Azıcık traduction Français
4,086 traduction parallèle
Azıcık bir şey o.
C'est juste des miettes.
Azıcık kan yüzünden midenin bulandığına inanmamı mı bekliyorsun?
Tu veux me faire croire que tu t'es évanoui devant un peu de sang?
Azıcık bundan koklarsan biraz hoş olursun
Si tu coupe la pointe, tu peux faire le buzz.
Sonraki hafta ise azıcık deliden tamamen saçmalığa doğru sıralayalım.
Et puis la semaine prochaine, nous les classerons par ordre des plus folles. aux vraiment merdiques.
Azıcık mantar tadı var, değil mi?
Ça sent un peu les champignons.
Eğer azıcık şerefimiz varsa ve bu ülkede insanca yaşamak istiyorsak, sokaklara çıkmalıyız.
Si nous avons la moindre dignité et si nous voulons vivre humainement dans ce pays Alors il nous faut aller dans la rue.
Azıcık sabırlı olmalısın. Ne kadar sabretmeliyim?
La police secrète qui t'a torturé?
Ty-Ty azıcık "atta" mı gitmiş?
Ty-Ty est un peu fatigué?
- Şimdi bir sus da, azıcık düşüneyim.
- Maintenant tais-toi que je réfléchisse.
Bunu nasıl daha açık söyleyebilirim bilmiyorum, ama size uzaktan bile olsa, azıcık benzeyen biriyle, asla çıkmam.
Je sais pas comment être plus clair, je sortirais jamais avec quelqu'un qui vous ressemble vaguement.
Neden NCIS sorgu odasında olduğunu azıcık bile merak etmedin mi?
Vous ne voulez pas savoir pourquoi vous êtes dans une salle d'interrogatoire du NCIS?
Ayrıca, Drew'ya azıcık benzeyen adamları da listeye aldı mı bilmiyoruz.
Et nous ne savons même pas si elle n'a pas juste choisi les gars qui ressemblent le moins à Drew.
Çok gerildi. Şurayı azıcık ovarsan...
Si tu veux tu peux prendre ça...
Uzun süren oksijensizliğinden ötürü zekasında oluşabilecek azıcık eksikliğin farkında değil muhtemelen.
Peut-être n'a t-elle même pas conscience qu'à cause de sa privation prolongée d'oxygène, elle pourrait être un tout petit peu moins intelligente.
Ama Tanrı yardımcım olsun bir vıdı, azıcık bir vıdı bile duyarsam sana zorla ağda yaparım.
Très bien. Mais l'aide de Dieu, si j'entends un sarcasme ou une bride de bafouillement, je t'épilirai de force.
Öyleyse azıcık yol göster.
- Alors indiquez-moi la voie.
Bütün bunlar azıcık tuhaf değil mi?
Rien de cela te semble un peu a côté de la plaque?
- Azıcık zamanın var.
- Profites-en.
Hayatta payımıza düşenleri kabullenmek zorundayız galiba. Ben güzeller güzeli, muhteşem azıcık kabız küçük bir çocuğun annesi olmak zorundayım.
Je pense juste qu'on doit accepter beaucoup dans la vie, et je dois être une maman pour un... un beau, un merveilleux... même si légèrement constipé..
Tamamdır! Azıcık geride dur.
Bien, éloigne-toi un peu.
- Azıcık tükürüklerim geçer.
Il suffit d'un peu de salive.
Yeni yılın anlamı,... eski sevgilinizin düğününde azıcık kibarlık göstermeniz gibi geçmiş yılların hatalarını arkanızda bırakmaktır.
( Mindy ) La nouvelle année veut dire que tu mets les erreurs de l'année précédente derrière toi, comme la façon légèrement moins que gracieuse avec laquelle tu t'es occupée du mariage de ton ex...
Azıcık farklı bir rakam önerdim.
Je propose un chiffre quelque peu différent.
- Azıcık gazım var.
- Je me sens un peu ballonné.
Ama bu tuhaf, ürkütücü, azıcık sosyopat oedipus kompleksiyle ilgili meselen hepimizi tehlikeye atıyor.
Mais cet étrange, monstrueux, légèrement sociopathe, ce truc oedipien que tu as récupéré est en train de tous nous mettre en danger.
Bir güvenlik görevlisini azıcık ısırıyorsun ve sana bir suçluymuşsun gibi davranıyorlar.
Tu mords légèrement un agent de sécurité et on te traite comme une criminelle.
Azıcık.
Juste quelques notes.
Kalan azıcık itibarın da, bu büyük ülkedeki hukuk kariyerin de şu anda pamuk ipliğine bağlı.
Ce qui reste de votre réputation, sans parler de votre compétence à l'avenir de gagner le moindre centime par le métier d'avocat n'importe où dans ce pays, est actuellement suspendu par un tout petit fil.
Az önceye kadar bu en iyi beş dakikalık tatilimdi.
Jusque-là, c'était mes meilleures vacances de cinq min.
Şey, hayır, ben... öyle görünmüş olabilir, ama aslında, açık olmak gerekirse, ben daha az..
[Peter] En fait, non. Je... C'est ce qui a pu sembler, mais, heu, en fait, pour être clair, je suis pour moins de... régulation.
Evet, az sonra yola çıkıyoruz.
Oui. Nous serons sur la route dans quelques minutes.
Ama az önce, çıkış yok demiştin.
Mais vous avez dit qu'il n'y a pas d'échappatoire.
Çok heyecanlı. Sendeki coşkuya sahip olsam ve az önce sana burada uyuyan bir çocuk olduğunu söylediğimin farkındalığında olmasam ben de çığlık atardım.
Si j'avais votre désinvolture et l'absence de conscience que je viens de vous dire qu'il y a un enfant qui dort à coté, je serais en train de crier aussi.
- Evet. Artık daha az radikal.
C'est beaucoup moins radical.
Az sonra yukarıya çıkıp sevişeceğiz.
On va monter et faire l'amour tout de suite.
- Az görülen bir hastalık değil mi?
C'est rare, n'est-ce pas?
Artık var olmayan bir parçamda ağrı hissettiğim için ameliyatı terk ettim az önce.
Je viens de quitter une chirurgie parce que c'était douloureux dans une partie de moi n'existant plus.
Bu şekilde daha az hayal kırıklığına uğrarım, yani bir artı olarak sayabiliriz.
Et bien, je suis rarement déçu donc c'est tout bonus.
En azından kız yağmur yağdırıcı büyücüden tatlı.
Au moins elle est plus mignonne que le "faiseur de pluie".
En azından beş yıldır sokaklarda yaşıyormuş. Psikiyatriye yatıp çıkıyormuş, ailesi yok.
Il vit dans la rue, depuis au moins cinq ans, il fait... des aller-retour dans des hôpitaux psychiatriques, pas de famille.
Azınlık çıkarlarına gerçekleri söyledin,... ne zaman bu iki Savcı Yardımcısı basına giderse, hor görülecek olan onlar olacak.
Tu as parlé avec sincérité aux minorités. Les adjoints qui parleront n'auront aucun crédit.
- Evlat, az önce kıçını tekmeledim. Sen istemedin. Bana yalvardın.
Je viens de te botter le cul. mais en plus tu m'as tendu la perche. et rester à ta place.
Az önce kıçını Kaleo'dan kurtarmama ne dersin?
Par rapport au fait que j'ai juste sauvé ton cul de Kaleo?
En azından ben bir gün buradan çıkıp a.. ık üstüne a.. cık yaracağım!
Mais je sortirai d'ici un jour et je limerai un clitoris après l'autre.
Uzun bir yolculuğun en başında bütün zorluklarından haberdar olsaydık, Bay McGinnis, çok azımız yola çıkardı.
Si toutes les difficultés étaient connues au début d'un long voyage, M. McGinnis, quelques un d'entre nous ne se seraient pas embarqué.
- En azından bir aylık iş çıkar.
- L'équivalent d'un mois de travail.
En azından doğru bir aralık çerçevesinde.
C'est de cet ordre-là en tout cas.
KAPANIŞ DURUŞMASI-Hakan R, eyalet yargıcı - Yıllık karlarının en az 170.000 dolar olduğunu konusunda ısrarlı oldum.
J'ai affirmé que le profit annuel est d'au moins 170 000 $.
Hank, bu kız - O, Marshall'ın 10 katı beteri durumda. Ki Marshall en azından futboldan anlardı.
Hank, écoutes, cette fille c'est une catastrophe...
Zamk tabancasıyla ekmek kızartma makinemizi temizlediğin zamandan çok daha az komik.
C'est beaucoup moins drôle que ta réparation du grille-pain avec un pistolet à colle.
Çok az dışarı çıkıyordum.
Je quittais à peine mon appartement.