Üzüntü traduction Espagnol
1,141 traduction parallèle
Eğer beynimde tümör olsaydı kendimi öldürecektim. Böyle bir durumda, beni durdurabilecek tek şey, ailemin yaşayacağı üzüntü olurdu.
Lo único que pudo haberme detenido es que mis padres hubieran sufrido mucho.
Tabii, hoşlanmamıştır, çok üzüntü edici.
ha sido muy estresante.
Diğer yandan, son kez... iki sınıf birden mezun ettiğimizi söylemekten üzüntü duyuyorum.
Pero me entristece anunciarles que esta es la última vez que se gradúan dos promociones.
Ve Mühendis Singh'in kaza eseri ölümünden dolayı da büyük üzüntü duyuyor.
Siento muchísimo la muerte accidental del ingeniero Singh.
Yağmur yağdığı zaman üzüntü duyma.
Oh, cuando llueve No lo lamentes
Keder, sevinç, üzüntü hepsi birarada.
Lágrimas de amargura, de alegría, de tristeza... todas a la vez.
Bunca yolu tırmandığını görmek üzüntü verici ama aşağı atlamanı istemek zorundayım.
Qué putada, después de haberte visto escalar todo esto ¡ pero tengo que pedirte que pegues un salto!
Bu ne büyük üzüntü.
¡ Huh-ho, qué tormento!
Çok üzüntü dolu bir ev.
Es una casa muy triste.
Her zaman bir üzüntü vardır.
Siempre hay una pena.
# Eski grubum şehrimin bir köşesinde # # Bir araya geldiklerinde # # Ne kaygı ne de üzüntü olur #
Cuando los viejos amigos se juntan nunca hay una preocupación.
Ağabeyim Geno'yu gördüm, üzüntü içinde oyuncaklarıma ve kıyafetlerime bakıyordu. Mary Ellen'a yazdığım aşk mektubunu bulmuştu.
Vi a mi hermano Geno, tristemente buscando entre mis juguetes y mi ropa... y encontrando la carta de amor que le escribí a Mary Ellen.
Aşktan daha büyük bir üzüntü yoktur
No hay mayor dolor que el amor.
Büyük üzüntü ve acıyla duyururum ki... Eric Lassard, bu polis akademisinin komutanlığından emekli olacaktır.
No es sino con gran pena y tristeza que anuncio el retiro de Eric Lassard...
- Davranışınız üzüntü verici.
- Su actitud me decepciona.
Dünya üzerinde yaşayan her şeyin üzüntü ve umutsuzluğa düşme zamanı!
A cada criatura de la Tierra le ha llegado la hora de sufrir y pedir perdón!
Kocamın ismi temize çıktı ancak hala ona ihtiyacı olduğu desteği vermiyorlar. Bu üzüntü, onu olduğundan daha dikkatsiz yapabilir.
Aunque su nombre quedó libre de toda culpa todavía no le dan el apoyo que necesita y el rencor puede hacerle ser menos cuidadoso de lo que debiera.
gördüğün gibi, evimiz büyük bir üzüntü içerisinde.
Como puedes ver nuestra casa vive en permannete tristeza.
Derin üzüntü ve yalnızlık hissediyorum.
Presiento sufrimiento profundo y soledad.
Size, arkadaşlarıma ve son 25 yıldır hizmet ettiğim partime verdiğim utanç ve sorunlardan dolayı büyük üzüntü duyuyorum.
"No le puedo expresar mi profundo remordimiento" "por la vergüenza que le causado a usted" "a mis colegas, a mis electores"
Politikamdan üzüntü duymuyorum.
Yo no me arrepiento de mi política.
Sizlere sınıf arkadaşınız Laura Palmer'ın bu sabah ölü bulunduğunu belirtmekten büyük üzüntü duyuyorum.
Me apena profundamente tener que deciros que esta mañana, vuestra compañera Laura Palmer, fue encontrada muerta.
Annen yeteri kadar üzüntü yaşadı.
Tu madre no lo soportaría.
Babanız demek istiyor ki bu üzüntü siz çocuklara ağır gelebilir.
Lo que quiere decir es que la tristeza os afectaría demasiado.
Genç bir erkekken bana büyük üzüntü vermişti.
Por eso de joven me sentía muy desgraciado.
O tür bir üzüntü değil.
No es esa clase de tristeza.
- Uh, bayanlar baylar, uh, seçkin meslektaşlarım, kapsamlı biyolojik ve anatomik testlerden sonra, Açıklamaktan üzüntü duyarım ki elimizdeki bilgiler yetersiz.
Damas y caballeros, distinguidos colegas luego de amplios exámenes biológicos y anatómicos debo anunciar que las pruebas recopiladas no son concluyentes.
Hemen harekete geç, hiç vakit kaybetme! FBI'dan geçici olarak uzaklaştırıldığını bildirmekten üzüntü duyuyorum.
De forma inmediata, y sin paga alguna siento decirte que quedas expulsado del FBI.
Ve göğsümde büyük bir üzüntü ile yaşıyorum "
"Y siento una gran tristeza en mi seno".
" Eserlerinde nostaljik bir hava baskın olmasına rağmen, çocukluğunda yaşadığı üzüntü ve çirkinliklere ya da kasvete ve kötülüklere yer vermez.
"Flota la nostalgia. No se ve ni fealdad ni tristeza " ni el sentido fúnebre de la infancia aplastada.
Sizlere sınıf arkadaşınız Laura Palmer'ın bu sabah ölü bulunduğunu belirtmekten büyük üzüntü duyuyorum.
Estoy profundamente dolido por tener que decirles que esta mañana temprano, su compañera Laura Palmer fue encontrada sin vida.
Öfkeden çok üzüntü ifadesi vardı yüzünde.
Su semblante más pena indicaba que ira.
Acil servisin önünde, içler acısı bir sahne yaşanıyor ve büyük bir üzüntü buradaki polisleri kapladı...
Terribles hechos aquí junto a urgencias y una muchedumbre de policía agitada por la tragedia...
♪ Gece karanlık, üzüntü getiriyor sadece Bırak hiç gelmesin gece ♪
La noche es oscura, trae dolor. Déjala esperar.
Olağanüstü bir giriş, kaybedilen bir arkadaş için üzüntü.
Entrada espectacular, desbordando inquietud por un amigo.
Zira bana kalırsa, bu üzüntü nedeniyle çok daha fazla sıkışacak.
Podría renovar el pagaré que me firmó.
... Şef Mitchel Stokes'un ölümünden derin bir üzüntü duyuyorum.
... la muerte de mi querido amigo, Jefe Mitchel Stokes.
Sorun yok. Olan şu... İran halısı deyince, biraz üzüntü duydum.
Es que la alfombra me ha traído recuerdos.
M. de Sainte Colombe karısının düşünü görme isteğinden kendini alamıyordu... ve ölümünde yanında olamamasından dolayı büyük üzüntü duyuyordu.
Entonces, él no podía dejar de pensar en su esposa... y en la pena que sentía por no haber asistido a su muerte.
Size bildirmekten üzüntü duyarım ama... Krusty yemekte Bart`a katılamayacak.
Lamento informarle que Krusty nuevamente no acompañará a Bart para cenar.
Orada büyük üzüntü duydum.
He sentido ahí una gran tristeza.
Prenses gözyaşı, üzüntü ve kalpkırıklığı ile dolu bir nehir...
La princesa... es un río. Está lleno de lágrimas, tristeza y un corazón destrozado.
Yine de bu aralar içimde bir üzüntü var.
Pero desde hace tiempo, tengo una sensación extraña.
Ludwil'deki trajedi kasabada üzüntü yarattı.
La tragedia golpeó a la ciudad de Ludlow.
Eski ekip üyesi Buddy Jackson'ın yaptığı açıklamalar Dusty hayranlarını üzüntü içerisinde bırakmıştı.
Las declaraciones de un miembro del equipo, Buddy Jackson han agitado a los admiradores de Dusty.
Hiç bu kadar acı ve üzüntü görmemiştim.
Jamás había visto tanto dolor y sufrimiento.
refah onu sormaya gelmis, olmasi üzüntü onun altinda ezilmis?
Después de haberla hundido en la tristeza ¿ vienes a preguntar por su bienestar?
Mekan neresi olursa olsun üzüntü kalbinde.
El recreo está en todos lados, excepto en su corazón.
Ve Tanrım, bundan üzüntü duyuyorum!
¡ Niña, lo lamento!
- " Dünyadaki son anlarım üzüntü değil, neşeyle dolu. - Harika.
- Genial.
İyilerdir ama biraz üzüntü verirler.
Pero causan muchas penas.