Vermek traduction Espagnol
31,938 traduction parallèle
Bir noktadan sonra adama bir şans vermek zorundasın.
En algún momento, le vas a tener que dar un respiro.
Böbreğimi geri vermek istemiyorum.
No me obligues a devolver mi riñón.
Cevap vermek zorundasın.
Tienes que responder.
- Ben yemek vermek istemedim.
Nunca estuve de acuerdo con todo esto.
Ceza vermek zorunda olan benim.
Yo soy la que tiene que repartir todos los castigos.
Birine umut vermek çok tehlikelidir.
Es muy peligroso darle esperanzas a alguien.
- Bugün cevap vermek zorunda değilsin.
No tienes que responderme hoy.
Sanki her gün karşına sana 90 bin vermek isteyen birileri mi çıkıyor?
¿ Tienes a un montón de gente ofreciéndote 90 de los grandes? No tiene nada que ver con el dinero.
Bunu sana vermek istiyorum.
Me encantaría poder dártelo.
Bayan Harris'in onu kaçıran kişinin istismarına son vermek için yaptığı bariz bir girişim.
- Es un intento evidente de la Sra. Harris para detener el abuso de su secuestrador.
Yani bu sefer de velayet mücadelesi vermek için tekrar mahkeme salonuna girmek zorunda olmanın.
Tener que volver a un juzgado, otra vez, ahora para pelear por la custodia.
Ben sadece... Her şey birbiriyle bağlantılıdır demiştin, haber vermek doğru olanmış gibi geldi.
Es que... lo que dijiste de que las cosas están conectadas, parecía que era hacer lo correcto.
Öyleyse sen de kabul edeceksin, bilgi vermek için söylüyorum sadece,... sen, ben ve Patrick Spring cinayeti davası arasında bir şekilde gözden kaçan bir bağlantı daha varmış.
Entonces, ¿ quizás aceptes, solo para que me quede claro, que existe otra conexión, por insignificante que sea, entre tú, yo, y el caso de asesinato de Patrick Spring?
Karar vermek zorundaydım.
Tenía que decidir.
Ona esin vermek ve restoranı geliştirip... ortaya güzel bir şey çıkarmak istiyordum.
Quería que se inspirara para poder mejorar el restaurante y convertirlo en algo bonito.
Kimin geldiğini haber vermek adetleri değildir.
Nunca nos dicen quién va a venir.
Boynunuzun yaralanma şekline bakarsak eğer... saldırgan gerçekten de zarar vermek istemiş.
El hecho de que lo atacara en el cuello nos dice que el agresor tenía la intención de causar daño.
Bunu sana geri vermek istiyorum.
Quería devolverte esto.
- Bu kadarını düşünemezdim haklarını vermek gerek.
Eso es una broma de la droga. Tengo que dejarla.
Hoşçakal öpücüğü vermek istesem bile.
Aunque quiero darte un beso de despedida.
Bunu yapan insanlara zarar vermek onları geri getirmez.
No los vas a recuperar haciendo daño a la gente que lo hizo.
Çoktandır seni hayata getirebilmek için bir beden vermek istedim.
Llevo tanto tiempo queriendo darte un cuerpo, traerte de vuelta de verdad.
Yeni süper ekibimize bir kuşun adını vermek istemezsin.
No queremos nombrar nuestro nuevo súper equipo como un pájaro.
Göreviniz hakkında bilgi vermek için geldim.
Estoy aquí para informarte sobre tu misión.
Ve benim de bunun olmasına izin vermek gibi bir niyetim yok.
Y no tengo intención de dejar que eso suceda.
Bu kararı vermek size düşmez.
Pero eso no lo decide usted.
Roger'a zıplaması için daha büyük bir dünya vermek.
Darle a Roger un mundo mayor en el que corretear.
- Biz size sadece biraz yiyecek vermek istiyoruz.
Sólo queremos darle algo de comida.
Zarar vermek için değil, sadece sinirler yenilenecek mi diye bakmak için.
No para hacerle daño, sino para ver si los nervios se... regeneraban.
Sana, üzerine basıp geçebileceğim bir umut vermek istedim!
¡ Quería darte una esperanza y poder pisotearla!
Seninle konuşmama izin vermelerinin tek nedeni... sana bir şans vermek.
La única razón por la que me dejan hablar contigo es para darte una oportunidad.
Siz de ifade vermek için bizimle geleceksiniz.
Tendrá... que acompañarnos para hacer su declaración.
O kadar elini düzelttim, yanıma gelip de bir selam vermek yok mu?
Te curo la mano ¿ y no vienes a saludar?
Sana ailemin DNA örneği vermek istemediğini söylemiştim Brady.
Te dije que mi familia no quería darte una muestra de ADN,
Her şeyin onunla birlikte ölmesine izin vermek, en iyisi gibi göründü.
Parecía mejor dejarlo morir todo con él.
Yani bu cinayetler, gelir dengesizliği adına mesaj vermek için işlenen cinayetler değil.
Estos asesinatos no son una forma de hacer... un alegato sobre la desigualdad salarial.
Sana zarar vermek gibi bir niyetimiz yok.
No vamos a hacerte daño.
Zarar vermek istemiyoruz.
No pretendemos causar daño.
- İzin vermek zorundayız.
- Mamá, tenemos que hacerlo.
Rahatsızlık vermek istemem ama bir kaç ufak düşüncem var.
No quiero ser pesado pero creo que tengo unas pequeñas ideas.
Şöyle ki, eğer bu kararı vermek bana kalsaydı eksikliklerini görmezden gelmemi sağlayacak bir yol arayabilirdim ama bu kararı vermek bana düşmez değil mi?
Bueno... Ya sabes, si fuera por mí, podría encontrar una manera de mirar más allá de sus deficiencias, pero no depende de mí, ¿ verdad?
Şimdi, anneniz bana hediyesini vermek için beni üst kata çıkartacak.
Ahora, su madre va a llevarme arriba para darme... su regalo.
Neden hikâyeyi Brockman'a vermek istiyorsun ki?
¿ Y, por qué quieres darle la historia a Brockman?
İnsanlara zarar verdim ve bundan gurur duyacak değilim. Ama insanlara zarar vermek veya öldürmek..... bu hayatın büyük bir parçası.
He hecho daño a personas y no estoy orgulloso de ello, pero una parte principal de esa vida es hacer daño a la gente o matar gente.
Hayır, artık tavsiye vermek yok!
¡ No! ¡ No más consejos!
Uluslar yarından sonraki gün nasıl devam edileceği hakkında oy vermek için toplanıyor.
Las naciones se reunirán pasado mañana para votar cómo proceder.
Kendime veya başkasına zarar vermek hiç aklımdan geçmiyor.
Nunca he pensado en hacerme daño o a nadie más ;
Soruma cevap vermek zorundasınız.
Debe contestar mi pregunta.
Sana geri ödemen adına bir şans daha vermek için bunu riske attı ancak halkımdan bunu istemeyeceğim.
Arriesgándola para darte otra oportunidad le devolvería el favor, pero no voy a pedir a mi gente que arriesguen la suya.
O yüzden babam polise haber vermek istiyormuş.
Así que quería decírselo a los policías.
Ben de karşılık vermek zorunda kaldım.
Tuve que defenderme.