Trivial traduction Espagnol
561 traduction parallèle
- Değersiz.
- Eso es trivial.
Basit, sevgili dostum, cinayeti çözmenin önde gelen ilkelerinden biri ne denli önemsiz de olsa asla hiçbir şeyi gözardı etmemektir.
- Elemental, querido amigo. Uno de los principios para resolver un crimen... es no pasar por alto ningún detalle, aunque parezca trivial.
Aklımın kara tahtasından silerim de bütün boş anıları, gençliğimden, öğrenciliğimden kalanları, yalnız senin buyruğun kalır. Beynimin defterinde, yapraklarında ıvır zıvır bütün bildiklerimin üstünde, evet, yemin Allah'ıma, o kalır yalnız.
De las tablas de mi memoria barreré todo amable recuerdo trivial que la juventud en ellas grabara,... y sólo tu mandamiento ocupará el libro de mi cerebro,... limpio de materias más bajas.
Bayan Dillwood, kararsızlığınızın gerçek nedeninin nişanlınızın öksürüğü gibi önemsiz bir konudan kaynaklandığını sanmıyorum.
Señorita Dillwood, no pienso que algo tan trivial como la tos de su novio sea la verdadera razón de su indecisión.
- Ruhsuz, beceriksiz, yapmacık
- Es obvio. Es acartonada, cursi y trivial.
+ + + + It won't be a cover-up for a shallow, inept interpretation of a great scene!
¡ Eso no encubrirá la interpretación trivial de una gran escena!
Olay hatırlamanıza değmeyecek kadar önemsiz olabilir.
Fue un incidente demasiado trivial.
O zaman şöyle yapalım aziz Catesby sen git Lord Hastings'i şöyle belli etmeden bir yokla bakalım bizim bu tasarımızla ilgili eğilimi nedir.
Bien, atengámonos a ello. Id, amable Catesby, y, como si se tratase de algo trivial, sondead a lord Hastings para saber con qué ojos miraría nuestro proyecto.
Tam da konuştuğum şey. Önemsiz...
Justo a eso me refería, lo trivial.
Sen önemsiz ile önemli olan arasındaki farkı göremiyorsun değil mi?
No sabes distinguir entre lo trivial y lo importante.
'Son'diyen sesinin tonunu hiç beğenmedim.
Cómo te atreves a decir "última" con ese tono tan trivial...
Sizin durumunuzda, bu istek abes.
En su caso, la ambición es trivial.
Normalde küçük bir hata için onu affederdin.
Podrías haberlo perdonado por un asunto tan trivial.
Bu önemsiz davada böyle şanlı bir rakibim... olacağını bilseydim... karımla çocuklarımı da getirirdim.
De haber sabido que tendría un oponente tan ilustre, para un asunto tan trivial, habría traído a mi mujer y mis hijos.
Böylesine güzel bir bayanı, sıradan tekliflerle küçük düşürmek istemem.
No ofendería a una mujer tan bella ofreciéndole algo tan trivial.
Sadece imzalayınız.
Firme aquí. Es demasiado trivial.
Söyleyince çok yavan oluyor.
Decirlo es muy trivial.
Önemsiz bile görünse hiç bir şeyi saklama.
No te guardes nada, por trivial que pueda parecer.
Birden anlamsızlaştılar.
Todo eso es trivial.
Basit bir memur çirkin sıradan bir Fransız erkek anlamsız bakışlarla aniden düşmanın önüne çıktı ve onu yuvasında avladı.
Un poco el funcionario tan insignificante un francés típico trivial con miradas indefinibles de repente aparecía delante del enemigo y lo cazó en su yacija.
Şey, dua edilecek bir yer olması onu sandığınız kadar önemsiz kılmaz.
Bueno, eso no es tan trivial como a usted le parece.
" Etrafımdaki şeyleri tarafsız bir gözle incelediğimde, Basini'nin yaptığı hırsızlık önemsiz bir suç gibi duruyor.
" Si observo las cosas desapasionadamente, lo de Basini es un asunto trivial.
O halde bir yanlış anlaşma vardı. Kötü, alçaltıcı bir yanlış anlaşma. Ve K. fena halde aldanmıştı.
Había sido un malentendido, banal y trivial, y K. se había confiado plenamente.
Bunların hepsi saçma, elbette. Ama bence heyecan verici.
Es algo trivial, pero me resulta estimulante.
Keşke o kadar önemsiz olsaydı.
No es tan trivial.
Ne bu gereksiz tartışmaya, ne de artık burada kalmama gerek var.
No veo motivo para continuar esta trivial discusión, ni para permanecer aquí más tiempo.
Onun kadar önemsiz bir şey değil bu.
Nada tan trivial como eso.
Sonra müfettiş bana saçma bir cümleden bahsetti.
Y entonces el inspector me dio algo muy trivial.
Aslında konunun oldukça önemsiz olduğunu düşündüm.
Creía que era demasiado trivial.
Gerçek bir bilim olmayan astroloji kişilere, derin anlamları içeren vaadlerde bulunur.
Existe un vínculo pero no es trivial, como lo plantea la pseudo-ciencia de la astrología, sino más profundo.
Bu kadar önemsiz bir konuda neden birisi yalan söylesinki?
¿ Por qué alguien mentiría sobre algo tan trivial?
Bir buz parçası gibi masum bir şey bile insana büyük acıları anımsatabilir.
Algo tan trivial como un cubito puede relacionarse con algo que nos causa un gran disgusto.
Basmakalıp, söz bilimleri ile ilgili, anlamsız.
Trivial, retórico estereotipado, inane.
Hayır. Oldukça muğlaktı.
- No, era muy trivial.
Teşbihte hata olmaz...
Disculpa lo trivial de la comparación...
Hitler, Avrupa'yı ve Londra'yı yakarken, eski tip düşünceler önemsizmiş gibi geliyor.
Con Hitler dominando Europa y Londres ardiendo en la tierra, todas las viejas ideas parecen Yo no sé, trivial o algo así.
Önemsiz değil mi?
Trivial, ¿ verdad?
Hayır, hayır, hayır, tamamen sıradan bir konu.
No, no, no, el asunto es perfectamente trivial.
Neden abes bir şeymiş gibi düşündünüz?
¿ Porqué da importancia a algo tan trivial?
Basit şeylerin yüceltildiği ve sıradan insanların azizleştirildiği bir dönemde bunları duymak çok ferahlatıcı doğrusu.
Qué alentador en una era dedicada a la beatificación de lo trivial y a la canonización de lo prosaico.
- Ayaküstü konuştuk, işte. - Hayır, bilmiyorum.
- Fue sólo una charla trivial, ¿ sabe?
Benimki gibi zor durumlarda, her zaman başkalarıyla ilgili uzaklaştırıcı bir şey ararsın, abartabileceğin, önemsiz,... başa çıkabileceğin ve yardımı olabilecek bir şey.
En mi opinión siempre buscas algo repulsivo en los demás. Algo trivial para explotarlo y cuidarlo, algo que puedas usar.
Onlar sadece sadece şeyi, eee, yeni kolileri deniyorlar.
El motivo es muy trivial. Están experimentando... con nuevos materiales de embalaje. Voy a abrir la puerta.
Kelime oyununa ne dersiniz?
¿ Y qué tal Trivial Pursuit?
Fakat, doğrusu, yazdıkların önemsizse, o büyük davalar geçmişte kaldığı için seni suçlayamam.
Pero, la verdad, si es usted trivial, no puedo culparle, los días de los grandes casos han pasado.
Ama böyle sudan bir sebeple buraya geldiğim için sizden özür dilemeliyim.
Pero debo disculparme por una razón tan trivial.
Amma küçülttün ailemi.
Haces que suene trivial.
Küçük ama.
Es trivial.
O yüzden hayatın da, filmlerin gibi değersiz.
Entonces tu vida es tan trivial como tus películas.
- Sıradan ama...
Es trivial, pero...
Ne bu beylik lâflar?
¡ Qué trivial!