Yasadığı traduction Espagnol
24,261 traduction parallèle
Hayatını önemli kılan yaşadığın değerli anlardır.
Mide tu vida contando momentos valiosos.
Hayatını önemli kılan yaşadığın değerli anlardır.
" Mide tu vida contando los momentos valiosos.
- Yaşadığına inanamıyorum, diğerlerinden daha şanslı.
No puedo creer que aún esté con nosotros. Mucho más afortunada que el resto.
Şu an olabilecek en iyi şey uyanman ve benim yaşadığımı bile unutman olacak.
Lo mejor que puede pasar ahora... es que despiertes... y olvides que alguna vez me conociste.
Evlenmek istediğin kızla aynı evde yaşadığımı hatırlıyorsun değil mi?
¿ Recuerdas que soy compañera de cuarto con la chica que querías casarte?
Bay Randall, şu an yaşadığınız şeyi anlıyormuşum gibi davranamam ama o anlayabilir.
Sr. Randall, no pretendo saber por lo que está atravesando en este momento... Pero ella puede.
Yaşadığın yeri gösterebilirim.
A lo mejor debería enseñarte tu barrio.
Yani ailemin yaşadığı yer -
Es... yo soy de Tucson.
O eğitim beni şu an yaşadığım hayata hazırlamadı.
Que no me preparó para la vida que llevo ahora.
Muhtemelen şimdiye kadar yaşadığım en dürüst ilişki.
Seguramente es la relación más sincera que he tenido nunca.
Her aldığım nefes bana yaşadığımı hissettiriyor.
"Con cada respiración que tomo me siento vivo."
Yaşadığını bilmen Esteban'ın en ufak sorunu.
Que sepas de su existencia es el menor de los problemas de Esteban.
İşin kötüsü, son zamanlarda yaşadığım en heyecanlı şey buydu!
Lo peor es que es la única acción que he tenido en un rato.
Bunca yıl yaşadığımız onca şeyden sonra ne aradın ne sordun.
Y en todo ese tiempo ni una llamada de teléfono, después de todo lo que hemos pasado.
# Ve yaşadığımız tek öpücük olacak bu #
♪ Y es el único que nos pondremos ♪
Hangi yüzyılda yaşadığını sanıyorsun?
Algo que obtengo por mi arduo trabajo.
Yetimlerin yaşadığı, yerel çeteler tarafından kontrol edilen bir yer.
Es donde viven los huérfanos de guerra y es controlado por las pandillas locales.
Ama tadı ve bulantı veya hissettiğiniz rahatsızlık yaşadığımız bu deneyimin de bir parçasıdır.
Pero el sabor y cualquier náuseas o malestar que feel- - eso es parte de la experiencia, también.
Bay Garby evini boşaltırken, nerdeyse iki yıldan beri burada yaşadığını belirtebilir miyim?
Puedo señalar que por el momento el Sr. Garby desocupó sus locales, que había estado viviendo aquí durante casi dos años. ¿ Qué, usted está tratando de culpar de esto a mí?
Bay Ott'un 2004 yılında Mina'nın okulunun yakınında yaşadığı ortaya çıktı.
Sr. Ott, resulta que vivía cerca de la escuela de Mina en 2004.
Telefonundan alacağımız bilgiyle,... Kara Pençe'nin Portland'daki operasyonlarını Marwan Hanano yaşadığı sürece engelleyebilecektik.
Con la información de su teléfono podríamos haber desbaratado los operativos de Garra Negra en Portland... siempre y cuando Marwan Hanano siguiera con vida.
Kocam bir ilişki yaşadığını düşünecek.
Mi esposo creerá que está teniendo una aventura.
Yaşadığını ve Oz'u ele geçirdiğini duyunca seni durdurmam gerekiyordu.
Cuando me dijeron que estabas viva, y que te habías apoderado de Oz, tenía que detenerte.
Duydum ki siz Ufaklıklar'dan biri, Dorothy'e benim hâlâ yaşadığım haberini ulaştırmış.
He oído que algún Munchkin alertó a Dorothy de que yo seguía viva.
Silahşörün nerede yaşadığını merak ediyorum.
Me pregunto dónde vive ese espadachín.
Yaşadığın yeri biliyorum.
Sé dónde vives.
Liv'in nerede yaşadığını biliyorum.
Sé dónde "vive"... Liv.
Burada yaşadığını bildiğinden bahsetmenin hoş olacağını düşündü.
Creyó que sería bonito mencionar que sabe dónde vives.
Belki sorun yaşadığı, çatıştığı biri vardır.
Tal vez ella tenía problemas, o un conflicto...
Cassidy'den başka biriyle bir ilişki yaşadığını biliyoruz. İçinizden birinin o kadını tanıdığını umuyoruz.
Hemos información que indica que estaba involucrado románticamente - con alguien que no sea Cassidy.
Bu gece neler yaşadığıma inanmayacaksın.
No vas a creer la noche tuve.
Yaşadığın bu yüksek ruh halinin geçici olduğunu biliyor musun?
Usted sabe que este estado de ánimo elevado que está experimentando es temporal, ¿ verdad?
Son kalanın hâlâ yaşadığını söyle lütfen.
Dime que el último aún respira.
Annemle yaşadığım sorunları konuştuktan sonra derine inmedik, sadece nasıl hayatımı mahvettiğini konuştuk.
Bien. Tras hablar de mis problemas con mi madre... Nada profundo.
Şuna kadar öğrendiklerimiz bize romantik çocuk Gabe'in sevgilisi Amanda'yla kavga ettiğini, sonra da soluk borusunu parçalayıp cesedini de aileye ders vermek için çocukken yaşadığı eve attığını göstermiyor mu?
Todo lo que sabemos hasta ahora nos dice que el encantador novio Gabe se peleó con su novia, Amanda, y después le aplastó la tráquea, arrojó su cuerpo en su antigua casa solo para dejarles las cosas claras los padres de ella.
Şu Pond'larla birlikte yaşadığın öteki ev. Amanda'nın evsiz adamların kalmasına izin verdiğini biliyordun.
La otra casa en la que viviste con los Pond, tú también sabías que Amanda tenía sintechos viviendo allí.
Günümüzde, buradaki öğrencilerin hepsi, burasının, biz insanların yaşadığı en büyük devrimlerden birinin ortaya çıktığı yer olduğundan habersizdir.
Hoy, ninguno de los estudiantes tiene conocimiento... de que es la zona de impacto... de una de las revoluciones más grandes... que experimentamos como humanos.
Gençliğinde yaşadığı bir olay gizli sapkınlığını kışkırtmış olabilir.
Un evento en su adolescencia que generó un antagonismo con su ya latente desviación.
Yaşadığım saldırıdan sonra bile ara sıra hâlâ kendimden utandığım ve insanların hakkımda söylediklerine hak verdiğim oluyor.
Incluso después de mi abuso, aún pienso en eso y me avergüenzo y creo que lo que la gente dice sobre mí es verdad.
Başına gelenleri benim de yaşadığımı paylaşsaydım.
Que yo pasaba por lo mismo que ella.
Takılırken bir arkadaşım senin yaşadıklarını anlattı ve ikimizin de benzer şeyler yaşadığını fark ettik.
Una amiga me contó sobre tu historia, nos dimos cuenta de lo parecida que era a la mía.
Babamın vefatından sonra hayatta üstüme düşen kederi yaşadığımı sanmıştım.
Que luego de la muerte de papá, ya había sufrido bastante. Que podía... vivir una vida en la que fuera invencible.
Çünkü oğlanlar yaşadığınız çevrenin vitrin yüzüdür. Başları derde girsin istemezsiniz.
No quieres ver en problemas a los estandartes de tu comunidad.
İçinde yaşadığımız toplumun ölümcül hatalarından biri de bu.
Y esta es una de las fallas más graves de nuestra sociedad.
Google'dan bulduğumuz bir makalenizi okuduk. Homoseksüel bir partnerle yaşadığınız bilgisi Yeni Zelanda'yı oldukça karıştırmış. "
Recientemente encontramos en Google un artículo sobre su vida junto a un compañero homosexual lo cual fue un escándalo en Nueva Zelanda.
- Ona nerede yaşadığımızı söyledin mi?
¿ Le has dicho dónde vivimos? No.
Daha yeni geldik ve sonra fark ettim ki aradığım kişinin yaşadığı yeri bilmiyorum.
Recién llegamos y me di cuenta que no sé dónde vive la persona que busco.
- O halde yaşadığın için çok şanslısın.
- Lo siento mucho...
Son yaşananlar ve yaşadığı baş ağrısı göz önüne alınırsa apartmanına bakmak akıllıca olur.
Dados los recientes acontecimientos, y su jaqueca, me gustaría mirar en su apartamento.
Eğer yaşıyorsa, ki artık yaşadığına inanıyorum, sayende, onu adalete teslim etmeliyiz, Patrick.
Si existe, y ahora que creemos que sí, gracias a ti, tenemos que traerle a la justicia, Patrick.
Hayır, hayır, hayır. Neler yaşadığımıza dair bir fikrin var mı senin?
No, no, no... usted tiene alguna idea de lo que estamos pasando.