Zaafı traduction Espagnol
971 traduction parallèle
- Sana karşı da zaafım var.
- También siento debilidad por ti.
Tabii bu Chambers'a karşı zaafın olduğunu da bilmiyorum değil.
Sé que siempre sentiste algo especial por este tal Chambers.
Dr. Werdegast'ın zaafını hoş görmelisiniz.
Debe ser indulgente con la debilidad del Dr. Werdegast.
Tek zaafımdır.
Es mi única debilidad.
Benim tek zaafım.
Son mi única debilidad.
Elmas bileziklere müthiş zaafın var mı hala?
¿ Todavía tienes esa horrible debilidad por los brazaletes de diamantes?
Eşinizin esmerlere zaafı vardı.
Su tío tenía debilidad por las morenas.
Kaybedilen davalara hep zaafım olmuştur, gerçekten kaybedilince.
Siempre he sentido debilidad por las causas perdidas.
Sana karşı zaafı vardır.
Siente debilidad por ti.
Her şeyi unuttuğum ortada. - Bu benim zaafım.
Siempre olvido lo evidente, es mi defecto.
Asla öyle bir zaafım olmadı.
No me lo permito.
Eğer zaafım olan bir şey varsa o da koca bir kavanoz içinde konyakla konserve edilmiş şeftalidir.
Si hay algo por lo que tengo debilidad, es un buen bote de duraznos al vino.
İyi bir hindiye olduğu kadar hiçbir şeye zaafım yoktur.
No hay nada que me guste más que un buen pavo.
Rica ederim, buyurun. Mesela, bana gelmenizin tek sebebi, insanların zaafına gösterdiğiniz edebi meraktan mı kaynaklandı diye ciddi bir soru sorsaydım?
Si, por ejemplo, le pidiera que me dijera seriamente si es únicamente un interés por la humanidad,... su razón para visitarme.
Çıkarımlar benim zaafımdır Doktor Watson'ın da bildiği üzere.
Las deducciones son mi debilidad como le dirá el Dr. Watson.
En büyük zaafım.
Parece gustarte. Es mi gran debilidad.
Demek ihtiyar delikanlının kadın edebiyatına karşı zaafı oluştu.
Desarrolló una debilidad por la literatura femenina, ¿ verdad?
Öyle bir zaafım olduğunu söyleyemem.
No puedo decir que sea la mía.
Denizcilere olan zaafımı biliyorsun.
Conoces mi debilidad por los marinos.
Senin anlayacağın, benim tatlılara karşı zaafım var.
Pero, ¿ por qué cogiste los del centro?
Çiçeklere karşı zaafım var.
- ¿ Cómo? Tengo debilidad por las flores.
Ben.. - Sanırım onun zaafı da sizsiniz bayan.
- Usted le cae bien, señorita.
Bir anlık zaafında Hollywood'a yolun düşerse uğra deyivermişti.
- Volamos juntos en Inglaterra. Me dijo que lo visitara, si tenía tiempo.
O büyük malzeme odası o muazzam ve garip kör nokta Michael'ın zaafı onun gülüşü ve ruhunun parlak ışığıydı.
Aquel monstruoso trastero, ese inmenso y absurdo callejón sin salida, era la debilidad de Michael, su sonrisa, lo mejor de su alma.
Öğretmenlere karşı her zaman zaafım olmuştur.
Siempre he tenido debilidad por las maestras.
Kadınlara karşı zaafım var.
Sigo teniendo la enfermedad de las mujeres.
Bunlar Blanche için önemli, küçük bir zaafı işte.
Es muy importante para Blanche, es su debilidad.
Merak en büyük zaafımdır.
La curiosidad es mi punto flaco.
Soygun parası için af dilemek benim zaafımdır.
El deseo de riquezas es mi único vicio.
Bir de viski ve kadınlara zaafı olanlar vardır.
Y otros tienen debilidad por el whisky y las mujeres.
- Takezo bir erkek, birçok zaafı olan. - Hayır.
Takezo es un hombre, y tiene sus debilidades.
Bu konuda iki kitap okudum. Günaha aşırı zaafı olanlar, günahtan aşırı korkarlar.
Leí dos libros sobre el tema... quien se siente anormalmente atraída al pecado y por eso le teme tanto.
Pekâlâ, Adelaide'a zaafım var!
¡ De acuerdo! Adelaide es mi debilidad.
Alan, senin konyağıma zaafın var.
Alan, a ti te gusta mi brandy.
Modası geçene dek, Yahudi kızlara karşı zaafım vardı.
Sentía debilidad por las chicas judías hasta que pasaron de moda.
Ayrıca, kadınların o tip adamlara karşı zaafı var.
Además, a muchas mujeres les gusta esa clase de hombres.
Ya da birini ölüme terkettiği için kendi zaafının trajik sonuçlarıyla baş edemeyeceğini düşündüğüne ve kaçtığına inanabilirsin.
O crean que habiendo otra vez permitido morir a alguien no pudo enfrentar el trágico resultado de su propia debilidad y huyó.
Yoksa sanata karşı zaafınız mı var?
¿ Quizá un abrumador interés por el arte?
Yazar sesler ve resimlerle, bir gencin zaafıyla kendisine uygun olmadığı halde içine girdiği yankesicilikte yaşadığı kabusu anlatmaya çalışıyor.
El autor trata de expresar, a través de imágenes y de sonidos, la pesadilla de un joven, empujado por su debilidad, en una aventura de robo para la cual no estaba hecho.
Bu erkeklerin zaafı.
Esa es la debilidad del hombre.
Selam, zaafım benim.
Hola, debilidad mía.
Yani halamın ona zaafı mı vardı?
¿ Te refieres a que solía estar tonta por él?
El çantalarının astarlarına garip bir ilgi duyuyorum, bir zaaf işte.
Siento un interés especial por los forros de los bolsos. Es una fobia.
Kocanız ve siz... O'Hara'ya karşı zaaf gösterdiğiniz için kavga etmediniz mi?
¿ No discutieron usted y su marido... sobre sus excesivas muestras de cariño hacia O " Hara?
Kadın zaaf demekmiş meğer.
Flaqueza, el tuyo es nombre de mujer.
Tanrısı zaaf göstermeye başlamıştı.
Sus dioses empezaron a tambalearse
Özellikle de bu zaaf, dünyanın her yanında erkeklerin yakalandığı bir hastalıksa.
¿ Especialmente porque esta debilidad es una triste condición para todos?
Zaaf da harika bir şey.
El vicio también es maravilloso.
Bu kötü bir zaaf.
Es una mala señal.
Onlara çok bağlandım. Biliyorum, bu bir zaaf.
La Srta. Baptistine, mi hermana, y la Sra. Magloire, el ama.
Zaaf mı?
¿ Vicios?