Pıss traduction Espagnol
609 traduction parallèle
Takılıp kalmışsın dostum.
Quiero decir, estás atascado.
Asrın en sansasyonel mücevher hırsızlığı Meşhur mücevher şirketi Duvall ve Şsı.ndan çalınan iki milyon frank değerindeki kayıp inci gerdanlık hâlâ bulunamadı.
El más sensacional robo de joyas un diez años... la desaparición de un collar de perlas de dos millones de francos... de Duvalle y Cía, los famosos joyeros, todavía sin resolver.
İpini koparıp kaçmışsın.
Así que escapaste de tu morada.
Bizim her Allah'ın günü pankart taşıyıp yarın ne yiyeceğimizi düşünmekten keyif aldığımızı sanıyorsanız aklınızı kaçırmışsınız demektir.
Si piensas que nos gusta caminar de aquí para allá todo el día con pancartas, preocupados por si mañana comeremos, estás loco.
Kuş gibi kaçmışsın. Yaşlı dedeni ardına bırakıp gidiyorsun.
Te vas como las golondrinas y abandonas a tu viejo tutor.
Umarım dersini almışsındır da bir daha kaçıp gitmezsin.
Espero que te sirva de lección. Es la última vez que te vas así.
Seni sevdiğini sanıp, boş yere hayallere kapılmamışsındır herhâlde.
¿ No serás tan vanidosa de creer que te ama?
Belki ıssız bir adaya kaçıp maymunlara hükmedersin.
Tal vez, navegar hasta una isla desierta y ser muy dominante con los monos.
Kızı ölü bulunca da onu cinayetle suçlayıp kaçmışsın.
Encontrando a la chica muerta... le acusa de asesinato y sale corriendo.
Hatırlayıp hatırlamadığınızı bilmiyorum ama geçmişte Ole Andreson adında birini tutuklamışsınız.
No sé si se acordará, pero usted detuvo a Ole Andersen.
- Arabanda sızıp kaldırıma çıkmışsın.
De ebriedad, se salió de la curva.
Kıçlarını kaldırıp da biraz çalışsınlar.
Déjales que muevan el culo.
Ona sıkışıp kalmışsın... ve çıkış yolun yok.
Pero estás estancado, sin salida, qué mal.
Umarım kayıp eşyaların bir listesini yapmışsınızdır.
Espero que obtuvieras una lista de lo que falta.
Okulu bırakıp istihkam birliğine katıImışsın.
Dejó la escuela para alistarse con el cuerpo de ingenieros.
Öyle bir şey yakalamışsınız ki, harika bir müzikal olmakla kalmayıp modern yaşamın, günümüz dönemini de yansıtıyor.
Habéis encontrado algo que no es sólo un gran musical, sino muy actual, de la vida moderna.
Betin benzin uçmuş, kendinden geçmişsin. Korkulara düşüp afallayıp kalmışsın göklerin bu garip taşkınlığı karşısında.
Te ves pálido y asustado, pareces curioso... por ver la extraña impaciencia de los cielos.
Ama rahip olmadan önce, günah çıkartıp vicdanınızı rahatlatmışsınızdır.
Seguramente confesó y libró todo de su conciencia... -... antes de ordenarse. - Ah, sí.
Taş Devri'nde çakılıp kalmışsın.
Te has quedado en la Edad de Piedra.
Sayıklayıp durduğu adamın ben olmadığını anlamışsındır.
Se habrá dado cuenta de que no lloraba por mí.
- Sebeplere takılıp kalmışsın.
- Está embrujado por la razón.
Atına atlayıp küstah bir şekilde arazime girdiğinde, çocukları ve kadınları korkuttuğunda, sanki sen kanunmuşsun ya da Tanrı'ymışsın gibi evime baskın yaptığında, sana şunu söyleyeceğim :
Cuando ignoras los límites de mi propiedad, y asustas a mujeres y niños ; cuando invades mi casa, como si fueses la ley o Dios Todopoderoso, entonces te digo :
Fuara çıkarılmış ödül boğası gibi allanıp pullanmışsın.
Te has emperifoIIado como un toro que se exhibe en una feria.
Eminim orada en uzun sen kalıp en çok sen bağırmışsındır.
Eras el último en irte y el que más alto gritaba.
Lena bu sabah erkenden kalkıp dışarı çıkmışsın.
Lena, tú seguro que estabas lista y saliste temprano esta mañana.
Yerlerinde duramıyorlar, bir de bakmışsın toplanıp hepimize el sallayarak transatlantiklere binip gidiyorlar.
Sueñan eso, y lo otro que debe saber, ellas empacan y se van, saludando a los demás desde los transatlánticos.
Gençliğe yapışıp kalmışsın.
Te quedas hundido en tu adolescencia.
Güzel mekan yapmışsın burada, neden hayatta kalıp tadını çıkarmayasın?
Tienes un buen local, intenta vivir para poder disfrutarlo.
Bir de insan bedeninin güzelliğini, asaletini anlatıp durursun. Kendininkine ne yapmışsın bir bak.
Tú, quien proclamas la belleza y la nobleza del cuerpo humano... mira lo que le hiciste al tuyo.
Tabi, kaybetmiş olmalısın yada fırlatıp atmışsındır.
Ya sabes que esas placas queman alguno de los dos la habrá tirado.
Çok uzun zamandan beri o fildişi kulene kapanıp kalmışsın.
¡ Están aislados en su torre de marfil!
Ayıp, onu kazıklamışsın. - Evet.
- Qué lástima que haya muerto así.
Bu yüzden SS'lere katılıp sırrımla seni öldürmek istiyorum!
Y por eso yo querría ser un S.S. y exterminarte con mi secreto.
Bir fikr-i sabite takılıp kalmışsınız.
Padece usted cierta monomanía.
Sen dünyayı görmek için yaratılmışsın, buraya, bu hayata tıkılıp kalamazsın.
Tú estás destinada a ver el mundo, Rose, no a quedarte aquí.
Dar kot pantolon giyerler. Sen de malzemeye bakıp kararını verirsin ama sen malzemeyi vitrine koymamışsın.
Ellos caminan por ahí en jeans ajustados así puedes mirar la mercancía y determinarlo con tu propia mente.
Ananı babanı bırakıp, buz gibi ıssız bir yerde mi evlenmek istiyor seninle?
¿ Y te pide que dejes a tu padre y a tu madre para reunirte con él y casaros en esas heladas tierras baldías?
"Ada şu an büyük oranda ıssız durumda... " bir zamanlar... "kayıp bir adamın yıkımından..."
"Esta isla, ahora mayormente deshabitada por pescadores fue una vez el dominio del monasterio de hombres ya olvidados."
Eğer Cliff Irwing'in sahtekarlığa başvurmadan önce Elmyr'e... müracaat ettiğine inanıyorsanız... o zaman at gözlüklerini de çıkarıp Elmyr hakkındaki kitabının da... bir avuç safsatadan ibaret olduğunu anlamışsınızdır.
Si aceptan la idea de que Clifford Irving se dedicó a la falsificación antes de fijarse en Elmyr, entonces supongo pueden seguir en esa línea y creer que su libro acerca de Elmyr es una sarta de mentiras.
Gaddarlık, SS'in alâmet-i farikasıydı. Kurbanlarını, sistematik olarak tam bir tahakküm altına alıp kişiliklerini gasp ediyorlardı.
El SS educado a sí mismos en la brutalidad, reduciendo sistemáticamente a sus víctimas a un total de servilismo, privándoles de individualidad.
Fakat Hitler, Stalin'in, kılını bile kıpırdatmayacağını sezdi. SS'e, ayaklanmayı bastırması emrini verdi. Onlar da bu emri, büyük bir zevkle yerine getirdi.
Pero entonces Hitler, al darse cuenta Stalin iba a hacer nada, ordenó a la SS para aplastar el levantamiento, que procedieron a hacer con fruición y la crueldad.
Saplanıp kalmışsın.
Estás obsesionada.
Neredeyse tamamen büyümüşler, ama uçmak için hala çok küçükler bu yüzden bu uçsuz bucaksız ıssızlıkta kısılıp kalmış durumdalar.
Ya están grandes, pero aún son jóvenes para volar y están atrapados en esta desolación.
Ben "gök gürültüsü" dedim, sen "kök gürültüsü" yazmışsın.
Has escrito temporal : T-E-N-P...
Göz açıp kapayıncaya dek, demek kaçırmışsınız. Gerçekten de öyle olmuş...
Casi no se da cuenta, de hecho así fue.
Aptal SS askerleri bugün sabahtan geceye kadar çamurlu ayaklarıyla geminin içinde aranıp durdular.
Los estúpidos de las SS van como locos por el dirigible... inspeccionando día y noche.
Kararımı etkileyen, duyduklarım yalnızca Caligula'nın ölmesi konusunda aranızda anlaşmışsınız.
Lo que p-pesa en mi es l-lo que he escuchado que estabas de acuerdo en que solamente Caligula debía morir.
Şey, siz imzalayıp, tarih atmışsınız, efendim.
Usted lo firmó.
Kayıp eşya bürosunda. Kafeteryada bırakmışsın.
En objetos perdidos la dejo en la cafeteria.
Eğer Uyuyan Güzel'i aşağıdan alıp arabaya taşımama ve bir intiharın gerçekleşebileceği ıssız bir yola götürmeme yardım edersen söz veriyorum hepsi sona erecek.
Si me ayudas a sacarla del sotano, y a llevarla a una carretera desierta para similar un suicidio te prometo que hablaremos.
Çünkü iki anlamları olduğunu fark etmişsinizdir ve şakasını yapmaya çalışıp yakalanmışsınızdır sonra da edepsiz olmuşsunuzdur.
¡ Están las que te metían en problemas de niño! Porque te dabas cuenta de los dos sentidos y empezabas a hacer chistes con ellas y te pillaban, y te decían : ¡ Guarro!