Accuse traduction Français
7,388 traduction parallèle
- Ann'i suçluyor...
Il accuse Ann, il...
Ve söylediğine göre kişisel bilgilerini azılı suçluların eline vermişsiniz.
Il vous accuse d'avoir communiqué ses coordonnées à des malfrats.
Bizim tarafımızda olursan da ABD'yi sinirlendirir ve medya tarafından kaçakçılara yem edilirsin.
Si vous êtes contre, vous vous fâchez avec eux et on vous accuse de soutenir les narcos.
Hayır, Chapman insanları onun parasını çalmakla suçluyor.
Non, Chapman accuse tout le monde de lui avoir piqué du fric.
Şimdi de bizi yeni gardiyanlara az eğitim vermekle suçluyor. - Ki kabul edelim bu yalan değil.
Elle nous accuse de ne pas former les nouveaux gardiens, ce qui, reconnaissons-le, n'est pas tout à fait faux.
Hakkımda söyledikleri şeyler doğru.
Je suis celle qu'on m'accuse d'être.
- Sistematik aşırı faturalandırma ile müvekkillerimin dolandırılması konusunda Sandpiper Crossing'i bilgilendiren bir celp yazdım.
- Cette mise en demeure accuse Sandpiper Crossing d'escroquerie par surfacturation.
Bir muhabir Bangladeş Konsolosunu bir şekilde, binlerce insanı öldürmek suçuyla itham ediyor. Aynı gün içinde hem muhabir hem konsolos ölüyor.
Un journaliste accuse le consul du Bangladesh d'être impliqué dans la mort de milliers de gens, et le même jour, le journaliste et le consul meurent.
- Kimsenin seni suçladığı yok, tamam mı?
- Personne ne t'accuse.
Warrant'ı almazsan seni geminden yasadışı çıkıştan dolayı görevden alırım.
tu ne prends pas le mandat, je t'accuse d'avoir laissé un sans-papiers descendre de ton vaisseau... et...
- Beni değil kardeşini suçla.
- Ne me blâme pas, accuse ton frère. - Pardon?
Şirket seni yasadışı göç ile suçluyor. İnmeden önce yeni Warrant aldık, sersem.
La Compagnie t'accuse d'émigration illégale, débouchant sur un nouveau mandat avant même que nous atterrissions, enflure.
Romalı Porcius Festus suçlu olana onu suçlayanla yüzleşme hakkı verirdi.
Le gouverneur romain Porcius Festus disait que l'accusé a le droit de rencontrer la personne qui l'accuse.
Bu atık konusuyla hiçbir ilgimiz yok. İnsanların bu işi bizim üstümüze yıkmaya çalışması delilik.
Nous n'avons rien à voir avec ce déversement, c'est insensé qu'on accuse.
Bir kez daha sıçarsa hapse gidecekti, beni suçlamaya çalıştı.
Elle risque la prison, alors elle m'accuse d'avoir déconné.
Savaş suçları iddiaları hakkında ne diyeceksiniz?
On accuse de crimes votre unité de Black Mountain.
Dile getirilemeyecek zalimliklerle suçlanıyor.
Il est accusé d'atrocités épouvantables.
Bu mahkemede olmanın sebebi Yeni Dünya'nın her tarafında fesatlık ve pişmanlık duymadan korkunç bir yıkım yaparak bizi bir arada tutan medeniyetin temel taşlarını yıkman.
Vous vous tenez devant ce tribunal accusé d'avoir semé la discorde à travers le Nouveau Monde, d'avoir déchiré le tissu social de la civilisation qui nous maintient ensemble avec malice et sans regret.
Sanık adına konuşmak istiyorum.
J'aimerais parler au nom de l'accusé.
"Bazı sömürgeciler, İrlandalı bir kadını kara büyü yapmakla suçladılar."
Certains colons accusé une femme irlandaise de l'utilisation de la magie noire pour amener à propos de l'épidémie mortelle.
Eşim casus olmakla suçlandı...
On l'a accusé d'espionnage...
Bu salondan etki satın alan bazı uyuşturucu kaçakçılarından para almakla suçlandım.
On m'a accusé d'avoir accepté de l'argent, pour ma campagne, de narcotrafiquants dont l'influence entache cette assemblée.
Dedektifler onunla yüzleştiğini söyledi ama bir şey itiraf etmemiş.
Selon la police, il n'a rien avoué quand tu l'as accusé.
Aslında, babam bu durumda saldırıdan fazlasıyla suçlanırdı büyük ihtimalle ölümcül bir silahla adam yaralamakla.
Papa ne serait pas accusé d'agression, mais de coups et blessures avec une arme improvisée.
Tüm bunlara rağmen müvekkilim cinayetle suçlanmaktadır.
Et elle n'a pas traversé 3 États pour passer 20 min sur un toit où le corps a été retrouvé dans une citerne. Pourtant, c'est elle que l'on accuse de meurtre.
Önceki girişimlerime karşı gelmişti ama sanıktan fiziksel şiddet görünce muhbirim olmayı kabul etmişti.
Elle avait été résistante à mes tentatives précédentes, mais avait accepté d'être mon informateur après une altercation d'abus physique avec l'accusé.
Teğmenin kitabı nasıl bulduğunu, onu nasıl vurduğumu ve nasıl çiftliğimi yakıp suçluların Tallmadge'in adamları olduğunu söylediğimi açıklıyor.
Il a trouvé le livre, je l'ai tué, j'ai brûlé ma ferme et accusé Tallmadge.
Özel durumlarla gelişen, ateşli silah kullanarak ölüm ya da ağır bedensel yaralanmayla sonuçlanan birinci dereceden cinayetle suçlanmaktasınız.
Vous êtes accusé de meurtre au premier degré avec utilisation d'une arme à feu, qui a causé la mort et de graves blessures corporelles, aggravé par des circonstances spéciales.
Ceza hukukuna göre ayrıca suçlandığınız durumlar bölüm 212.5 "A" bendi...
Vous êtes aussi accusé d'avoir violé le code pénal, section 212.5, sous-titre "A"...
Suçla doğrudan bağlantısı varsa, cinayetten sorgulanacak.
S'il a un lien avec le crime, il va être accusé de meurtre.
Donald Kovack ve Eddie Alonzo'yu katletme suçundan burada.
Il est accusé aujourd'hui des meurtres de Donald Kovack et d'Eddie Alonzo.
Ancak sanığın lehine çalışıyorum.
Non. Mais, euh, je travaille au nom de l'accusé.
Gördüğünüz gibi bana sadece hemşirelerin yardım etmesine izin veriyorum çünkü bütün bu ameliyatı kendim yapmamakla suçlanmak istemiyorum.
Je ne veux être assisté que des infirmières, pour ne pas être accusé de ne pas avoir pratiqué toute l'opération moi-même.
Kongre görevi kötüye kullanmadan kurşuna dizilir.
Le Congrès serait accusé de fraude.
Miles, adamın ofisine dalıp, onu dolandırmakla suçladı ve kovdu.
L'histoire c'est que Miles est entré en trombe dans le bureau du gars et l'a accusé de l'arnaquer et l'a viré.
En azından kendini savunma hakkı veremez miydiniz?
N'auriez vous pas dû donner à l'accusé l'opportunité de se défendre?
Ofisine izin girdiniz ve yapmaya hakkı olduğu bir şeyi yaptığı için onu suçladınız.
Vous avez forcé sa porte et l'avez accusé d'une chose qu'il était clairement en droit de faire.
Sanığın bu zamana kadar ceza almaktan yırtmış kendinden büyük bir adam tarafından kandırıldığına inanıyorum.
J'ai des raisons de croire que l'accusé s'est attiré la mauvaise compagnie d'un homme plus âgé qui a jusque là échappé aux sanctions.
Suçlu bulundun, Gustus.
Tu es accusé, Gustus.
Sanığın gözaltı durumu kaldırılıp derhal serbest bırakılacaktır.
L'accusé doit être libéré sur-le-champ.
Düşmana silah satmakla suçlanan Stark Endüstri'nin kurucusu Capitol Tepesi'ne çağrıldı.
Accusé de vendre des armes à l'ennemi, le fondateur de Stark Industries a récemment été appelé au Capitole.
Bugün Hip-Hop duayeni ve süperstar Lucious Lyon'la birlikteyiz. Sanatçısı Kidd Fo-Fo şiddet içerikli şarkı sözleri sebebiyle adam öldürmekle suçlanıyor.
Aujourd'hui nous sommes ici avec le magnat du Hip-Hop et superstar Lucious Lyon, dont l'artiste, Kidd Fo-Fo, a été accusé d'inciter au meurtre avec de violentes paroles.
Öncelikle oğlunuzda bahsedelim, Hakeem Lyon geçenlerde Başkan Obama'yı hainlikle suçlamıştı.
Tout d'abord, hum, Je dois saluer votre fils, Hakeem Lyon, qui a récemment accusé Le président Obama d'être un traître.
Yapmadığım şey için itham edilmenin nasıl olduğunu nasıl anlayabilirim ki?
Comment je pourrais comprendre ce que c'est qu'être accusé d'un truc que t'as pas fait?
Bizi tuzağa düşürüp yaralayan adamı yakalayabiliriz.
Nous pouvons attraper l'homme qui nous a accusé et mutilé.
- Seni suçlamıyorum -
- Je ne vous accuse pas...
Cinayetle suçlanıyorum.
Je suis accusé de meurtre.
Yaptığım anlaşma buydu.
Voilà le marché que j'ai obtenu. Il ne sera pas accusé.
Onu aradım ve onu korkunç şeylerle suçladım.
Je l'ai appelé et l'ai accusé de choses horribles.
Ve 24 saat içinde, oğlunuzu öldürmekle suçlanan adam polisten kaçtı, kaçıyordu.
Et pendant 24h, l'homme accusé du meurtre de votre fils, a échappé à la police et s'est enfui.
Açığa çıkan bulgulara göre bir etnik grubun üyeliğine dayalı olarak sanık özel bir amaçla kurbanlarını caydırıcı ve korkutucu çok sayıda saldırı yapmıştır
Rick : Il apparait évident, maintenant, qu'en de multiples occasions, l'accusé a commis des agressions avec pour objectif spécifique d'intimider et de terroriser ses victimes basés sur leur appartenance à un groupe ethnique.