Zorladın traduction Espagnol
1,736 traduction parallèle
Beni siz zorladınız!
¡ Ustedes me arrastraron a esto!
Ama sen onu zorladın, meydan okudun.
Pero tú lo presionaste, lo desafiaste.
Tamamen duraklamıştık ama sen bizi sürekli ilerlemeye zorladın.
Estábamos estancados y tú nos diste un empujón en un par de direcciones.
Pekâlâ, herkesi sola yer değiştirmeye zorladın.
Moviste a todo el mundo a la izquierda.
Beni buna niye zorladınız?
¿ Por qué me habéis obligado?
Madem babası bile değilim neden beni yanında kalmaya zorladın?
¿ Por qué me forzaste a estar contigo aunque no soy el padre del chico?
Sen ve o herif, kendinizi zorladınız mı?
Y tú. Tú y el novio dieron un verdadero espectáculo, ¿ no?
- Onu çok zorladın.
- Usted la presiona mucho.
Beni bunu yapmaya, sen zorladın...
Forzaste mi mano y me lo hiciste hacer...
- Sen zorladın.
- Oh, me obligaste a hacerlo.
Bak, bir şey demeyecektim, çünkü sürpriz olması gerekiyordu, ama sen zorladın beni.
Mira, no iba a decirte nada, porque... Se suponía que sería una sorpresa, pero no tengo más remedio que decirlo.
Pratik olarak onları seni tutuklamaya zorladın.
Prácticamente los forzaste a arrestarte.
Gizli görevi sen istedin, rütbe kazanmak için zorladın ve aldın!
¡ Querías ser agente encubierto, te esforzaste para ser promovido y lo lograste!
Tarikat Kutularını birleştirip insanları, birbirini öldürmeye zorladın mı?
¿ Uniste las Cajas de la Orden y obligaste a la gente a matarse unas a otras?
Sana patronluk taslamaya beni zorladın.
Hiciste que jugara el papel que tú adoras.
Demek Nola'yı, Letitia Darling'i cinayetle suçlaması için böyle zorladın?
¿ Así fue que obligaste a Nola a enjuiciar a Letitia Darling por un crimen que no cometió?
Bunu yapmaya sen zorladın.
Fuiste tú. Me forzaste a hacerlo.
"Oradan kurtulmak için sabırsızlandığını, New York'a giden her yolu zorladığına bahse girerim."
Seguro no podías esperar para marcharte. Irte lejos. Hasta llegar a Nueva York.
Buck sınırları zorladı. Yaptığı her şeyde imkânsız görüneni mümkün kıldı.
Buck caminaba al borde del abismo, todo lo que hacía hacía que lo imposible pareciera posible.
Hiç kimse, Aditi'nin mutlu görünmek için kendini zorladığını fark etmemişti.
Pero en medio de toda esta felicidad nadie se dio cuenta... de lo difícil que era para Aditi tratar de estar feliz.
Seni mirasını kanıtlaman için zorladığıma üzgünüm evlat.
Lamento haberte presionado para estar a la altura de tu legado.
Bu kadar zorladığın için seni sinir edeceklerini hiç düşündün mü?
¿ Alguna vez piensas que cumplan tanta resistencia? ¿ Por Que eres tan maldito prepotente?
Düşmanlarım bir grup Viking'in kralı altın vermeye zorladığını görürlerse her klan liderinin bana karşı dönmesi ne kadar sürer sanıyorsun?
Si mis enemigos ven que una banda de vikingos... pueden conseguir quitar oro del Rey... ¿ Cúanto tiempo piensa que llevará que un Señor se vuelva en contra mía?
Yendiği düşmanlarını köle yaparak büyük Çin Seddi'ni inşa etmeye zorladı.
Esclavizó a sus enemigos y les obligó a construir la Gran Muralla.
Beni zorladı, kendi mezarını kazdı
Ella forzó mi mano, Él cavó su tumba
Bu pozisyona atanmanı ben sağladım. Nüfuzumu kullandım, bana borçlu olanları zorladım bunların hepsini işe yararsın diye yaptım.
Conseguí tu nombramiento... para este trabajo, tiré de algunos hilos cobré favores, y todo porque creí que podrías aportar algo bueno.
Parkman nişancının zihnine girip onu kendi adamlarına ateş etmeye zorladı.
Parkman debió entrar en la cabeza del tirador. Lo forzó a disparar hacia sus propios hombres.
Aygıt üzerinde çalışması için onu zorladıklarını varsayıyoruz. Ya da öldüğünü.
Creemos que le están obligando a trabajar en el dispositivo o que ya está muerto.
FBI bu insanların Latham'ı CIP güvenlik duvarını çökertmek için bir aygıt yapmaya zorladıklarını düşünüyor.
El FBI cree que esta gente ha forzado a Latham... a crear un dispositivo para piratear el cortafuegos del PCI.
Ulusal güvenlik danışmanını istifa etmeye zorladığını ve bu şekilde onun yerini alabildiğini duyduğunda annenin neler hissedebileceğini düşün.
Piensa en lo bien que le caerá a tu madre saber que obligaste a renunciar a su jefe de gabinete para ocupar su lugar.
Beni ihtiyarın tekini emzirmeye zorladılar.
Yo tuve que amamantar a un anciano.
Eğer zorladığını anlarsa her şey biter. Pardon.
Si se da cuenta que eres tú quien la persigue a ella, todo habrá terminado.
Ya sen, Adelle? Eminim farkında bile olmadığın güçlü ve inançlı bir yanını keşfettin. Ben sizi zorladıkça, siz karşılık verdiniz.
Estoy en el cuerpo de otra persona, y tengo miedo de desistir.
Frobsiher'ın Calder Güvenlik'le bağlantısının peşine düşmek konusunda seni zorladığım için özür dilerim.
Quería disculparme por presionarte para seguir la pista de la conexión entre Frobisher y Seguridad Calder.
Sen beni buna zorladın
¡ Me dijiste que espere y esperé!
Bak, Pieter Van Helsing pelinotunun merkezi sinir sistemini etkilediğini ve onları dönüşüme zorladığını keşfetmişti.
Mira, Pieter Van Helsing descubrió que el ajenjo afecta al sistema nervioso central, disparando la transformación.
D'Haranların insanları kaçırdığına ve onları Darken Rahl'ın ordusuna hizmet etmeye zorladıklarına dair dedikodular var.
Los rumores dicen que los D'Harans están secuestrando gente, forzándolos a servir en el ejército de Rahl el Oscuro.
Geri dönen adamlarım Arayıcı'nın onları, silahlarını kuşanıp, birbirleriyle ölümüne dövüşmeye zorladığını anlattı.
Mis hombres que volvieron me dijeron que el Buscador los forzó a tomar sus armas y pelear a muerte.
Bay Reyes, sabrımı zorladığınızı söylemek zorundayım.
Sr. Reyes, debo decirle que a puesto a prueba mi temperamento. Miren, me disculpo, ¿ sí?
Birisi sorarsa, beni zorladığınıza İncil üzerine yemin ederim.
Si alguien pregunta, juraré sobre la Biblia que ustedes me forzaron.
Kyle'ı Latnok'a gitmeye zorladım çünkü Nicole'ün hayatını kurtarabileceğini biliyordum.
Presioné a Kyle para ir a Latnok hoy porque sabía que eso salvaría a Nicole.
Frank'i kravıtını çıkarıp çöpe atmaya zorladı.
Le hizo a Frank quitarse su corbata y tirarla a la basura.
Ve doğumgünümde beni bunun hakkında konuşmaya zorladığınıza inanamıyorum!
No puedo creer que me estén haciendo hablar de esto en mi cumpleaños.
Test atışıyla, Doug Benson'ı aileni öldürmeye zorladığını kanıtlarız.
Todo lo que tenemos que hacer es hacerle el test de disparo y probar que obligaste a Doug a matar a tu familia.
Doksanların ortasında Adalet Bakanlığı neredeyse ülkedeki bütün askeri akademileri uygun kadın adayları almaya zorladı.
bueno, a mediados de los 90s, la justicia obligo a las academias militares aceptar mujeres.
Sam sınırlarını oldukça zorladı.
Sam ha llegado a su límite...
Cidden, Ted'den fazla kopmamaya çalıştım ama Ted'in sınırlarını epey zorladım.
Honestamente, no estaba siendo Ted sino que trataba de salirme de él.
Kendini zorladığının farkındayım.
He notado que se está esforzando mucho.
Bakın size ne diyeceğim? Neden benim için babanıza gidip onca yıl boyunca beni zorladığı bu konumun aslında benim de istediğim bir şey olduğunu söylemiyorsunuz?
Miré, le diré que, ¿ Por qué no le dice a su padre, por favor, de mi parte, senador, que la posición que él... me presiono a tomar hace tantos años es a la ahora estoy de acuerdo?
Nola'ya yaptırmak için zorladığın onca şey arasında neden Letitia'yı cinayetle suçlattın?
De todas las órdenes que le diste a Nola ¿ por qué enjuiciar a Letitia?
Güzel... O zaman bana bu hastanenin neden oğlumu burada bırakmaya zorladığını söyleyebilirsin.
Entonces tú me puedes explicar por qué este hospital está obligando a mi hijo a quedarse aquí.