Zayıftı traduction Espagnol
850 traduction parallèle
Midem biraz zayıftır.
Tengo un estómago delicado.
Şimdiden söyleyeyim, şurada duran Ruby'nin sinirleri biraz zayıftır.
Os aviso de que Ruby, el de la pistola se pone muy nervioso.
- Evet, bayım. Katırım zayıftır başına da böyle birşey geldi işte ve benim kesinlikle bir katıra ihtiyacım var.
Así es, mi mula es muy sentimental y me echará mucho de menos.
Bazı kahramanlar zayıftır.
Sigfrido tenía su punto débil en la espalda.
İlginç, sanki üç kilo zayıftın.
Curioso. Aseguraría que le faltaban dos kilos.
Kendisi güçlü ama beyni zayıftır
De fornida espalda pero de débil cerebro
Sadece çok zayıftım.
Fui débil.
Abim çok zayıftır.
Mi hermano mayor está demasiado débil.
Denedim ama çok zayıftım.
Lo intenté, pero estoy muy débil.
Mary, buradan gidip izimi kaybettirebilirdim ama seni sevmiştim ve zayıftım. Korumasızdım.
Mary, tenía que haberme ido a un mundo desconocido y... perderme yo solo, pero, te quiero y soy débil.
Biliyorsunuz babasının sinirleri biraz zayıftır.
Te diré otra cosa. Su padre tiene los nervios muy sensibles.
Kadınlar doğuştan zayıftır.
Las mujeres son débiles por naturaleza.
Çok zayıftı.
Apenas se notaba.
Çünkü insanoğlu zayıftır.
Porque los hombres son débiles.
Camdan çenesinin sertleşip kalınlaştığını kanıtlamak istiyordu ama maalesef çenesi bu gece her zamanki gibi gene zayıftı.
Debía demostrar que su débil mentón se había fortalecido, pero, desgraciadamente para él, sigue siendo tan frágil como siempre.
Elleri zayıftı, gözleri miyoptu.
Tenía unas manos débiles y era miope.
Size şunu söyleyeyim, burada ve şu anda, kendine karşı kurgulamağa çalıştığın bu dava oldukça zayıftı.
( GRITANDO ) Déjeme decirle esto, aquí y ahora, este caso que se está tratando de construir arriba contra usted mismo es bastante delgado.
Harris-san gece gündüz çalıştı fakat yeni yöntem eskisi kadar zayıftı.
Harris-san trabajaba día y noche, pero el nuevo remedio era tan débil como el viejo.
- Damak zevki zayıftır.
Tiene poco sabor.
O da benim gibi zayıftır.
Es flaca como yo.
Kanatları gelişmiş olmasına rağmen uçuş kabiliyeti zayıftır ancak çok hızlı koşabilir.
A pesar del desarrollo de sus alas, apenas puede volar pero corre muy rápido.
Çok zayıftı, zavallı çocuk.
Ella estaba muy débil, la pobre.
Hafızam zayıftır, ama son derece önemli konular için değil.
Me falla la memoria, pero no para temas de suma importancia.
İnsanın kararı ne kadar zayıftır, özel olarak dişininki.
Qué frágil es la mente humana, sobre todo la femenina.
Şunu aklından çıkarma, Bob. Toplumun hafızası zayıftır.
Recuérdelo, Bob, el público tiene mala memoria.
Onun buradan ayrılmasını istemedi, kızcağızın zihni de... onunla mücadele edemeyecek kadar zayıftı.
No quería que se fuera, y su pobre mente atormentada... no tuvo fuerza suficiente para combatirlo.
Önceden çok zayıftın.
Estabas tan flaco.
İsim hafızam biraz zayıftır.
Soy muy malo para recordar nombres.
Ayrıca seyircinin de hafızası zayıftır, onun gibi yükselen bir yıldıza rağmen.
Y además, el público se olvida muy pronto de los que suben como él.
Çocuklar zayıftır, ama İsa güçlüdür.
Ellos son débiles, pero Él es fuerte.
Gerçi her zaman zayıftın değil mi, Pablito?
Siempre fuiste delgado, ¿ no Pablito?
Bu ayılar koku almakta çok zayıftır... fakat gözleri bir şahin gibidir.
Esto toma mal olor pero los ojos de un halcón
Bu yanımız buna dayanamayacak kadar zayıftı.
Esa parte nuestra era demasiado débil para continuar.
Sadık olamayacak kadar zayıftı.
Era demasiado débil para ser fiel.
Cebimde sadece 9 Dolar kaldığından pazarlık gücüm oldukça zayıftı.
Como sólo me quedaban 9 dólares estaba en una posición muy débil para negociar.
Esmer biriydi, çok zayıftı.
Él era moreno, muy delgado.
Bana göre başarısızlığımızın temel nedeni Alman ve İtalyanlarla yaşanan savaştan dolayı takatimizin sonuna ulaşmamızdı. Eldeki kuvvetler eğitimsiz, hava ve deniz gücümüz zayıftı.
Creo que la razón principal haber fracasado en Malasia fue que en el tiempo que se dentro de los límites de nuestras capacidades en guerra con Alemania e Italia y no había hombres entrenados, del poder aéreo y el mar
Mekanik olarak çok zayıftılar.
Ellos eran muy débiles mecánicos.
Ve parayı seven biri her zaman zayıftır.
Y por tanto es vulnerable.
Senin yaşında çok zayıftım.
A tu edad era como un palillo.
Silâhça zayıftılar.
Tenían lastimosamente pocas armas.
İlk kez sığınağa girdiğimde bana güvenilir gelmedi. Çünkü çok küçük ve zayıftı.
( mujer ) l primera corrió a la vivienda, pero yo no confió en él porque era muy pequeño y débil.
Bu uçağı düz ve dengede tutmak için zorunluydu. Lövyeyi geriye çekmek için silahçının yardımı lazımdı çünkü bu el zayıftı. Omzumdan yaralıydım.
El bombardero tuvo que ayudar a tirar porque esta mano estaba muy débil mi hombro había sido impactado y estaba manteniendo la palanca de mando hacia atrás poniendo mis manos al frente.
Buşmanlar oldukça ufaktır, ve silahları zayıftır.
Los habitantes de esta área son pequeños, y sus armas son muy débiles.
- Hafızam zayıftır.
Mi mente olvidar.
Paul daha zayıftı.
Paul era más delgado.
- Çok zayıftı.
Nada interesante.
Daha... zayıftı.
Era más enclenque.
- Kalbi her zaman zayıftı.
¿ De qué murió su tío?
Her zaman zayıftı.
Siempre fue débil.
Onun kondisyonu zayıftır.
Está fuera de forma.