Özlem traduction Espagnol
458 traduction parallèle
Cehennem gibi bir hayatta özlem ve hasretle ile yaşamak zorunda kaldım.
He pasado un infierno deseando y anhelando.
Büyük çalışma! Proteini nötrojene dönüştürmek dünyada herkes bu başarıyı yakalamaya özlem duyar.
La transformación de nitrógeno en proteínas, lo que acabaría para siempre con el hambre en el mundo, cada vez más cerca del éxito.
Zavallı şey meseleyi çok ciddiye aldı ve bütün bu yıllar boyunca çocuğuyla birlikte güçlü bir özlem ve hassasiyetle seni bekliyor...'
La criatura se lo tomó en serio, y te esperó todos estos años con su hija, llena de nostalgia, por tí...
Bir insan hiç görmediği yerlere de özlem duyabilir.
Se puede sentir nostalgia por lugares que uno nunca vio.
İçimdeki bu özlem Beni içten içe yakıyor
Me invade la pasión, Me quema por dentro
" Duyar insanlar hacca gitmeye büyük bir özlem...
de tal modo que la naturaleza los incita en sus corazones.
Ailemle özlem gidermek için neden vakit vermezler?
Ni me dan tiempo para que me acostumbre a la familia.
İç dünyamda çok uzun bir süre yaşadım, yaşayan ve nefes alan başka birine... çok büyük bir özlem duydum.
He vivido tan obsesionada con querer algo distinto... Que me ahogaba.
Ama asıl konu şu ki, bayan Kingsby kadar sevimli olsa da... onun kadar kibar, onun kadar alımlı olsa da onun tek bir parçasına dahi özlem duymuyorum dünyadaki tüm paraları verseniz de.
Pero, tan bonita como es la Sra. Kingsby, tan encantadora como es... no deseo tener nada que ver con ella. Ni por todo el dinero del mundo.
Ve ben yine başlıyorum özlem duymaya
Y yo comienzo a anhelar otra vez
Seninki ölüme özlem.
Mi fe es el calor de la vida.
Benimle karşılaşmadan önce, aşka özlem duyuyor muydun?
Antes de conocerme, ¿ pensabas a menudo en el amor?
Acı, özlem, trajedi.
Tristeza, nostalgia, pesimismo.
Kendini çok uzaklardaki bir savaşın içinde bulan bir delikanlıydı çünkü o artık motosiklet ve motorlu araçlara heves duymuyordu çünkü o uçan makineye özlem duyuyordu.
Era un chico que se coló bajo la tienda de una guerra lejana. Sólo porque ya no le interesaban las motos y los coches. Porque sentía pasión por la máquina voladora.
Elbette, özlem duyuluyor, ama burada, herşey Dünya'dan izolasyonu hafifletmek için.
Por supuesto, se siente nostalgia, pero se hace lo posible para aliviar el aislamiento de la Tierra.
Her şeye- -... her şeye öyle özlem duyuyorum ki.
Anhelo lo anhelo todo.
Halen beyaz una özlem duyuyor mu?
Supongo que sigue deseando harina.
"Tatlı bir özlem içimi titretecek"
Sentiré el más dulce anhelo
Boşuna değil duyduğum özlem
Así que no es de extrañar que suspire
Ve ayrıca, sürekli aşkını kaybetmiş bir adam için özlem çekmem.
Además, un hombre no puede sufrir por un amor perdido para siempre.
Peki, bir baba ve kız olarak tamam ama ; bir kız belli bir yaşa gelince gerçekten bir anneye özlem duyuyor.
Una charla entre padre e hija es buena. Pero es que cuando una chica llega a cierta edad... es cuando realmente extraña a su madre.
Ama ben, seni görmek istedim ve çok özlem duydum ; hiç annem olmadı.
Pero quería verte. Y me hace falta tener una madre.
ama... bazen öyle bir özlem duyuyorum ki.
Pero a veces tengo un anhelo intenso.
Bu seni belki en çok özlem duyduğun şeye kavuşturur.
Quizá encuentres lo que deseas, el gran avance artístico.
- Sevgiye karşı duyulan özlem.
- ¿ El anhelo de amar?
Şimdiye özlem duymama neden olan bir yangın.
Una fiebre que me hace sentir nostalgia por el presente.
Bak, bebeğim, buralarda, "O Sole Mio" bir tür "Altın varaklı" özlem türküsüdür
Mira, cariño, aquí abajo, "O Sole Mio" es como, "The Star-Spangled Banner" en casa.
Anlaşılmaz bir özlem. Bunun farkında değildim.
De los vagos anhelos no era muy consciente.
Anlaşılmaz bir özlem falan yok o zaman?
Bueno, entonces, ¿ no existen tales vagos anhelos?
"Arzu ve ürkeklik, şehvet ve dehşet" özlem ve korku, genç ve güzel bedeninde savaşıyordu. "
"Deseo y miedo, tentación y terror, " anhelo y horror se batían en su precioso y joven cuerpo. "
Özlem, arayış, istek, beklemek, arzulamak, yanıp tutuşan umut, sevinç ve de gurur gözyaşları...
Toda la nostalgia, búsqueda, ambición, espera y deseo, la esperanza ardiente, la alegría y las lágrimas vanas...
"Çokça bir özlem ve büyük bir mutluluk."
Largo anhelo, gran regocijo.
Görüyorsunuz, kelimelere muazzam bir özlem var.
Saben, hay un tremendo anhelo de ser palabras.
Bir kart bile atmadan beni özlem içinde bıraktın.
Me dejaste aquí sufriendo, sin una postal siquiera.
Baharın olduğu bir Eden için özlem duyuyorlar.
Desean hallar un Edén donde llegue la primavera.
Özlem çok büyük.
La nostalgia es muy grande.
Geçmişe özlem duymanın da, pek yararı olmayacaktır muhtemelen.
Pero no debemos entristecernos por el pasado.
Bir de sonsuz çekişme, Düş gibi bir özlem huzur sadece,
Estamos en un combate eterno, la tranquilidad sólo se sueña.
Ama Allah bizden aldıklarına çok özlem duymamızı istemez
Pero Dios no quiere que añoremos aquello de lo que nos apartó.
Mussolini, eski Roma konsülleri gibi Afrika İmparatorluğu'na özlem duyuyordu.
Como ex cónsul romano, Mussolini deseaba de un imperio africano.
Geçen yıllarda yaşadıklarımızdan sonra geçmişe özlem duymak çok zor.
Resulta difícil sentir nostalgia después de lo que pasamos durante estos últimos años.
- Bu yalnızca kuramsal bir özlem.
- Sólo es un deseo teórico.
Uyurgezerim. Sana gelmeye öylesine özlem duyuyorum ki!
Probablemente lo lastimo, pero no puedo otra cosa.
Ayartmak, Hor Görmek ikisinden de tiksinmesi ve derin bir özlem duyması Bakire, Masumluk ve ona olan saygısı Hayat Veren, Anne, Feda Etmek acımaya sahipti...
la tentadora, la devoradora por la cual siente a su vez revulsión y profundo deseo la Virgen, la inocente por quien siente respeto, le dadora de vida, la Madre, la sacrificada por quien siente compasión.
Cal, Burada doğup büyümüş ve şehir hayatına özlem duyuyor.
Nació y se crió aquí, Cal, pero está dispuesta a vivir en la ciudad.
Devlet serseri, kayış tiz, dikit yasa, statü manevra oğlan enik küçük çocuk, bebek, yavru şerit, çatlak, hassas, cezalı yırtıcı, vahşi, öfkeli evcil bukolik, idilik arkadyen, pastoral otlak pastörizasyon sınırdışı, ayırma yok etme masturbasyon özlem, abartılı ruhsuz, donuk baba babalık, büyük baba babadan kalma, aile reisi himaye elektron, nötron, sigorta lamba, radyo lambası... çeşitli elektronik parçaların içine vakumlanarak yerleştirildiği camdan yapılmış bir tüptür. Ana parçaları : "plaka," "filaman," "katrot" katot...
Estado, estallido, estaño... estatal, estatua, estatuto... estrechez, niñez, párvulo... infante, lactante, bebé, libido... atractivo, arrebato, rapaz, ave... selvático, agreste, alpiste... bucólico, idílico, arcaico, pastoril... pastoral, pastoreo, pasterización... deportación, separación, exclusión... masturbación, libido... turbado, lánguido, laico... padre, patriarca, padrino... patrono, Padre Eterno, patrón... electrón, núcleo, posible, bombilla, válvula... está constituida por un globo de cristal... al que se ha hecho el vacío... y se ha colocado un filamento de platino o carbón... placa, filamento, cat... odo cátodo...
Geçmişe özlem duyanlar için bir şey.
Para los hinchas nostálgicos :
ve öpecek birine... özlem duymaktı.
a alguien que me acariciara y me besara.
Bu özlem değil...
Esto no es nostalgia...
- Özlem çekiyordu.
- Parecía sentir nostalgia.
Neden asla sahip olamayacağım, sevgiye ve huzura özlem duyuyorum?
¿ Por qué mi alma ansía tanto la paz y el amor si no puede tenerlos?