Ünvan traduction Espagnol
770 traduction parallèle
Böyle ne bir rütbe ne de bir ünvan var.
No hay ni rango ni título.
Bana "hüküm" dar ünvanı verilmesi ne kadar da aptalca. En çok beni ilgilendiren bir konuda bile hüküm veremeyecek miyim?
¿ Qué título tonto me dice soberana... si no puedo opinar sobre lo que más me concierne?
Kardeşim lehine ünvanımdan feragat ediyorum.
Renuncio a mi título en favor de mi hermano.
Büyükbabam, Baron Desportes, Napoleon'un ünvanını kabul etmişti.
Mi abuelo, el Barón Desportes, recibió su título de Napoleón.
Bir adam doktor ünvanı taşıyor diye insan hayatıyla istediği gibi oynayabilir mi?
¿ Que se añada Doctor antes del nombre no significa que pueda hacer lo que le plazca con vidas humanas?
Moskova arşidükünün çar ünvanına hakkı yoktur!
¡ El príncipe de Moscú no merece ser nombrado zar!
- Soyluluk ünvanı "von" ha?
Con un "von"
Part-time iş için fazla süslü bir ünvan.
Es un titulo impresivo para un trabajo de medio tiempo.
Düklük ünvanı Albay Henry D'Ascoyne'e, II.Charles tarafından... Majestelerine, sürgünü esnasında gösterdiği hizmetten dolayı verilmişti.
El ducado había sido concedido... por Carlos II al Coronel Henry D'Ascoyne... por los servicios prestados a Su Majestad durante su exilio.
Sürgünden sonra, Majestelerine düşes tarafından gösterilen hizmetten ötürü ünvanın sağladığı eşsiz ayrıcalıklar erkeklere olduğu kadar, ailenin kadınlarına da bahşedilmişti.
Más tarde, por los servicios prestados a Su Majestad por la duquesa... tras la restauración... al título se le concedió el raro privilegio... de herencia por línea materna además de la paterna.
Bir an dini ünvanımla seslenilmesi beni şoke etmişti ancak çabucak toparlandım.
Por un momento, fue una sorpresa que me llamaran por mi título eclesiástico... pero me recobré rápidamente.
Annen yaşamış olsaydı, elbette, ünvanı senden önce alacaktı...
Si viviera, su madre, claro, sería la sucesora antes de usted.
Ardında yasını tutacak pek az D'Ascoyne kalmıştı kısacık bir süreliğine 9. Chalfont dükü olabilen işverenim ünvanı aldığını duymasının ardından geçirdiği şokla aramızdan ayrılmıştı.
Quedaban pocos D'Ascoynes para llorarle... mi patrono, que fue duque de Chalfont durante el más corto período posible... al expirar por el shock que le produjo oír que había heredado el título.
Garip bir ünvan, ama eğer istediğin şey...
Un título un poco extraño, pero si es lo que...
Bu ünvan ben sergi açmaya başladığımda verilmişti.
Se me confirió ese título cuando me hice exhibidor.
Ve özel ünvanı olmayan bir kişi... bahçede küçük bir havuzda yaşayan George adlı balığa bakıyordu.
Y un hombre sin título especial que cuidaba de una fuente con un pez dorado llamado George.
Ona samuraylara özgü bir ünvan verdik.
Le daremos un título apropiado para un samurai.
Takezo, Musashi ünvanını aldı ve kılıç kullanmada büyük bir usta oldu.
Takezo adopta el nombre de Musashi y se convierte en un experto esgrimista.
Senin ünvanınla kendime şöhret sağlayacağım.
Estaré a su entera disposición
O aptal şu an ona şövalye ünvanı vereceğimi sanıyor,
- Para que pueda casarse con la princesa. - Éso cree él, pero apenas armado caballero,
Gösterdiğin erdemli sadakat ve yaptığın onurlu ve olağan üstü başarı dikkate alınarak, verilen bu onurun kanıtı olarak, verilen bu onurun kanıtı olarak... her zaman iyi ve sadık bir vatandaşın parçası olarak, sana kraliyet şövalyesi ünvanı veriyorum toprağın savunucusu, tacın koruyucusu,
Teniendo en cuenta la virtuosa fidelidad demostrada, y tus honorables logros, habiendo sido probados, como debe hacer un buen y leal súbdito, te armo caballero del reino, defensor de su suelo, protector de la corona,
Hatırladığım bir başka şey ise Alex amcam sırf dans etmeyi sevdiği için size ünvan verdiğidir.
También recuerdo que mi tío Alex le consiguió el título porque le gustaba bailar.
Hiç alamadığın o ünvanı gerçekten istedin.
Realmente quería ese título.
Sana ünvan vermekle kalmayıp büyük elçi yapmalıymışız.
No sólo deberíamos haberle dado un título, sino también hacerlo embajador.
Zira hanımlardan biri, geçenlerde ünvan sahibi bir İngiliz ile evlendi ve yüzü şimdi çok tanınıyor.
Porque una de esas mujeres luego se casaría con un noble inglés... y su rostro es bastante conocido.
Sen hala doktor ünvanındayken o tam bir profesör olacak.
Ella ya casi es doctora en Medicina, y usted sigue siendo un médico raso.
Warlock'a gelmek, marshal olmak, bir araba kowboyu çekinmeden öldürmek koruyucu ünvanı almak, sonra bizim sizi öldürmemiz, sonra başka bir marshal'ın gelmesi ve onun daha çok adam öldürmesi, ve böylece...
El pueblo de Warlock nombra a un marshal que mata a un puñado de pistoleros y nosotros nombramos a unos reguladores y le matamos a usted y el pueblo nombra a otro marshal que mata a más pistoleros y nosotros nombramos...
- Ama ünvanımın peşine takılmadı.
- Al menos, no quería mi título.
- Böylece ünvanını takip ettiği için övünebilirsin.
Para presumir que ella anda tras su título.
Sanırım artık ünvanım senin için çok şey ifade etmez, değil mi, Jennifer?
Supongo que mi título ya no te importa tanto, ¿ eh, Jennifer?
Yani, "Küçük hanım" hala bir kız için en iyi ünvan.
"Señora" sigue siendo el mejor título para una chica.
1907'de Hukuk Doktoru ünvanını aldı.
Recibió el grado de doctor en leyes en 1907.
Ferdinand'ın tevcih ettiği ünvan dolayısıyla,..... bizler de soyluyuz!
Pero también los Sedara en virtud de un título concedido por su majestad Ferdinando IV,... también somos nobles.
Çünkü bu şehir ünvan vermeye her şeyden çok bayılıyor.
Bueno, eso es porque este pueblo no adora otra cosa que otorgar títulos.
Yeni ünvanın dilini yutmana mı sebep oldu yoksa?
¿ te ha paralizado la lengua tu nuevo cargo? ¿ Puedo someter respetuosamente...?
Kutsal babamız, başpiskoposluk ünvanını alın benden, beni sıradan bir rahip yapın.
Santo Padre, relevadme del título de Arzobispo, dejadme ser un simple sacerdote.
Başpiskoposluk ünvanını elinde tutacaksın. Ama şimdilik, bir manastıra kapanıp inzivaya çekileceksin.
Mantendréis vuestro estatus de Arzobispo... pero os mantendréis, por ahora, en un retiro monástico.
Benim bir ünvanım yok.
Yo no poseo títulos.
Sana "Don" ünvanını kullanmanı yasaklıyorum.
Te prohíbo que uses el título de "Don".
Babam "Don" ünvanını kullanmamı ve... soylu birisiyle görüşmemi yasakladı.
Mi padre me ha prohibido usar el tratamiento de "Don", y que me relacionara con la nobleza.
Oğlumu buraya gönderirken, ona "Don" ünvanını ya da başka bir soylu ünvanı kullanmasını yasakladım.
Envié a mi hijo aquí, le prohibí usar el título de "Don" y frecuentar a los nobles.
ayrıca çok ünvanınız var
Aparte de sus muchos títulos,
Ona şövalye ünvanı verdiler. Jolly de bu ödülü pekala hakkediyordu.
Lo han consagrado y se lo merece.
İtalya Grand Prix'sinin galibi Pete Aron podyumda ve artık dünya şampiyonluğu ünvanın sahibi.
Pete Aron es aclamado como campeón del Grand Prix de Italia y esto le da el Campeonato Mundial de Pilotos.
Birkaç hükümdarlık döneminde makam ünvanı satışında hata yaptığımız için, bugün bunun için ceremesini çekiyoruz.
Y dado que la Corona cometió el error de vender sus tributos, hoy sufrimos las consecuencias.
Çok fazla ünvan olunca kimin kiminle konuştuğu anlaşılmıyor.
Con tantos títulos, no sabremos quién está hablando con quién.
Mahsuru yoksa bugünlerde sivil ünvanımı tercih ediyorum.
Si no le importa, prefiero que se dirija a mí como civil.
" Bunların hepsi siz Ekselanslarının Saray Orkestrası'nda bana vereceği bir ünvan ve bu hükmünüzün ilanını buyurmanızla ortadan kalkacaktır.
de los ingresos secundarios que van unidos a esta función, todo lo cual podría cesar completamente si Su Alteza Real me hiciera la gracia de conferirme el título de la Capilla de la Corte, y, para ello, envíe al debido lugar la
Fakat o yıl, Kral ona Saray Bestecisi ünvanını verdi.
No pudo desembarazarse de Krause. Pero ese año el Rey le concedió, por intermedio del conde Keyserling, el título de Compositor de la Corte.
Bu Londra'daki Armada Heyetimize Bleuchamp'ın ünvan iddiasını araştırmak talebiyle gönderilen mektubun bir fotostat kopyası.
Ésta es una fotocopia de una carta al Colegio de Armas de Londres con la solicitud de que comprueben el derecho de Bleuchamp al título.
... Pedro'nun tahtında oturan ve Papa ünvanını alandır.
El hereje no soy yo, sino el que está sentado en el trono de Pedro... y ha tomado el título de Papa.