Şey gibi traduction Espagnol
33,768 traduction parallèle
Bunlardan hiçbiri sana iyi bir şey gibi geliyor mu?
¿ Alguno de ellos te parece un resultado particularmente bueno para ti?
Bu şey gibi...
No fue como...
Her zamanki gibi harikaydık ama bir şekilde bunu tarif edemiyorum şey gibi bir şeyler değişmiş gibi hissettim.
Estuvimos genial, como siempre, pero... de alguna forma... de alguna manera no puedo describirlo, parece como que... algo ha cambiado.
Dünya'daki en anormal şey gibi mi geliyor?
¿ La cosa más anormal del mundo?
Sesimin şey gibi çıkmasını...
No quería sonar tan...
Hayır. Bana kalsa Japonya'daki diğer her şey gibi onu da otomatlardan alabiliriz.
Si por mí fuese, los conseguiríamos de una máquina de vending como cualquier otra cosa en Japón.
Şey gibi, sanki bizi bekliyor gibi.
Es como si estuviera... esperando por nosotros.
Sanki şey gibi yapıyorsun...
Lo haces como un...
Evet, sanırım belki de şey gibi hissedebilirdim...
Bueno, sí. No lo sé. Pensé que quizás sentiría...
Onları gördüm. Siktiklerim... - Onlar şey gibi...
Las he visto, joder, son...
- Şey gibi görünmüyordu - - "O tipte" deme sakın.
- Es que no da el... - No digas "perfil".
- Bu şey gibi işte...
- Es como...
Bana dediğin gibi hiç bir şey söylemedim.
- Hice lo que me dijiste... - Mm-hmm.
Önüme beyaz tahta koyduğunda her şey kuantum fiziği gibi görünmeye başlıyor.
En una pizarra, todo me parece física cuántica.
O zamanlar oyuncu mentalitesi vardı bende ve sen biliyordun Andre, her şey batarsa tüm bu anlaşmanın battığı gibi, toparlanamayacağımı biliyordun. O zamanlar öyle düşünmemiştim ben.
Sabías que tenía mentalidad de jugador y que, si todo salía mal, como de hecho sucedió yo no reconsideraría.
Rahat bırakmayan lanet gibi bir şey.
En líneas generales, significa una maldición que no se irá.
- Her şey yolunda. - Acı sos gibi yakıyor.
Quema como la salsa picante.
Her şey sana şakaymış gibi geliyor.
Todo es una puta broma para ti.
Gail'ın da titreşimli masaj parmağı gibi bir şey varmış.
Gail consiguió una especie de masaje vibratorio en el dedo.
Gerçi, benim markam gibi bir şey.
Es como mi marca registrada.
Orada durup da hiçbir şey olmamış gibi aileye geri dönmeni gülümseyerek izleyemem.
No puedo quedarme ahí sonriendo... mientras vuelves a esta familia... como si no hubiera pasado nada.
Kuş gibi bir şey.
Como un pájaro o algo.
- Silah gibi bir şey mi yani?
¿ Qué? ¿ Como una especie de... arma?
- Para gibi bir şey.
Es como el dinero.
- Hayır, hepimizi üzülmekten... Her şey normalmiş gibi davranarak geziye gidersek ona yalan söylemiş gibi olacağımızı hissediyorum.
No, quiero ahorrarnos todo el dolor y... siento que si nos vamos de viaje y ya sabes, fingimos que todo va bien, estaríamos mintiéndole.
Hiç Tanrı sana bir şey anlatmaya çalışıyormuş gibi hissettiğin oldu mu?
Quiero decir, ¿ alguna vez has sentido a Dios diciéndote que hagas algo?
Seyyar seks partisi gibi bir şey.
Más como una fiesta de sexo ambulante.
Organik tecavüz hapı gibi bir şey olduğunu sandım.
Pensé que era un tipo orgánico de Rohypnol.
Muhtemelen hiçbir şey olmamış gibi üçlü yapıyordur şimdi.
Probablemente en el medio de tres personas, como si nada hubiera pasado.
Her şey anlattığınız gibi oldu.
Todo ocurrió como han dicho.
Tamam, evet bir şey varmış gibi görünüyor.
Está bien. Sí, parece algo.
Bunu sakin bir şekilde yaptı. Sanki onun için hiçbir şey değilmiş gibi.
Pero lo hizo de manera fría, como si... no le significara nada.
Bu migrenin duyuları etkilemesi gibi bir şey.
De acuerdo. No es diferente al aura que precede una migraña.
Man... Man - gibi bir şey.
El Man... algo.
Onları bunu yaparken izledim... hayatımda ilk kez başkaldırma... gibi bir şey hissettim.
Y verlos hacerles eso... fue la primera vez de mi vida en que sentí... algo parecido a... rebeldía.
Bunun gibi bir şey işe yarayabilir.
Algo como esto podría servir.
Bu, hakkında bir fikrim varmış gibi davranmam gereken bir şey, değil mi?
Esto es algo sobre lo que tengo que fingir que tengo una opinión, ¿ no?
Biliyorum, sanki yeterince şey yaşamamış gibi.
Lo sé, como si no hubiera pasado ya suficiente.
Şey... buralardayım, yani... Bak işine karışmak gibi bir niyetim yoktu.
iba por ahí... siento haberme metido en tus asuntos.
Ehliyet gibi bir şey. Ne olur ne olmaz.
Si yo me quedo algo de la tienda a cambio de algo mío solo...
Öyle, ben de açıktan okul bitirmek ya da yetişkinler için step dansı resitali gibi hayatında işe yarar bir şey yapmaya kalktığında ben de iade-i ziyaret yapacağım.
Sí, pues te devolveré el favor y sabotearé tu eventual intento de hacer algo útil con tu vida como terminar tu bachillerato o bailar en tu recital de tap para adultos.
Böyle devam edecek gibi net bir şey söyleyemeyiz. Bu yüzden ne diye devam edip...
Esto podría estar basado en un informe falso...
Bu küçük yenilenme beni üzüntümden bir anlığına uzaklaştırdı ama bu törendekilerin her şey normalmiş gibi davranmaya çalışmaları...
Esta pequeña sesión de maquillaje me ha sacado por un momento de mi espiral de dolor, pero... todo este certamen... fingiendo que todo es normal parece...
Biz de hiçbir şey olmamış gibi davranıyoruz.
Y actuamos como si nada hubiera pasado. Yo casi muero.
Kısa süreli bir şey olacak, resmen şaka gibi!
Es tan miope, ¡ Es una burla!
Hypertext gibi bir proglamlama dilinde ilginç olan şey... O bir programlama dili değil ki, sadece diğer textlere erişebilen olan bir text.
Lo más interesante del lenguaje de programación del hipertexto es que... no es un lenguaje de programación, es un texto que da acceso a otros textos.
Onu henüz bir şey ile suçlamadılar, ama tahminimce yakın zamanda tatil yapamaz gibi.
No tiene cargos todavía, pero supongo que no saldrá de vacaciones próximamente.
Gizli oda gibi bir şey vardı.
Había una especie de habitación escondida.
Pastanede edepsiz şeyler yazmadıklarını söylediler bu yüzden kız kardeşim için şaka gibi bir şey bu dedim ve onlar da kabul ettiler.
Los de la pastelería me dijeron que no usan palabrotas, por eso les dije que era una broma para mi hermana y les pareció bien, así que...
Ölmelerini dilemek gibi bir şey bu.
Es como pedir un deseo.
Beğenilmeme yarışması gibi bir şey.
Es un concurso de impopularidad.