Avion traduction Français
19,073 traduction parallèle
Oradan uçağa atlarız.
Hélico, avion.
Uçağa ilk kez biniyordu ve...
C'était la première fois qu'il prenait l'avion.
Eminim Steve. Uçağa hiç binmemiş.
J'en suis certain, Steve, il est jamais descendu de cet avion.
- Uçağı düşürüldü.
- Son avion a été abattu.
Bilbao'da sadece bir uçak var, o da tamirde.
Ils n'ont qu'un avion à Bilbao et il est en réparations.
Dostun Buck dün uçmamış.
Votre ami Buck n'a pris aucun avion.
Sonra da uçak kazasında öldü, yani...
Et puis il est mort dans un accident d'avion, donc...
Bu silahları uçağa nasıl soktun kızım?
Comment t'as fait pour ces armes dans l'avion?
Ha, evet. Uçak kazasında ölen... aynı zamanda kanser ve AIDS hastası olan.
Le gars qui est mort dans un crash d'avion... avec le cancer et le Sida et tout.
Stangar'daki en ufak uçak.
Le plus petit avion.
Yetişebilmenin tek yolu uçakla gitmek James.
La seule façon, c'est en avion.
- Uçakları sevmem.
Je ne prends pas l'avion.
Winnipeg'e uçmalısın, oradan Manitoba'daki Caribou Milli Parkına kadar sürmelisin, orman boyunca yürümeli ve bir geyik bulmalısın,
Tu dois prendre l'avion pour Winnipeg, te rendre au parc de Caribou River, au Manitoba, marcher dans la toundra, trouver un orignal,
Lane, senin uçağın yok mu?
Lane, vous avez un avion à prendre.
Sizin için Cenevre'ye uçak bileti alıyorum.
J'ai acheté pour chacun de vous des billets d'avion pour Genève.
Cenevre'ye giden uçak bu mu?
- C'est l'avion pour Genève?
Uçağı kapıda bekletin. Bütün yolcuları kontrol etmemiz lazım.
Gardez l'avion à la porte d'embarquement Nous devons contrôler chaque passager.
- Uçakta anlatırım.
- Ah, je vous parlerai dans l'avion.
Bin uçağa!
- Montez dans l'avion!
- Muhtemelen bizi uçaktan atacaklar.
Ils vont probablement nous jeter de l'avion. - Désolé de vous interrompre, mais... j'aimerais vous féliciter et vous dire merci. - Ah oui?
Peki uçak?
- Maintenant, concernant l'avion.
Ama bizi yakaladığınız zaman istediğimiz şeyleri harfiyen yapmanızı sağlamalıydık.
Et on devait s'assurer que vous feriez exactement ce qu'on attendait de vous une fois dans l'avion.
Atlıları uçaktan atma fikrini sen vereceksin.
Tu vas proposer l'idée de balancer les Cavaliers de l'avion.
Tüm yaz Super Cub ile mahsulü gübreleyerek geçiririm. İstediğin zaman uçabilirsin.
Je ferai l'épandage avec le Super Cub cet été, prends l'avion quand tu voudras.
Şunu asla unutma ; ne olursa olsun uçağı uçur.
N'oublie jamais, quoi qu'il arrive, de piloter l'avion.
Bunları konuşmuştuk. Hüsrana uğrattıysak affedersiniz ama bizim işimiz bir uçak nasıl Hudson'da olur onu soruşturmak.
Navré si ça vous agace, mais nous voulons déterminer comment un avion a fini dans l'Hudson.
Uçak LaGuardia havalimanına sağlam bir şekilde hasar almadan inebilirmiş.
L'avion a atterri à LaGuardia. Intact. Sans dégâts.
Pac-Man oynamıyorduk, insanlarla dolu bir uçağı uçuruyorduk.
Ils jouent à Pacman. Toi, tu pilotais un avion plein de gens.
Allahım, uçak bu!
C'est un avion.
Nehrin kuzey tarafında bir yolcu uçağı var.
Un avion et ses passagers au nord du fleuve.
Jimmy, Jeff hâlâ uçakta!
Jimmy, Jeff est encore dans l'avion!
Intrepid yakınındakilerin dikkatine! Uçak düştü.
À tous les ferrys, un avion dans le fleuve.
Uçak nehre düştü!
L'avion... L'avion s'est crashé! Sur le fleuve!
Yapma Sully. En son kimin suya jet uçağı indirdiğini ve herkesin sağ kaldığını duydun?
Allons, Sully, à quand remonte la dernière fois qu'on a posé un avion sur l'eau sans faire de victimes?
Hank, resmen bir savaş uçağı inşa ediyorsun.
Tu construis un avion de guerre.
Sonunda savaş uçağın oldu.
T'as ton avion de guerre.
Arkadaşlarımla birlikte böyle bir uçaktaydık.
Un avion comme celui-ci, avec mes amis...
- Moira uçağı korur.
Moira attend dans l'avion.
Hem bana da ara sıra uçağa binmek için bahane olur.
En plus, ça va me donner une excuse pour monter dans un avion de temps en temps.
Yakında senden haber alamazsam uçağa biniyorum.
Si je n'ai pas ta réponse bientôt, je vais prendre l'avion.
Daha önce uçmadın mı?
Tu n'as jamais pris l'avion?
O olmasa uçağa binemezdık.
On n'aurait pas pu prendre l'avion sans ça.
- Uçaktakiler eskiden askermiş.
Les gars dans l'avion sont d'anciens militaires.
Uçaklar her Cuma sabah 6'da Bagram'a kalkıyor.
L'avion quitte Bagram chaque vendredi à 6 h.
Uçaktaki adamlar kimdi?
Qui étaient les gars dans l'avion?
Uçaktaki çocukların kimliklerine baktık.
On a identifié les hommes dans l'avion.
Aryan uçağa yetişecek. Hindistan'a geri dönmesi gerekiyor.
Aryan doit prendre l'avion pour l'Inde.
İnsanlar devremülk alır ve biz tüm dünyaya uçarız.
Plusieurs propriétaires d'un avion se partagent les heures de vol.
Bayan Morley, Bay Lassiter uçağa kadın, veya kadınlar getirdiğinde, Hiç manifestodan isimlerini çıkardınız mı?
Madame Morley, quand M. Lassiter a fait venir une femme... ou des femmes avec lui dans l'avion, est-ce que vous avez omis de mettre leur nom sur le manifeste?
Ne uçağı?
- Quel avion?
İlk kez fark ettim ki o uçakta 155 kişi vardı ve sen onlardan biriydin.
155 personnes dans cet avion et tu étais l'une d'elles.