Plano traduction Espagnol
2,836 traduction parallèle
Astral boyut daha önce hiç karşılaşmadığınız bir şey.
El plano astral es distinto a cualquier cosa que hayas encontrado.
Ölümünüze doğru yürüyün, Thundercat'ler. Astral boyutta en güçlü Mumm-Ra'dır.
Marchen hacia su muerte, ThunderCats porque en el plano astral, Mumm-Ra es todo poderoso.
Fuji Dağı'na giderler.
el ombligo del mundo... a su vida siguiente, dentro de un plano superior.
Ufak bir gösteri, akşam yemeği ve içkiler.
Magia en primer plano, cena, tragos.
Ufak bir gösteri, içkiler.
Magia en primer plano, tragos.
Al sana gösteri.
Magia en primer plano.
Önce bir yumurtayı, sonra bir fincan kahveyi yakın planda görüyoruz.
Hay un primer plano de un huevo y una taza de café.
Japonya'nın efsanevi oyuncusu Kyoko Kagava. Kurosava, Mizoguçi, Naruse ve Ozu ile çalışmıştır. Ozu'nun onu kameraya bakarken çektiği bu çerçeve, çok ünlüdür.
Aquí tenemos a Kyoko Kagawa, la famosa actriz japonesa, que trabajó para Kurosawa, Mizoguchi, Naruse y Ozu, quien hizo el famoso plano medio en el que casi miraba a la cámara.
Ayako ön plandadır, ama hareket uzaktaki arka plandadır.
Ayako se encuentra en primerísimo primer plano, pero hay acción en último plano.
Çocuk Kane uzak plandadır, ama odaktadır. Karda, idilik bir çocukluk deneyimi yaşamaktadır ve bunu ölüm döşeğinde anımsar.
El chico, Kane, en último plano pero en foco vive la idílica experiencia en la nieve que recordará en el lecho de muerte.
Romantik sinemada olsa, parlak ışık altında yakın plan çekim yapılırdı.
En el cine romántico, se habría rodado en primer plano y con mucha luz.
Bu hastalıklar hâlâ var mı?
Pié plano. Piedras en el riñón.
Bing Crosby'ye yakın plan çekimde kemancı hala aynı pozisyonda çalmaya devam etmektedir. Crosby'nin yüzünün yanında sakarca kareye girer.
En el primer plano de Bing Crosby, el violinista toca en la misma posición, encuadrado de una forma rara junto a la cara de Crosby.
Yakın plan tek kamerayla çekilseydi kemancı az geri kaçar ve plan bu kadar karışık olmazdı.
Si se hubiera rodado con una, el violinista se habría movido y el primer plano no habría sido tan desordenado.
Aynı anda hem yakın, hem de geniş plan çekmek isterseniz aydınlatma farklı olamaz.
Sucede al hacer primer plano y toma general a la vez : la luz debe ser la misma.
Çoğu yönetmen bize ortamı tanıtmak için kesmeyle orta plana sonra yakın plana geçer.
Donde la mayoría de cineastas empiezan con planos generales que se convierten en plano medio y luego en primer plano para que entremos poco a poco en ese mundo,
Bir neonun yakın çekimi.
Empezamos con un primer plano de las luces.
Ancak o zaman geniş plana geçeriz.
Entonces, tenemos el plano de contexto.
Hitchcock "Yakın çekim zillerin sesiyse yüksek açıdan çekim tremolodur" der.
Según Hitchcock, si el primer plano son los platillos las tomas desde un ángulo superior son un trémolo.
Şu şekil. " Tom Saltzman'ın dediğine göre iPad kılıfına cam yapıştırmışsın ve iPad'in sahteymiş.
Más plano lo de... "Tom Saltzman dice que solo has pegado un trozo de cristal a una funda de iPad y que es mentira."
İpoteği ödeyememiş.
La hipoteca pasó a un segundo plano.
Kameranın dibinde, dışarıdan içeriye, kadına bakarken görünür.
Se filma a sí mismo mirándola, en primer plano, de fuera a dentro.
Kadın ve kız kardeşi bir Çin operası grubuna katılır.
La mujer y su hermana se unen a una compañía de ópera china. Vean este plano de Xie.
Artık kendini düşünmeye başlamalıdır. Kamera geri çekilir, hayatın büyüklüğünü gösterir.
El plano de Kurosawa se abre para mostrar la amplitud del mundo.
Bu filmde sembolik bıçak yakın planda görünür.
Esta vez hasta hacen un primer plano del simbólico cuchillo.
Pax nehri neredeyse tamamen düzlük bir yerdedir.
- El río Pax es completamente plano.
Düz bir adam.
Plano y a un lado.
Bresson, yakın plan ve basit bir çerçeveleme kullanır.
Bresson lo filma en primer plano, con encuadres sencillos.
Bu sahnede ön plan, arka plandan uzak olmasına karşın nettir.
Aquí, el fondo y el primer plano están lejos, pero en foco.
Geleneksel sinemada mekan oturunca, kesme ile yakın plana geçilir.
En el cine convencional, esta toma establecería la localización y luego habría un corte y un primer plano.
Angelopulos yakın plan vermez.
Angelopoulos no nos da un primer plano.
500 yıl sonra bile insanlar, kişisel bilgisayarların çıkışını, onlarla birlikte gelen şeyleri ve bunların her yönden dünyayı nasıl değiştirdiklerini konuşacaklar. Ve Steve bunların ön safında bulunuyordu.
500 años en el futuro la gente hablará de la introducción de las computadoras personales y todo lo que trajo consigo y como cambió el mundo en varios sentidos y Steve estaba en el primer plano
Geri planda olmanın ne demek olduğunu bilirim bir gölge gibi olmanın.
Sé cómo es ser el que está en segundo plano, en la sombra.
Geçen sene, birkaç haftada bir oraya gidip güvenlik prosedürlerini gözden geçirir gerekli kontrolleri yapardı.
Durante el año pasado, cada pocas semanas, llegaría por avión y revisaría procedimientos de seguridad, ejecutados en segundo plano.
Tamam. Düzlükten buraya doğru.
Vale, lado plano hasta aquí.
Gayet net bir alan derinliği.
El plano tiene una gran profundidad.
Nihayet yakın plan bir çekim gelir. 90'lı yılların Macar yönetmeni Bela Tarr, Jansco'dan çok etkilenir. Bir asker kameraya bakar.
... por fin, en un plano medio, un soldado mira a cámara.
Acıyı anımsatmak için böyle uzun çekimler kullanan kimse olmamıştır.
Nadie había usado un plano largo tan bien para evocar sufrimiento.
Bir çekim üstünde çalışırken kendisinin de sık kullandığı bir takip kamerasına takılmış.
Aquí está preparando un plano de seguimiento de los que empleaba tan a menudo.
Perdenin dışında bir köpek havlar.
Un perro gimotea fuera de plano...
Film, düşen bir ağacın nefes kesici çekimiyle başlar.
Empieza con este impresionante plano subjetivo de un árbol cayendo.
Sonra bir papatyanın altından yukarı doğru yapılan çekimi görürüz.
Después se ve este plano, desde debajo de una margarita.
Orson Welles'ten bu yana, hiç kimse ön planı böyle kullanmamıştır.
Desde Orson Welles, nadie usó tanto el primer plano.
Geniş formatı tamamen kullanan bir düzenleme.
En este plano, emplea todo el ancho de la pantalla.
Ön plandaki alevlerin ısısı hissedilir.
La llama en primer plano desprende calor.
Görkemli ağaçlardan oluşan bu olağanüstü çekimle başlarız. Ağaçlar tarih kadar eskidir, vakit şafak vaktidir.
Empieza con este espléndido plano de una antiquísima arboleda grabada al amanecer.
Bir kesme.
Pasamos a este plano.
Bu vinç çekimi öyle güzeldir ki "Ben Küba" Amerika'da unutulduktan yıllar sonra, 90'larda Telluride Film Festivali'nde gösterilir. Martin Scorsese ve Francis Coppola filmden çok etkilenir.
El plano es tan bello que, en los 90 tras años de olvido en EEUU la cinta se proyectó en el festival de Telluride impresionó a Martin Scorsese y a Francis Coppola y volvió a editarse.
Kamera geri çekilir.
Un niño camina al fondo del plano.
Ön plan bulanık ve bir derinlik yaratıyor.
El primer plano está desenfocado.
Bir kesmeyle, yaşlar içindeki bu adamın yakın plan çekimine geçeriz.
Pasamos al primer plano de un hombre.