Uçurum traduction Espagnol
413 traduction parallèle
{ \ 1c00FFFF } Uçurum çok yüksek, { \ 1c00FFFF } nerdeyse bir keçi bile tutunacak yer bulamıyor.
En el acantilado, donde hasta una cabra puede apenas mantener el equilibrio.
{ \ 1c00FFFF } Uçurum ve yakınındaki kampın ötesinde,
Más allá del acantilado y del campamento cercano,
Paula, babasının şu tepedeki ağaçlardan birini devirdiğini, ağacın uçurum boyunca devrildiğini ve bir köprü oluştuğunu söylüyor.
" Paula dice que su padre tumbó uno de los árboles en ese montículo para que cayera sobre la quebrada y formara un puente.
Sabahleyin tepeye tırmanır ve başka bir ağacı uçurum üzerine deviririz.
"Por la mañana subiremos al montículo - y dejaremos caer el otro árbol encima."
- 1800 metrelik bir uçurum.
- Un precipicio de 2.000 metros.
Uçurum buraya çok yakın ve onun ucuna kadar geldi.
El acantilado está muy cerca y ella caminó hacia el borde,
Eğer köşemde yazdığımı okuduysanız aramızdakinin bir bağ değil uçurum olduğunu anlardınız.
Comprenderá que esto no es un vínculo, sino un abismo entre nosotros si recuerda lo que leyó en mi columna.
İlerleme mi? - Bu bir uçurum. - Bir felaket.
- Supone un desastre.
Bugün ile dün akşam arasında bu kadar büyük bir uçurum olabilir mi?
¿ Son distintas esta tarde de lo que eran anoche?
Demek ki aramızda bir uçurum var?
Entonces hay un abismo entre nosotros.
Uçurum mu?
¿ El promontorio?
Uçurum üstüne uçurum.
Un acantilado tras otro.
Arkamızda bir nehir önümüzde uçurum.
Con río detrás y un barranco enfrente.
Durumda istikrar sağlanacak elbette. Ama 4 milyarlık bir uçurum olacağı kesin.
Los cursos tienden a estabilizarse, salvo un desfase de 4.000 millones,
Orada uçurum var!
¡ Por allí se va al precipicio!
Yüksek tepede, uçurum kenarı boyunca yürüyen, canlı bir dinozordu.
Muy arriba, caminando por el filo del risco, estaba un dinosaurio.
Uçurum!
¡ El precipicio!
O lanet uçurum dimdik.
Hay un saliente en forma de cueva.
Bu uçurum için çok uzun.
Demasiado para ese acantilado.
onu iyi biliyorum, Kruşçev yoldaşım, görsel bir evhamdı, ve, tam tersi, aramızdaki uçurum daha büyük ve onarılamazdır. Evrende uçuyoruz ve zavallı milyar insanlar hala dünyaya bağlı duruyor, umutsuz sinekler gibi.
Lo sé, compañero Khrouchtchev, que era una ilusión óptica, y que al contrario todo era vasto e irremediable, era el abismo que habita en nosotros, por lo que volábamos en el cosmos, y los miles de millones de miserables pegados a la Tierra,
- Burası, uçurum.
¡ Es un precipicio!
Uçurum.
Es todo un abismo. Sí.
Bizi dünden ayıran şey, değişmiş bir konumdan başka bir uçurum değildir.
No nos separa del pasado un abismo sino la situación cambiada.
Baş döndürücü bir uçurum birdenbire karşımda beliriveriyor. "
Me abre un abismo que da náuseas. "
Başkalarına karşı sen ile yalnızken ki sen arasındaki uçurum. Baş dönmesi ve sürekli açlık, açığa vurulmak için.
Al mismo tiempo, el abismo entre lo que eres para los otros y para ti misma, el sentimiento de vértigo y el deseo constante de al menos, estar expuesta,
Uçurum burada, kocaman.
El abismo está ahí abierto.
Bakın, uçurum çok dik ve ağacın kökleri de kısmen sökülmüş.
Las paredes de la roca son abruptas y el tronco del árbol en parte está arrancado.
O protestan, ben katoliğim, arada dini bir uçurum var.
Es protestante y yo católico. Hay un abismo entre los dos.
Tamamen uçurum...
Hay un verdadero abismo.
Sanatçı kendine bir yer edinince... halkla arasında bir uçurum oluşur.
Hay un espacio entre el artista y el público mientras que el artista esté establecido como tal.
Orada bir uçurum vardır.
Allí hay un espacio.
Sentor, uçurum patikasına dek dostuma refakat et.
Séntor, acompáñalo al sendero del acantilado.
Belki de bir uçurum olarak algıladı. Gördükleriyle bildikleri... orada olmalıydı fakat, asla ulaşılamazdı.
Un abismo entre lo que había visto y lo que sabía que existía al otro lado pero que no podía alcanzar.
Aramızda uçurum var, Sizlerle benim aramda!
Hay un mar detrás nuestro. Entre yo y todos vosotros. ¡ Un océano!
Kahrolası bir uçurum.
Un océano de mierda.
Dünyanın bittiği yere ulaşmak istiyorlardı, gerçekten bir uçurum olup olmadığını görmek için.
Querer alcanzar el confín del mundo, para comprobar si realmente hay un abismo.
Gerisi Deadskin Kayalığı'nda bir uçurum kenarında.
El resto está en una brecha cerca de Deadskin Rock.
Sol yap, sol yap. Aşağısı uçurum.
Hay un precipicio, el terreno ha cedido.
Tepeye çıkınca, 100 metrelik bir uçurum var. Eğilin!
Hay 100 metros de caída vertical. ¡ Agáchate!
İktidarla halk arasındaki uçurum hiçbir zaman bu kadar büyük olmamıştı.
Jamás la fosa entre el poder y el pueblo había sido tan profunda.
"Uçurum uçurumu çeker" anlamına geliyor.
Significa que el abismo llama al abismo
Peki ama ya uçurum, ya deniz?
Pero, ¿ y el acantilado, el mar?
Belki bir patika, eski bir yol ya da bir uçurum çevresinde bir yol vardır.
Tal vez haya un sendero, una vieja carretera.
" Cliff, bazenleri bir uçurum değilmişsin...
¡ Ay, Cliff! Tiene que ser dificil no sentirse como un precipicio.
Burası uçurum.
Aquí hay un acantilado. Ven.
Ne tür bir uçurum?
¿ Qué tipo de abismo?
Ondan sonra kendi başınasın. Uçurum ve kayalar da fiyata dahil.
Eso incluye los acantilados y las rocas.
burda bir uçurum var!
¡ Hay un acantilado!
Aramızda bir kanyon var, ve bu zorlu uçurum sadece bilge adamın eski bir sözüyle birleştirilebilir...
Hay un desfiladero entre nosotros.
Uçurum falan yok.
No, está bien.
İnsanlar arasında çok büyük uçurum var, cennet ve dünya arasındaki mesafe gibi!
Hay un abismo tan grande entre las personas...