Yasadı traduction Espagnol
45,254 traduction parallèle
O kadına yapmayı önerdiğin şey yasadışı.
Lo que le propusiste a esa mujer es completamente ilegal.
Franny Krieg bağımlılar için yasadışı reçeteler satıyordu.
Franny Krieg vendía recetas ilegales a los adictos.
Yasadışı bölgede arkadaşlarıyla birlikte yaşamaktan mutluluk duyuyordu.
Era feliz... viviendo en la zona sin ley con sus amigos.
Yasadışı bölgede.
Está en la zona sin ley.
Yasadışı uyuşturucular hariç.
Excepto cualquier tipo de droga ilegal.
Suzanne Dutchman, kocanızın yasadışı faaliyetlerinde kullandığı aile hesabında isminiz olmasına ve kocanızın bu eylemlerinden kazanç elde etmenize karşın bu eylemlerin hiçbirinden haberdar olmadığınıza inanıyorum.
Suzanne Holandés, mientras su nombre está en la cuenta asociada con las supuestas actividades ilegales de su esposo. Y mientras que usted hizo pie a los beneficios de las acciones de su esposo. Creo que usted no estaba plenamente consciente de esas actividades.
Hepsinden daha çok yaşadın.
Has vivido más que la mayoría.
Mücadelenin gururlu bir anını daha yaşadın.
Otro momento de orgullo para la lucha.
13 yıl birlikte yaşadık. Bana karşı nasıl bu kadar acımasız olabilirsin?
Vivimos juntos 13 años.
Ve koruyucu ailelerle büyütülürken doğruyu ve yanlışın farkını öğretecek kimsenin olmadığını ya da kaçıp sokaklarda yaşadığımı hamile kalana kadar sadece çaldığım şeyleri yediğimi ve arabamda uyuduğumu sana anlatırken kendimi haklı çıkarmaya çalışmayacağım.
Y no trataré de justificarlo diciendo que fui criada en el sistema de acogida con nadie que me explique la diferencia entre el bien y el mal, o que hui cuando tenía 13 años, viví en la calle, comiendo solo de lo que podía robar, hasta que me quedé embarazada y terminé durmiendo en mi coche.
Böylece yaşadıklarımı anlarsın.
Así sabrás lo que es esto.
Oğlunun tüm bu olaylara karıştığını duyunca, o küçük kızı ve yaşadıklarımızı düşünmeden edemedim.
Es que oí que su hijo estaba metido en esto y recordé a esa niña y todo lo que pasamos.
Ben... Neler yaşadığını bilmiyorum ama bu oyun benim için çok önemli.
No sé qué haces, pero la obra es importante para mí.
İkimiz de büyük bir gün yaşadık ve şimdi bununla uğraşacak zaman değil.
Hoy fue un día importante. No es momento de arreglar esto.
Artık Tobias'ın nerede yaşadığını da biliyorlar.
Y ahora saben dónde vive Tobías.
- Neredeyse ofisinde yaşadığını biliyorsun.
Él prácticamente vive en su oficina.
Çok şey yaşadın ama şimdi yapmamız gereken...
Esto fue mucho para ti, pero ahora...
Yaşadığımız şeyi alevlendirmekle ilgilenir misin Draal?
- ¿ Quieres que retomemos, Draal?
Ne tür bir dünyada yaşadığımızı sanıyorsun?
¿ En qué mundo crees que vivimos?
Ergenlerin türlü türlü değişimler yaşadığını biliyorum ama Jim ve ben hep çok yakındık, canımı sıkan da bu.
Sé que los adolescentes cambian, pero Jim y yo siempre fuimos unidos.
Bildiğiniz üzere efsun Barbara'nın, Strickler'ın yaşadığı tüm acıları yaşamasına neden oluyor.
El conjuro hace que Bárbara experimente lo que le sucede a Strickler.
Nasıl bu kadar uzun yaşadığını hiç merak ettin mi?
¿ Te preguntaste por qué aún estás vivo?
Güç kaybı yaşadık, bu da her yerde oluyor demek.
Perdemos energía, significa que está sucediendo en todas partes.
Aynı şeyi biz de yaşadık.
Ya hemos pasado por esto.
Ne acılar yaşadın, tahmin edemem, Garona.
No puedo ni imaginarme los horrores que habrás pasado, Garona.
I, sen bazı kötü fikirler yaşadım demek Ancak bu kadarki en kötü gereğidir.
Es decir, has tenido algunas malas ideas, pero esto es, de lejos, la peor.
Biz cevaplara ihtiyacım ve bu şimdiye kadar yaşadığınız ilk ipucudur.
Necesitamos respuestas, y este es el... primer indicio, que hayamos tenido.
Eskiden birlikte yaşadığın o goriller mi?
¿ Esos gorilas con los que vivías?
Dünyanın en çekilmez insanlarının yaşadığı bir bölge.
De la provincia de Canadá que produce la gente más insufrible.
Beni herhangi bir şey için bile görmek zorunda olman senin için muhtemelen zordur. Ama şunu söylemek isterim ki ne yaşadıysak yaşayalım, nasıl biterse bitsin... Bence, yani...
Y seguramente odiarás tener que verme otra vez bajo cualquier circunstancia, y es por eso que quería decir que, más allá de lo que pasó entre nosotros y como sea que haya terminado, creo que... podría ser un muy buen padre,
Yaşadığım sürece senden başka bir şey istemeyeceğim.
Nunca te pediré otra cosa mientras viva.
- Her aile ile yaşadınız mı? - Evet.
- ¿ Viviste con cada familia?
- Neler yaşadığını anlamam lazım.
Necesito entender lo que ha pasado.
Tanrım. Ben tüm gün Deja Vu yaşadım.
Dios mío, yo he tenido un déjà vu todo el día.
Daha önce hiç aynı günü ufak tefek değişikliklerle tekrar tekrar yaşadığın hissine kapıldın mı?
¿ Alguna vez sientes que vives el mismo día una y otra vez y que sólo cambian unas pocas cosas?
Hustled olan sensin Şehir merkezinde yaşadığınız o boktan bürodaki şu kuruşluk hisse senetleri.
He oído que eres el que empujó esas existencias en esa oficina de mierda que tenían en el centro.
Her bir başarıya karar verdim, Profesyonel ya da şahsen her başarısızlık, Yaşadığı hayata karşı.
Juzgué cada logro, cada fracaso, profesional o personalmente, contra la vida que vivió.
Ailen için yaratılmışsın. Sadece tutuklandığınız gün değil, Ancak yaşadıkları tehlike,
No solo el día en que fueron detenidos, pero el peligro de que vivían bajo, sin saberlo, para, así, sin importar el tiempo que estaba utilizando este fraude.
Bir karakterin o sempatik olup olmadığımı bilmiyorum. Ve günün sonunda, Zenginlik ve imtiyazlı bir hayat yaşadım.
Y al final del día, yo vivía una vida de gran riqueza y privilegios.
...... her ne yaşandıysa gerçekten öyle mi bu genç subayla yaşadıklarım hayatımdaki tüm tanıdıklarımdan daha özel olabilir mi? " dedi.
Bueno, ¿ qué pasó entre nosotros? ¿ Puede haber realmente algo más entre ese chico oficial y yo? ¿ Qué hay dentro de mí?
Yüzyıllar boyunca insanlarla büyücüler yan yana barış içinde yaşadı.
DURANTE SIGLOS, LOS HUMANOS Y LOS MAGOS CONVIVIERON EN PAZ...
Mordred'dan önce büyücülerin bizimle beraber uyum içinde yaşadığını unutmayalım.
No olvidemos que antes de Mordred, vivíamos en armonía con los magos.
- Sonra George'un dün gece yine sorun yaşadığını duyduk.
- Supimos que... - George tuvo problemas otra vez.
- Sorun yaşadığını duyduk...
- Tuvo problemas con los...
Claridge'a yakın bir yerde yaşadım...
Vivía cerca de Claridge y...
- Sonra Upper Brook Caddesinde yaşadım...
- Vivía en la calle Upper Brook y...
Yaşadığımı hissettirir.
Se siente como la vida.
Mutlu olur mu o... Hayaletlerle yaşadığı için?
¿ Crees que será feliz viviendo con fantasmas?
Cömertliği anlatırken sadece şu anda veya bu kampüste değil yaşadığımız toplumda ve şehirde bulduğumuz her fırsatta eyaletimizde hatta sınırımızın da ötesinde.
Expresaríamos esa generosidad no sólo en este momento o en este Campus, sino todos los días en que tengamos la oportunidad... en nuestra comunidad y en nuestra ciudad, en el estado, incluso en nuestras fronteras.
Yaşadığımız onca şeye rağmen.
Incluso después de todo lo que pasamos.
Nerede yaşadığım, kiminle yaşadığım umurunda değil.
No te interesa dónde vivo o con quién vivo.