Pın traduction Espagnol
82,410 traduction parallèle
Onayımı alıp almadıklarını bilmek istiyorsunuz.
Quiere saber si tienen mi consentimiento.
Bu yaz biraz kıç tıpışladın mı?
¿ Te tiraste a alguna madurita este verano?
Ve kardeşinin neden kaçıp, kendi ölümünü kurguladığını da bilmiyor musun?
¿ Y no tienes idea de por qué tu hermano quiso escaparse, fingir su propia muerte?
Ama onun ölümü Riverdale kasabasının başına gelecek ne ilk ne de son kayıp olacaktı.
Pero su muerte no es la primera, ni sería la última víctima que la ciudad de Riverdale sufriría.
Geceleri gizlice kaçıp saatlerce karanlığa karışmasını izliyorum.
Le veo escaparse por las noches, escabullirse en la oscuridad a todas horas.
Belediye binasının tavan arasında saklayıp 100 yıl sonra tekrar inşa ederler.
Los almacenen en el ático del ayuntamiento y lo reconstruyan dentro de cien años.
Babanın ulaşamayıp, bizim ulaştığımız tek şey üzerinde durmalıyız.
Deberíamos centrarnos en lo único a lo que tenemos acceso y tu padre no.
Son tavlama ve kalıp basım aşamaları arasında kalıp metali o kadar yumuşak ki elde doğru aletler varsa, kalıbın üzerinde birkaç küçük değişiklik yapmak mümkün.
Entre el tratamiento térmico final y el troquelado, el metal es tan blando que si tienes las herramientas correctas, puedes hacer un par de cambios pequeños.
Eyalet bozukluklarının bir tanesinden bir kalıp alırsak...
Si conseguimos un troquel de una moneda reciente...
Dersleri asıp okul kaynaklarını kullanıyorlardı.
Estuvieron faltando a clases y usando los recursos de la escuela.
Ama ayrılıp kendi klanlarını kurdular.
Una vez se fueron McGintucks, pero se salieron y formaron su propio clan.
Yalnız, mutsuz bir adamdı. Sanırım bu yüzden anneme kancasını takıp annemin hayatında başkası olmasını istemedi.
Era un hombre solitario y muy infeliz, y creo que por eso se pegó a mi madre como una lapa y no quería a nadie más en su vida.
Çalıntı arabaları parçalayıp parçalarını satıyorlar.
¿ Para qué te creías que era un desguace? Desguazan los coches robados y los venden por partes.
Kocanızın öldüğüne dair bir kanıtımız yok ama şu anda kayıp.
No tenemos pruebas que sugieran que haya muerto, pero parece haber desaparecido.
Kimse kılını kıpırdatmasın.
Que nadie se mueva. Que nadie se mueva.
Bundan her kim sorumluysa, hayatının gözlerinden buharlaşıp çıktığını görecek kadar yaklaşmak istiyorum.
Quiero estar lo suficientemente cerca para ver la vida desvanecerse de los ojos de quienquiera que sea el responsable.
Ama inanıyoruz ki... uzanıp... biz alıp... sınıra götüren... soruyu biliyoruz.
Pero creemos... conocemos la pregunta... que alcanza... y nos agarra y nos lleva... a la frontera.
Cana yakın olmak C ile başlıyor.
"Personalizada" es una palabra con P.
Onu arayıp tembel kıçını kaldırıp gelmesini söyledin mi?
¿ Le has llamado? ¿ Le has dicho que arrastre su culo perezoso hasta aquí?
Asma köprüde bayağı vakit kazanıp Raza ve Hilu takımlarının önüne geçtiler.
Hicieron un buen tiempo en el puente colgante, lo que les ha puesto por delante de los equipos Raza y Hilu.
Sinemadayken, Iron Man ile Wonder Woman'ın sevişip sevişmeyeceğini görmek için beklerken sıkılırsan telefonunu açıp evine kimin girip çıktığını izleyebilirsin.
En algún cine, aburrido hasta morir pensando si Iron Man se lo va a montar con la Mujer Maravilla, puedes desbloquear tu teléfono y ver quién te está robando.
Peki ya bu, konuğumuzun kayıp eldivenini, duvarın diğer tarafına kaçırma girişimiyse.
¿ Y si esto fuera un intento de recuperar el guantelete de nuestros huéspedes y sacarlo afuera de nuestros muros?
Sanat bilginizden faydalanıp bay Burgess'ın eşinin yanına geçene kadar Yeşil Bölge'de bir dizi önemsiz işte çalışmışsınız.
Tuvo varios empleos domésticos en la Zona Verde hasta que aprovechó sus conocimientos de arte en una posición con la esposa del Sr. Burgess.
Yani arabalarını çalıp vericiyi kullanarak duvarı geçeceğiz.
¿ Robamos su auto utilizamos el transpondedor para atravesar el muro?
Will Bowman'ın ortadan kaybolmasıyla Broussard ile muhtemel bağlantısıyla ve kayıp eserle ilgileniyorum.
Me interesa la desaparición de Will Bowman y en su posible conexión con Broussard y el artefacto perdido.
Silahımı çalıp vuracak mısın beni?
¿ Vas a robar el arma y dispararme?
Timothy Ifield, Adli tıp koordinatörü, FI olarak 15 yıllık deneyim, iki yıl önce birinci sınıf... performans incelemelerinin ardından G derecesine yükseldi.
Timothy Ifield, coordinador forense, 15 años de experiencia como forense, ascendido al rango G hace dos años a un escalón de grado máximo de actuación.
Beni "East Midlands Emniyet Teşkilatı" ndaki.... Kayıp Şahıslar bölümüne bağlar mısınız?
¿ Me puede poner con Personas Desaparecidas de la comisaría de East Midlands.
Şimdi, ben yalnızca Michael Farmer'ın evindeki... adli tıp çalışmalarını koordine etmekten sorumluyum.
Bueno, era el único responsable de coordinar el trabajo forense en la casa de Michael Farmer.
Eğer Michael Farmer Hana Reznikova'yı arabayla kaçırıp... evine götürmüş olsaydı, Hana'nın elbisesinde... Michael'in elbisesinin elyafları bulunmalıydı,
Si Michael Farmer hubiera metido a la fuerza a Hana Reznikova en su coche y arrastrado hasta su casa, supondrías que alguna de las fibras de su ropa podrían haber sido detectadas en las prendas de ella,
Michael Farmer davasındaki bazı adli tıp delilleri, bunların yeniden işlenmesini istiyorum.
Hay unas pruebas forenses de caso de Michael Farmer, que me gustaría repasar.
Michael Farmer'ın ve Hana Reznikova'nın... elbiseleriyle ilgili adli tıp raporlarına baktığımda...
Cuando estaba buscando los informes forenses de la ropa de Michael - y de Hana Reznikova... - Sí.
Otobüsten inmenizi söyleyene kadar yerinizden kıpırdamayın.
Permaneced sentados hasta que se os ordene a bajar del autobús.
Kıpırdayın, yürüyün.
Más rápido. ¡ Vamos!
Ülkenin dört bir yanını dolaşıp bir dilekçe için imza topluyorsunuz değil mi?
Están viajando por todo el país recogiendo firmas para una petición, ¿ no? - Estamos.
Size ne düşündüğümü söyleyeyim mi? Bence sempati toplamak.. .. ve dolaşıp müşteri bulmak için o mektubu siz kendi kendinize yolladınız.
Creo que se envió esa carta a sí misma en un esfuerzo por ganar simpatía para su causa y fomentar el intercambio.
Kılını kıpırdatmadı.
Hicieron poco y nada.
Sen, birlikte ormanda dolaşıp kuşları dinlemek isteyeceğim bir kızsın.
Eres el tipo de chica con la que caminaría por el bosque y escuchar los pájaros.
Araştırmalara göre, ölüm riski taşıyan yan etkilere nadiren rastlanıyor. Yılda 10.000 kadında 11'den az vakayla karşılaşılıyor. Maruz kalanlar ölüm riski bulunan kan pıhtılarının görülme oranının iki katına...
Aunque los efectos colaterales potencialmente letales son raros menos de 11 casos cada 10000 mujeres que lo usan por año las familias afectadas señalan que la incidencia de coágulos mortales se duplica...
Babanla birlikte toplayıp aklamaları için bu iki beye taşıdığınız 100 milyon dolarlık uyuşturucu parası hariç.
Salvo por los $ 100 millones del narcotráfico que tu padre y tú recogen y trasladan para que los laven estos caballeros.
Yarın sabah ilk iş taşınacağımızı çocuklara söyleyeceğiz, emlakçı arkadaşın Linda'yı arayıp evi satılığa çıkaracağız.
A partir de mañana a la mañana, tras decirles a los niños que nos mudamos llamaremos a tu amiga de bienes raíces, Linda, y publicaremos la casa.
Eşler, anneler, babalar, yeni bir işe başlayıp aileleriyle taşınırlar.
Los maridos, padres, madres y esposas se mudan todo el tiempo.
Amerika'daki tüm bankaları kapsayan likidite oranı kanunlarından muaf bir kurumun genel müdür yardımcısı değilseniz 230 South LaSalle adresinde bulunan ABD Merkez Bankası'nı arayıp çuval dolusu nakit para talebinde bulunmanızı öneririm.
Por ende, salvo que usted sea vicepresidente de la única institución exenta de las leyes de coeficiente de liquidez que rigen a todos los demás bancos del país sugiero que llame a la Reserva Federal de South LaSalle 230 y pida una montaña de dinero, carajo.
Çocukların internette dikkatsiz davranıp Twitter'a, Instagram'a girerler.
Sus hijos se descuidarán en Internet. Twitter, Instagram.
"Hepimiz öleceğiz," diye bağırıp çıkışa koşmadınız yani?
Tú gritaste : "Nos vamos a morir" y saliste corriendo.
Amerikalılar bizim Sarbonne'daki kitabımızdan kayıp olan sayfaları bulduklarını düşünüyorlar. Aynen.
¡ Correcto!
Sizin için banyoları hazırlayıp ve yemekleriniz odalarınıza göndereceğiz.
Preparemos baños para ustedes y enviaremos comida a sus habitaciones.
Şimdi de tanımadığı bir adamın sözüne inanıp görmediği bir düşmanla savaşmak için kuzeye gidecek değil.
Y no va a ir al norte a luchar a un enemigo que nunca vio bajo la palabra de un hombre que no conoce.
Ejderhacamını çıkarıp silah yapmana izin vereceğim.
Te permitiré minar el vidriagón y hacer armas.
- Beni sahibimden satın alıp özgür bıraktı.
Me compró de mi amo y me liberó.
Şehirlerinizi yok etmeye geldiğimi yuvalarınızı yakıp yıkacağımı sizi öldürüp çocuklarınızı yetim bırakacağımı anlattı.
Que vine a destruir sus ciudades incendiar sus hogares asesinarlos y dejar huérfanos a sus hijos.