Alâkalı traduction Français
491 traduction parallèle
Annenle alâkalı.
Au sujet de ta mère.
Sanırım özgüvenle alâkalı bir şeydi.
C'était dans ta tête que ça se passait.
Sinirlerle alâkalı bir durum, bir de göz kuruluğu varmış.
Les nerfs et des liquides qui se tarissent.
Los Angeles'dan Robert Scott Carey ile alâkalı elem dolu bir haberimiz var.
Un événement tragique a eu lieu à Los Angeles. Le décés de Robert Scott Carey.
Dahası gıda almazsam küçülmememin hızlanacağıyla alâkalı o feci hissiyattı.
Et par le redoutable fait que sans nourriture, le procédé de rétrécissement accélérait.
Oldukça hassas bir görevle alâkalı.
C'est une mission délicate.
Denek ile alâkalı ilgi çekici hiçbir şey bulunmamaktadır.
Le sujet est dénué d'intérêt.
Bence mehtapla alâkalı bir şeyler olmalı.
ça- - ça a quelque chose à voir avec le clair de lune.
Bu, sayı veya güç ile alâkalı değil.
Mais ce n'est pas une question de nombre ou de pouvoir.
Bu istekle alâkalı olan her şeyi bana anlatmanızı istiyorum.
Je veux savoir l'histoire dans le détail.
Tarz ile alâkalı ve senin tarzın buraya uymuyor.
C'est une question d'attitude.
Günümüz toplumlarında gördüğümüz kişisel mutluluğa ulaşmaya yönelik çılgın istek acaba Amerikan impratorluğunun çöküşüyle mi alâkalı?
Cette volonté exacerbée de bonheur individuel que nous observons... n'est-elle liée au déclin de l'empire américain que nous vivons aujourd'hui?
Bu Büyük Japon İmparatorluğu'nun düşüşü, ya da yükselişi ile alâkalı bir şey.
Il est question de la gloire ou de la chute du grand empire japonais!
Ateş etmeyle alâkalı bir polis memurunun vurulmasıyla alâkalı bir şey hatırlamıyordu.
Il ne se souvenait pas d'une fusillade. Il ne se souvenait pas s'être fait arrêter par un policier.
Daha önce de söylediğim gibi, bu kalacak bir yerin olmamasıyla alâkalı bir durumdu.
C'est comme le type qui n'avait pas de maison...
Altı doktorandan hiçbiri psikiyatriyle alâkalı değil.
Tu sais, ces six doctorats que tu détiens... aucun d'entre eux n'est en psychiatrie.
Bazı durumlarda dahilik ile deliliğin alâkalı olduğuna dair bir görüş vardır.
Il y a lieu de croire que le génie a un grain de folie.
Geometriyle alâkalı bir şey.
C'est une question de géométrie.
Ölümün depremle alâkalı olduğundan emin değiliz.
On ignore encore s'il était lié au séisme.
Bu mecazi mi, yoksa yemek pişirmekle alâkalı bir şey mi?
- Allez, au cas où. - Quoi par exemple? Un mot qu'on n'entend pas souvent.
En iyisini hedeflemekle alâkalı bir şeyler diyordun.
Alors, tu disais "meilleures intentions"? Eh ben, quoi?
Seksle alâkalı. Oral sekste işe yarıyor.
Ça pimente la fellation.
Araba ile alâkalı bilmem gereken bir şey var mı?
Bon, la voiture :
- Bu alâkalı mı?
- C'est important?
Sadece kötülüğü anladığımı düşünmemle alâkalı bir konuda biraz aklım karışık.
J'ai l'esprit confus, je croyais avoir compris la nature du Mal.
Bunlan alâkalı olmak istemiyorum.
Je ne veux pas en entendre parler.
Motorsikletle alâkalı değil.
- Ce n'est pas ça.
Senin ailenden kaçışınla alâkalı...
Ce qui me dérange, c'est que tu te dérobes comme ça.
Ancak korkarım, şirketimizin ilaç deneyleriyle alâkalı olduğu için onun hakkında hiçbir bilgi veremem.
Mais je ne peux divulguer aucune information sur les essais thérapeutiques de la compagnie.
- Uyuşturucuyla alâkalı bir bilgim yok.
- Je sais rien de la drogue!
Hiç koku duyusu sanrısıyla karşılaşmamıştım. Ama alâkalı olduğundan eminim.
Je n'ai jamais rencontré de cas d'hallucination olfactives mais je suis certain que tout ceci est lié.
Bu seninle alâkalı değil.
Tu n'as rien à voir dans tout ça, Scully.
Tamam, beysbol takımıyla uzaktan yakından alâkalı herkese söylüyorum ; karavanımda özel bir parti olacak. İçkilerinizi getirin.
Ecoutez, pour ceux qui connaissaient un tant soit peu l'équipe de base ball... il va y avoir une fête privée dans mon van, amenez vos bières.
Ofisle alâkalı değil, çok rahat edemiyorum.
Ce n'est pas le bureau, je ne suis pas difficile.
Bilmiyorum, ama bununla alâkalı olabilir.
Aucune idée. Ca a peut-être un rapport avec ça.
Bu da mı senin çapraz bulaşmanla alâkalı? Öğrenmenin tek bir yolu var.
il n'y a qu'un moyen de le savoir.
Bunun insanlara yaptığınız şeylerle ilgisi yok. Bu, sizin için ne yapacaklarıyla alâkalı bir şey. - Acı çektirmek gibi.
C'est pas ce que vous leur faites... c'est ce que vous leur faites faire.
- Jeff, daha alâkalı bir konuda...
Jeff, je ne sais pas si c'est lié...
Hayır o ve Christopher'la alâkalıydı...
Non, toi l'ange du ciel, jamais. Et voilà.
- Buradaki işimizle alâkalı değil.
Aucun rapport avec ce qu'on fait.
Bu, işle alâkalı değil.
Rien à voir avec le cabinet.
Bu, senin ve benimle alâkalı.
Il s'agit de toi et moi.
Bu olay, senin, 25 yaşındaki bir çocukla sonradan coşmuş libidonla Demi Moore'culuk oynamanla alâkalı.
Tu joues à Demi Moore avec un gamin de 25 ans à la libido super active.
Vanessa, bu sadece Ridley ile alâkalı değil.
Tu sais, il ne s'agit pas que de Ridley.
Ama buraya geliş sebebim de bununla alâkalı.
Mais c'est un peu pour ça que je suis venu ici.
Bu Sydney'le alâkalı değil tamam mı?
Il ne s'agit plus de Sydney, là!
Bunun konuyla alâkalı olduğunu pek sanmıyorum.
Je ne vois pas en quoi ça vous regarde.
Sadece benimle alâkalı.
À cause de moi.
Kardeşini korumayı düşünmen büyük bir incelik ama bu, babanın başına gelenlerle alâkalı.
Mais il a assassiné son propre père.
Hafızanla alâkalı hiçbir sorunun yok tomurcuk.
Bonne mémoire.
- Tamamen alâkalı.
- Tout.