Ulaştırma traduction Espagnol
342 traduction parallèle
Ayrıca, Göring'in hücresine zehri ulaştırma hikayesi. İki fahişe vardı...
Y la historia de cómo metieron el veneno en la celda de Goering dos mujeres de la limpieza.
- Sonra Ulaştırma'yı ara.
- Después, busca un transporte.
"Kraliyet Ulaştırma Bakanlığı".
"Ministerio Real de Comunicaciones".
Ulaştırma...
Comunicaciones.
Ulaştırma Bakanı.
Ministro de Transporte.
Bayan Moneypenny, Ulaştırma ile konuştunuz mu?
Moneypenny, ¿ hay algo de Comunicaciones?
Şimdi eşyalarını topla ve 25 dakika içinde Ulaştırma Subayı'na bilgi ver.
Empaque sus cosas y preséntese ante el oficial de transporte en 25 minutos.
Bizim askerlerimizden birine ciddi zararlar vermiş... Ulaştırma Teğmenimize... Geçen Salı gününden beri kayıptı.
Encontramos entre sus cosas los efectos personales de uno de nuestros oficiales... nuestro teniente de comunicaciones... desaparecido el jueves pasado.
Bana Londra Ulaştırma Bakanı Bay Richardson'ı bağla.
Quiero hablar con Richardson, London Transport, lnvestigaciones Criminales.
Adalet ve ulaştırma bakanlıklarından temsilciler bulunuyordu.
Había representantes de la Ministerios de Justicia y de transporte.
Ulaştırma Bakanlığı'na şikayet edeceğim!
Voy a quejarme al Ministerio de Comunicaciones.
Ulaştırma Kurulundaymış.
Piramowicz trabajaba antes en el departamento de transporte.
Ben 20'sinde, çiftlikten yeni ayrılmıştım,... o ise ulaştırma komisyonunda Bay Yüksek ve Kudretliydi.
Yo tenía entonces veinte años y no había salido del pueblo. Era un mandamás en la compañía de transportes.
Eşinize söyleyin, Ulaştırma biletlerini ayarlamış.
Decile a tu mujer que Transporte le consiguió los boletos.
Teğmen Dade, Ulaştırma Birimi.
Teniente Dale, expediciones.
İki gece önce, onlarca adam bir ulaştırma konvoyu soygununda öldürüldü. Evet.
Mataron varios hombres en el asalto a un convoy.
Ulaştırma ve ekzotik odalarda içinde.
El transporte y las habitaciones van incluidas, hermano.
Ulaştırma.
El transporte.
- Oto ulaştırma, havalı bir iş değil.
- Vehículos. Nada raro.
Ulaştırma bakanı, Dr. Janis, üroloji.
Ministro de Transporte, Dr. Janis, Urología.
Bizim işimiz sadece ulaştırma. Olaya dahil olmayacağız.
Nuestras órdenes se limitan al transporte, sin participación.
Üç, en fazla dört gün, cenazeyi yerine ulaştırma için.
Tres, cuatro días máximo, después de recoger el cuerpo.
Mavi mektubu ulaştırma başarısızlığı işten çıkarılma nedenidir.
Fallar en la entrega de una carta azul es motivo de despido.
Ve bu adam Tampa Ulaştırma Üniversitesi'ndeki Uzay Araştırma bölümünün başkanı.
Y la cabeza de este tipo del Departamento de Espaciología en la Universidad por Correspondencia de Tampa.
- Ulaştırma.
- De tránsito.
- Rus ulaştırma bakanı.
Ministra Rusa de Transportación.
Bu polis değil. Bu Ulaştırma Bakanlığı.
No es la policía, es el departamento de transporte.
Carter, ulaştırma geliyor.
Ya viene el transporte.
Bir kamyon dolusu lazım. Bir de bu maddeleri hedefe ulaştırma sorunu var.
Necesitaría camiones, ¿ y cómo los haría llegar al objetivo?
Uzay Loncası'nın mekiği ana ulaştırma kısmına yaklaşıyor.
Nave del Gremio Espacial N1 17 llegando a cápsula de transporte central.
Trenlerin kalkış saatleri Ulaştırma Bakanlığı tarafından ayarlanıyor.
Los trenes están regulados por el Depto. Federal de Transporte.
- Farz edelim ki sen Ulaştırma Bakanlığısın, tamam mı?
- Finjamos. Está en el departamento de transporte, ¿ vale?
Bu bir, kararlı olma ve ruhunu direkt öbür tarafa ulaştırma meselesidir.
Es una cuestión de determinación y de tener el espíritu para llegar directo al otro lado.
Ulaştırma henüz aşağı indirdi mi bilmiyorum. Neden?
No sé si Traslados se lo ha llevado ya. ¿ Por qué?
Röntgen teknisyeni mi, Ulaştırma'dan biri mi?
¿ Un técnico de rayos X o alguien de Transpo?
Müdür Skinner, ulaştırma projeniz ne alemde?
Director Skinner, ¿ cómo va su proyecto de transporte?
Uzay Loncası'nın mekiği ana ulaştırma kısmına yaklaşıyor.
Nave del Gremio de Navegantes N-117 llegando al puerto central de transporte.
Lonca kaptanı ana ulaştırma kısmına yanaşıyor.
Navegante del Gremio conectándose con puerto de transporte.
Sınıf içinde kestirmeden not ulaştırma yöntemi.
! Ah, sí! El método moderno de pasar notas en las clases.
Etheline arkeolog oldu. İmar, İskan ve... Ulaştırma Bakanlığının kazılarını y önetiyordu.
Etheline se hizo arqueóloga y supervisaba excavaciones para el Departamento de Vivienda y Transportes.
Onu yoldan saptırmak için yeteri kadar yüksek verimli savaş başlıklarımız var, ama göktaşına zamanında varmasını sağlayacak ulaştırma sistemimiz yok.
Tenemos cabezas nucleares de largo alcance para desviarlo pero no disponemos de un sistema de lanzamiento que las haga llegar al asteroide a tiempo.
Teşekkürler, ulaştırma bakanı.
Gracias, secretario de transporte.
Yıldız Filosu Komutasına bildir, doğalarının yabancılığından şüpheleniyorum, oraya ulaştığımızda ayrıntılı araştırma yapılsın.
Dígale a la Comandancia que sospecho que son alienígenas... y quiero que se investigue a fondo a nuestra llegada.
- Ulaştırma Şefi. - Adı ne? - Stasek Lech
Ponme con el jefe personal.
Ulaştırma Merkezi Union Yolcu Terminali.
Cat Chew, Cat Chew, la mejor comida para gatos
Hedefe ulaştığınızda lütfen bana bildirin ve aldırma işlemini acilen yapalım.
Una vez que hayan logrado el objetivo, notifíquenme y les haremos llegar unidades de traslado inmediatamente.
Bu arada Doktor Farber'ın yeni bir araştırmaya başladığını hiçbirimiz bilmiyorduk. Bu araştırma hepimizi yeni bir yolculuğa çıkarttı. Bu yolculukta tehlikeli patikaları aşıp düşlerin bahçesine ulaştık.
Pero nadie sabía que el Dr. Farber perseguía una nueva búsqueda que nos habría hecho realizar otro viaje, a lo largo de un trayecto peligroso, hasta el jardín de los sueños.
- Ulastırma'da.
- Dpto. de Transportes.
Bir kaç yerde, verilerden bilinmeyene ulaştım ama sezi temin ederim ki, bu kesin bir yeniden canlandırma. Belki.
Tuve que extrapolar en algunos lugares pero le aseguro esta es una recreación precisa.
Araştırma sırasında yapılmış bir hata olduğunu düşündük, Ama her denememizde de aynı sonuçlara ulaştık.
Pensamos que fue algún fallo durante el proceso de fotografiado, pero al repetirlas obtuvimos el mismo resultado.
- Sevgili arkadaşlar, liderleriniz bizi yok etmek için ellerinden geleni yaptı. - Ekonomimizi felce uğratan bir ulaştırma grevini kışkırttılar.
Amigos, sus líderes planearon nuestra destrucción.