Yelkenli traduction Espagnol
356 traduction parallèle
Yelkenli onları bulduğunda, sadece içlerinden biri hayattaymış.
El barco los recogió y uno vivía.
- Pruva, görünürde yelkenli var mı?
- Arriba, se ve alguna nave? - Ninguna nave, señor.
- Yelkenli yok, efendim.
- Ninguna nave, señor.
Şey, geminin dibini incelemek için dalan dalgıç başka bir teknenin gövdesine rastlamış küçük bir yelkenli.
- Bien... El buzo que inspeccionó el fondo del barco encontró el casco de otro barco. Un pequeño velero.
Biiyorsundur, bu üçgen yelkenli son savaş gemisi.
El último buque de guerra con vela latina.
Ayrıca benimle bu şekilde konuşmayın. Yelkenli için 700 dolar öder sonra saatlerce okyanusun ortasında oturursun.
Así será y no me hable en ese idioma.
İskele pruvada bir yelkenli!
¡ Barco a babor!
Yelkenli!
¡ Barco a la vista!
İskele tarafında yelkenli!
¡ Barco a babor!
Bu küçük ve şık yelkenli için ne kadar diyelim?
Que pujan por ésta pequeña bien arreglada?
İki limuzin. 50 bin değerinde bir yelkenli.
Dos limusinas. Un velero valorado en 50.000.
Acaba oraya açılmak için yelkenli bir sal yapamazmıydım?
¿ Podría construir una canoa para ir hasta allí?
Yaptığım küçük yelkenli salı, akıntı denize doğru sürükledi.
Tallé una pequeña canoa, y fui arrastrado mar adentro por una fuerte corriente.
İki kişinin olduğu yelkenli mi?
¿ Un velero con dos personas? No, no he visto ninguno.
Lucia adında krem rengi bir yelkenli gördünüz mü?
¿ Viste un velero color crema llamado Lucia?
Açıkta Ito'ya yönelmiş bir yelkenli görmüştük.
Vimos uno un poco lejos, dirigiéndose hacia Ito.
Sonuçta bir yelkenli, rüzgar da yok.
¡ Es un velero, y no hay viento!
Öyle ki, dünyanın diğer yerlerindeki insanların nasıl yaşadıklarını öğrenmek için yelkenli bir gemiyle uzun bir yolculuğa çıkmaya karar vermiş.
Y decidió ver como vive la gente del el resto del mundo. Por eso partió en un largo viaje, en un velero grande.
Bir yelkenli!
¡ Una vela!
Bu yelkenli oldukça tuhaf...
¡ Qué vela más extrana!
Bizim için gelmek de geminin emirlerine aykırıydı. Peder Phillips de bazı yerliler üstünde baskı kurarak.. .. bize bir yelkenli getirmelerini sağladı.
Las órdenes prohibían venir a buscarnos... así que el padre Phillips convenció a unos indígenas... para traernos aquí.
- Yüzbaşım. Bir yelkenli!
- ¡ Capitán, un velero!
Biz olmadan Birleşik Devletler için yelkenli taklidi yap.
Imita a nuestro barco zarpando sin nosotros hacia los EE.UU. - Oh, no te preocupes.
Kızlar! Yelkenli kullanırlar Kızlar! Su kayağı yaparlar
En chicas en barco Haciendo esquí acuático
- Yelkenli, balıkçıyı mı geçiyor?
- Este barco es a motor.
Yelkenli!
¡ Goletas!
Yelkenli tekne!
¡ Barcos de vela!
Sonra da Afrika'ya gidecektik. Birlikte. Portakal taşıyan şu yelkenli gemilerden biriyle.
Luego nos habríamos ido a África, juntos, en uno de esos veleros que transportan naranjas.
Siyah bir yelkenli!
¡ Una vela negra!
Bir yelkenli.
Un barco de vela.
Kızkardeşim Hilde ile oraya yelkenli gezisine giderdik.
Con mi hermana solíamos navegar ahí.
Yelkenli mi?
¿ Bote?
- İyi bir yelkenli ayarlayabiliriz.
Podemos irnos en un bonito barco.
Bir zamanlar yelkenli gemilere sadakat vardı ama gemiler buhara geçince, belki adamlar da değişmiştir.
Antes había lealtad en los barcos a vela pero al introducirse el vapor, quizá los hombres cambiaron.
- İstediğini seç sampan, yelkenli, barg.
- Usted elige. Un sampán, un velero, una gabarra.
Robert Louis Stevenson eserlerindeki gibi bir yelkenli.
Un velero como en las novelas de Stevenson.
Bir yelkenli gemiydi.
- Tiene velas.
İçinde gençler olan siyah kırmızı yelkenli bir tekne gördünüz mü?
Digan, ¿ no han visto una barca con velas rojas y negras, con jóvenes?
- Bir yelkenli bekliyor olacak.
Nos estará esperando un bote a vela.
Biraz sessizlik lütfen. Bu seneki En İyi Yelkenli Oscarı, Fransa'dan Küçük Yüzücü'ye gidiyor.
El Óscar de la mejor embarcación de la regata... se le atribuye por unanimidad al barco francés Pequeño bañista.
Küçük Yüzücü için, En İyi Yelkenli Oscarı.
el Óscar al mejor valandro para El pequeño bañista.
Bu bir yelkenli değil mi?
- Pero si es un velero.
Çünkü teknesinin Yelkenli Oscarı'nı kazandığını bilmiyor.
No, reírse no. Porque él no sabe todavía que su barco ha ganado el Óscar de la vela.
Kırmızı bir yelkenli görüyorum!
¡ Veo una vela roja!
# Kırmızı yelkenli bir sabani tekneyle Soğuk Coca-Cola!
Una cabani con una vela roja.
Şimdilerde bile, batı rüzgârının estiği akşamlarda tanrıların kırmızı yelkenli sabanisini görebilirsiniz.
Incluso actualmente, en las tardes con viento del oeste... puede verse la vela roja de la cabani de los dioses.
Yelkenli! Yelkenli!
¡ Una vela, una vela!
Aslında bindiği iki yelkenli kayığı terketti ve seyahatine yürüyerek devam etti.
Y así Salió de la goleta en que se había embarcado Y continuó su viaje a pie.
Bir gramofon, Chico Alves var, Vicente Celestino var... üç elbise, yığınla tarih kitabı... bir kutu boya kalemi ; ayrıca bir koca kutu daha ; çeşitli oyunlarla dolu bir başka kutu... pervanesi dönen bir uçak, beyaz yelkenli iki tekne...
Un tocadiscos, discos de Chico Alves, Vicente Celestino... tres trajes, un montón de libros de historia... una caja de creyones de las grandes, una caja con todos los juegos... un avión que mueve las hélices y dos barcos con vela blanca.
- İki yelkenli yatı olacak kadar zengin biriyse kesin şişko ve keltoştur.
Sería chocante.
Yelkenli gemilere bayılırım!
¡ Me encantan los barcos!