Pixel traduction Espagnol
30 traduction parallèle
Bir noktadan büyükmüş gibi görünüyor ama aslında bir pikselden daha küçük.
Parece que es algo más que un punto pero en realidad es menor que un pixel.
Burada bir piksel hatası var gibi.
Parece un pixel errante.
Bütün kareleri incele.
Estudia cada pixel.
- Pixel'e gel.
- Quedamos en pixel
İnsanlık tarihinde yaşanan her şey o minik gezegende gerçekleşti.
Todo lo que ha pasado en toda la historia humana ha sucedido en ese pixel.
Pikselleri teker teker koyuyor.
Recupera un pixel cada vez.
Marky çoğunluğun desteğini almış durumda ama onunla Pippa arasında çok ufak bir fark var.
Marky es el favorito para el corte, pero hay sólo un pixel entre él y Pippa.
Hiçbir şey. Adamlarımız piksel ve parçaları gözden geçirdi.
Nada, buscaron hasta el último bit y pixel.
Anahtar tırtık programı da aynısını yapar. Fotoğraftaki her piksel ölçülebilir kamera uzaklığını tanımlar. Biz de anahtarın her girinti ve çıkıntısının ölçüsünü tam olarak hesaplarız.
Cada pixel en la foto representa una distancia desde la cámara la cual podemos medir calculando con precisión la altura y profundidad de cada corte de la llave.
Piksel, adreslenebilen en küçük ekran elemanıdır.
El pixel es el elemento más pequeño de la pantalla que se puede direccionar.
Her pikselin kendi adresi vardır.
Cada pixel tiene su propia dirección.
Tabii ki. Tek pikseli bile sihirli tıklamamla büyütebilirim o kadar parlak ve berrak olur ki bakmak için güneş gözlüğü gerekir.
Claro, puedo aumentar un pixel, barrerlo con mi magia y dejarlo tan brillante que necesites gafas.
FEZ'den önce hiç piksel resim yapmamıştım.
Yo nunca hice pixel art antes de FEZ.
Piksel görselleri gördüğünde.
Como cuando ves ese pixel art.
Piksel görseller sanıyorsun.
Tú lo asumes. Es pixel art.
İşte, piksel görseller.
Ahora, es pixel art.
Ve bu yüzden sonuç belirsizleşiyor, buna karşılık pikseller sınırlı, tam ve kesin.
Y el resultado es una especie de... algo difuso, mientras que con el pixel, es algo muy fino, correcto, exacto.
Fotoğrafa baktığınızda asla fark edemezsiniz. Ama piksel piksel analiz ettiğinizde ortaya çıkar.
No lo notarías jamás mirando solo la foto, pero cuando lo analizas, pixel por pixel, ¡ boom!
Şimdi her pikseli araştıracağız.
Ahora vamos por el último pixel.
Her hattı her pikseli bana analiz etti ve.. bana senin üstündeki kişiyi tarif etmeye çalıştı.
Ella me tiene analizando todas y cada una de las líneas y cada pixel, tratando de averiguar quién es la que está encima de ti.
Güvenlik kamerası CCD sensör kullanıyor. O sensördeki her bir piksel d-katkılı mos kapasitör tarafından kullanılıyor.
La cámara de seguridad utiliza un sensor CCD cada pixel de ese sensor está representado por un condensador MOS
Olacak,.. ... çekici şirket 18 megapiksel CMOS kamera kullanmış. Yani biraz sihir yapabilirim.
Bueno, lo habrá, la empresa de la grúa usó un CMOS de 18 mega pixel, lo que significa que puedo hacer un poquito de magia.
Ama bu kadar yüksek voltajla bir pikseli öldürürseniz yanındaki piksel de etkilenmez mi?
Pero si atacas un pixel con un voltaje tan alto, los píxeles adyacentes se distorsionan.
Pixel başına sekiz bit bir GIF'i oldukça yönlendirilebilir yapar,
Los ocho bits por pixel hacen a los GIF altamente manipulables.
Yüksek çözünürlüklü video transferinden sonra her bir kare üzerinde piksel iyileştirmesi yapıp doygunluğu- -
Pasarlo a alta resolución, después tratar cada fotograma con auto-pixel, luego saturar...
- Ölü piksel olmalı. - Hareket ediyor.
- Podría ser un pixel perdido.
Bu bir ölmüş piksel, Baldie.
Es un pixel, Baldie.
Bize her fotodaki her piksele, her gigabyte'taki her jpeg'e ihtiyacımız var. Ve bunların hepsini sabaha kadar bulmamız lazım.
Y necesitamos cada foto, cada pixel, cada.jpeg, cada gygabyte en nuestro poder, y lo necesitamos para mañana.
Washington'un Anayasa'daki imzasıyla pixel pixel karşılaştırdım.
Yo comparé píxel por píxel a la firma de Washington sobre la Constitución.
Ben gidip benim turtama içecek alacağım
Voy a por algo de beber para mi Pastelito Pixel.