final del Nighthawk.
- Cadı oyunu.
Es magia.
Birisi yarım milyonluk oyunu soymuş.
Alguien robó el juego del medio millón.
Oyunu organize eden kadınla ben onları hastaneye götürdük.
- Y otros tres. La organizadora del juego y yo los llevamos al hospital.
Dün geceki poker oyunu için Prager'ı alacağınızı ilk ne zaman öğrendiniz?
¿ Cuándo supiste que llevarías a Prager al juego de póker de anoche?
Oyunu düzenleyen kadını telefona verdi.
Me puso a la organizadora del juego.
- Yedi yemek vardı... biri sizin için acil servise attığınız dört kişiye birer tane ve bir de oyunu düzenleyen hanım için.
Habían siete cenas... una para ti, una para cada uno que dejaste en Emergencia y una para la organizadora.
Belki bana söyleyebilirsiniz, Molly Pace nasıl olmuş da kendi düzenlediği oyunu soyup, kimsenin onu tanımayacağını ummuş?
Tal vez pueda decirme cómo diablos Molly Pace esperaba... robar su propio juego y que nadie la reconociera.
Oyunu basması için birini aradınız, sonra da...
Pudiste llamar a alguien para robar el juego...
Yapmayın... Masada halen dört oyuncu varken neden oyunu basmak isteyeyim?
No sea... ¿ Por qué robaría el juego mientras aún habían cuatro jugadores?
- Yasadışı bir kart oyunu oynatıyordum da ondan. Hem hastaneden sadece birkaç blok ötedeydik.
Porque dirigía un juego ilegal y estábamos cerca de un hospital.
Peki tüm bu program dışı romantizm oyunu nasıl etkiliyor?
¿ Y cómo todo este romance extracurricular afecta al juego?
Kusura bakma Ahmed, akıl oyunu havamda değilim.
Lo siento, Ahmed, no estoy de humor para adivinanzas.
Keşke beni yenebilsen, Emma ama ben bu oyunu uzun süredir oynuyorum.
Emma. Pero he jugado a este juego demasiado tiempo.
Futbol oyunu vardı.
- Había un partido de fútbol.
Çocukken bu oyunu oynadığımı hatırlıyorum!
Recuerdo jugar esto cuando era solo un niño.
- Oyunu oynarken birkaç hata yaptın.
Anteriormente en "Marvel's Agents Of S.H.I.E.L.D."... Has cometido algunos errores de juego.