Zlatan traduction Espagnol
28 traduction parallèle
Ama insanın vicdanını sızlatan bir yanı var.
Tiene algún cargo de conciencia.
Her adamın vicdanı bu iç sızlatan cinayetlere karşı vuruşacak bin adam eder.
La conciencia de cada hombre son mil hombres para luchar contra este sucio homicidio.
Yüreğimizi sızlatan bir ortamda yetiştiğinizi artık hepimiz biliyoruz.
Sabemos que creció en unas condiciones lamentables. Una pregunta.
Elinde Başkan'ın seks skandalıyla ilgili bilgiler olduğunu söyle. Vicdanını sızlatan.
Dile que tienes información sobre el escándalo sexual... que te remuerde la conciencia.
Taşak sızlatan psikopat bir fahişe.
Puta psicópata rompe pelotas.
Evi, taşak sızlatanı... bu kötü havayı bırakmak mı!
Aislamiento, gente rompe pelotas...
Sokunca kemiklerinize kadar sızlatan sivrisinekler.
Los mosquitos se te comerían vivo.
İçimi sızlatan bir karar oldu.
Fue una decisión dolorosa.
Gözümüzü sızlatan güneşin sarı alevlerini ayna gibi yansıtıyorlar.
El sol refleja en ellas, como en un espejo, llamas amarillas que te cortan los ojos.
Aklımda hep kalbimi sızlatan birinin aşkının hatıraları var.
a menudo pienso sobre lo que amo y su memoria atormenta mi corazon
Kanını kaynatan nedir, vücudunu sızlatan.
Qué hace que le hierva la sangre... que el cuerpo le hormiguee.
Aslında Vinod son birkaç aydır vicdanımı sızlatan başka bir mesele daha var.
¿ Sabes Vinod? Hay algo más, que ha estado... remordiendo mi conciencia estos últimos meses
Memleketin kemik sızlatan soğuğunu özlemeye başlıyordum.
Comenzaba a ansiar el frío que cala los huesos de mi hogar.
Kalbini sızlatan şey dışkılar olmazdı Lemon.
No fueron las heces lo que te impresionaron, Lemon.
Dobson'ın serbest kalışı ve yine o zavallı kızlara saldırışı Truby'nin vicdanını sızlatan bir şey olmalı.
La liberación de Dobson y los ataques a esas pobres chicas, estaban sobre la conciencia de Truby...
Hâlâ içini sızlatan bir kelime var.
- Hay una palabra con el poder de herir.
Binlerce aile kaybetmenin acısını yaşayacak, milyonlar ürperecek, Uykusuz ve kemiklerini sızlatan bir korkuyla.
Mil familias sufriran la perdida y millones sufriran sin dormir abrazdados temerosos a un hueso...
Bu Kalahari'deki yaşamın kalpleri sızlatan gerçekliği.
Esa es la terrible realidad de la vida en el Kalahari.
Yürek sızlatan bir çaresizlikle. Bunu söylemekten nefret ediyorum, ama bunun olduğuna sevindim.
Porque ahora lo sabes, y te va a convertir en una mejor policía el darte cuenta de que toda la gente de ahí fuera estan para destruir cualquier posibilidad de ser feliz que puedas tener.
Sızlatan kurul.
El tribunal de tiro.
Peki ya sızlatan takım görüşmesi nasıldı?
¿ Qué tal el examen de tiro del equipo?
Vicdanını sızlatan çok fazla günahın olmalı çocuğum.
Debes tener tantos pecados en tu conciencia, niña.
* Kadınların içini sızlatan bir erkeğim, vakit kaybedemem konuşmakla *
# Soy un hombre de mujeres, no tengo tiempo para hablar #
Neyimiz varmış burada, bir tane daha. Yürek sızlatan bir türkü.
Tengo una balada muy sentimental para ti.
Amcam insanın yüreğini sızlatan iki ünlü kuran okuyucusuyla konuşacak.
Mi tío hablará por la radio con recitadores del Corán. Dice que derretirá corazones.
Kalp sızlatan bir Noel
Un corazón roto en Navidad
Manik depresif veya şizofren deyip yollaması kolay olanı. Ama gerçek şu ki, olayın bu olmadığına dair kemiklerimi sızlatan bir durum var.
Sería muy fácil para mí decirle... que ella es bipolar o esquizofrénica, pero el hecho es que hay algo en mis huesos... que me dice, que no es el caso.
Yürek sızlatan bir şey.
Siento que es desgarrador.