English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Espagnol / [ P ] / Palamut

Palamut traduction Espagnol

83 traduction parallèle
Kaburgalarıma yedi palamut batmıştı.
Con 7 bellotas en las costillas.
Palamut koleksiyoncusu
JUNTA TUS BELLOTAS
Yeterince palamut ayırınca onları onlu kümelere bölüştürdü.
Cuando separó suficientes bellotas, las dividió en pilas de 10.
Nihayet önünde yüz adet kusursuz palamut serilince durdu sonra da yataklarımıza geçtik.
Cuando finalmente, había frente a él 100 bellotas perfectas, se detuvo y nos fuimos a la cama.
Bir delik açtı, içine bir palamut bıraktı ve deliği doldurdu.
Hizo un hoyo, arrojó dentro una bellota y tapó el hoyo.
- Palamut?
- Bellotas?
Palamut balığını çok iyi yapıyorlar.
Hacen una lubina genial.
"Bana bir palamut borçlusun."
"Me debes una bellota"
Mönülerinin üst sırasında da genelde palamut bulunur.
A la cabeza de sus preferencias están las bellotas.
Meşe ağaçları genelde her sonbahar yoğun palamut üretir.
Los robles producen una abundante cosecha de bellotas cada otoño.
Sincap bir beyaz palamut bulduğu zaman onu hemen yiyip tüketir aksi halde kısa sürede filizlenecektir.
Cuando una ardilla encuentra una bellota blanca, la como de inmediato, ya que de otra forma, germinará.
Bazı yıllarda beyaz meşeler her zamanki kadar palamut üretirken kızıI meşeler çok az üretir.
En algunos años, los robles blancos producirán su bonanza acostumbrada, mientras que los robles rojos producirán muy pocas.
O olmayınca palamut filizlenmiyor ve besin deposu kış için sincaba kalıyor.
Una vez que la ha cortado, la bellota nunca germinará, pero la reserva de alimento permanecerá fresca todo el invierno para la ardilla.
Bir palamut kadar besleyici olması için yaklaşık 500 tane gerekir.
Se necesitan alrededor de 500 de ellas para obtener el alimento equivalente a una bellota promedio.
Sincapların palamut taşıdığı gibi onları teker teker taşımak anlamsızdır.
No es práctico llevarlas de una en una como lo hacen las ardillas con las bellotas.
Bize de bir palamut atsana.
¿ Tienes un peta por ahí?
Palamut gibi bir idrar torbam var.
Tengo una vejiga como bellota.
Palamut bir balık. Biliyor muydun?
El lenguado, es un pez.
Butun kitaplar yazıyor... O sadece palamut balığı yerdi.
Todos los libros hablan de él y de que comía atún de cola amarilla.
- Sen palamut nerede öğrendin?
- ¿ Dónde aprendiste acerca del atún?
Palamut jölesi sever misin?
Oh, ¿ te gusta la gelatina de bellota?
Yüzde yüz doğal palamut jölesi yapıyorlar.
Tienen verdadera gelatina de bellota, 100 % auténtica.
Oğlumun kafasına bir palamut düşmüş.
Fue sólo una bellota la que golpeó a mi hijo.
Büyük bir palamut...
- Belle... bellotota mu, fla.
- Büyük bir palamut muydu?
- ¿ Era una bellotota?
- Büyük bir palamut...
- Belle... bellotota mu, fla.
O bir palamut değildi.
No fue una bellota.
Küçük bir palamut!
Una pequeña bellota.
Şu palamut olayı tekrarlanıyor.
Otra vez con lo de la bellota.
Palamut olayından beri utanç içindeydin.
Y te avergüenzas de mí desde lo de la bellota.
Palamut, gökyüzü, yani bütün bu...
La bellota, el cielo. Es decir, todo el...
Büyük bir fırtına geliyor, ve çocuklarımın babası dışarılarda palamut topluyor.
Hay una enorme tormenta y el padre de mis hijos está por ahí juntando bellotas.
Palamut'a benziyorsun.
Pareces una trucha.
Çok fazla palamut mantar bulmalarına iyi gelmez.
Se cansan de las trufas, hay demasiadas bellotas.
Biraz da palamut koyuyorum.
Le agregué algunas bellotas.
Polly şansını "Palamut" kelimesi ile zorluyor ama Dylan hemen "Pastırma" kelimesiyle cevabını veriyor.
Polly prueba las aguas con "bellota". Y Dylan responde con un golpe al cuerpo, "faro", por 20.
Fenikasetil kristal metil entrenilat, palamut, karamel ve bargamot yağı.
Cristales feniláceticos metil antranilato y bellotas, caramelo y aceite de naranja.
- Problem değil, Steve. - Palamut bakmaya gelmek ister misin?
¿ Quieres ir a ver unas caballas?
Ben küçük civciv değilim ve buda bir palamut değil. Vay canına.
No soy una melodramática, y eso no es una bellota.
Bu Amerika'nın ruhunu taşıyan en eski palamut ağaçlarından biri.
Es decir, este árbol fue una bellota en el miasma primordial de América.
- Palamut kadar!
- ¡ Es como una bellota!
- Palamut kozalakları oyuyoruz.
- Hacemos los cuencos.
- Palamut kozalakları oyarız
- Tallamos bellotas
Hayatımın geri kalanında palamut güğümleri yaparsam bundan seni sorumlu tutacağım.
Si hago teteras de bellotas el resto de mi vida, te haré responsable a ti.
Evet, körfezin oralardaydık, palamut tutuyorduk.
Sí, estuvimos en el centro del Golfo, pescando "bonito".
Robert, sen körfeze palamut tutmaya gittin mi hiç?
Robert, ¿ has estado en el Golfo en la competencia del bonito?
- Palamut balıkları büyük mü?
- ¿ Bonito es un gran pescado?
Seni palamut gibi kıracağım ve akşam yemeğinde yiyeceğim, yanında biraz bakla ve güzel bir Chianti'yle.
Voy a aplastarte como una bellota y comerte para la cena... con bocadillos y un buen vino.
Oynanmaz. Çoğunlukla çayır koşusu veya palamut seksek oynarız.
No, sólo hacemos carreras de césped y jugamos bellotas.
palamut koydum.
Sí.
Küçük bir palamut.
Una bellota.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]