Ağlıyordu traduction Français
637 traduction parallèle
Odaya girdiğimde büyükannenin resmine bakıp ağlıyordu. Ağlıyor muydu?
Il était dans sa chambre, il regardait la photo de Grand-mère, et il pleurait.
Kızgınlıktan durmadan ağlıyordu.
Elle s'est mise en colère et a pleuré.
Saçları dibinden kesilmişti ve hiç durmadan ağlıyordu, birisi ona dokunduğunda ise, köpek yavrusu gibi titriyordu.
Elle était toute rasée et pleurait sans arrêt. Et quand on la touchait, elle tremblait comme un chien mouillé.
Ağlıyordu, tıpkı şu an senin gibi.
Et elle pleurait, tout comme toi.
O ağlıyordu, ağlıyordu
Que le soir elle sanglotait
Ben evden çıkarken hala ağlıyordu.
Elle pleurait quand je suis partie.
Sanırım ağlıyordu.
Je crois qu'il pleurait.
çığlıklar atıyor, öfkeden ağlıyordu.
Il hurlait et pleurait de rage.
Bir bebek ağlıyordu.
Un bébé pleurait bruyamment.
Karanlıkta oturmuş, Başı elleri arasında ağlıyordu.
Je l'ai trouvé ici en train de pleurer dans le noir.
Apaçi kadınları oğulları için ağlıyordu.
une mère Apache pleure son enfant ;
Ağlıyordu.
Et elle pleurait.
Birisi ağlıyordu.
Quelqu'un sanglotait.
Şehir merkezinden eve geldiğimde, burada ağlıyordu ve gece kalmasına izin vermemi istedi.
Quand je suis rentrée du centre-ville, elle était là à pleurer et m'a demandé de lui permettre de passer la nuit ici.
Belki de ağlıyordu.
Peut-être qu'il pleurait.
Bugün eve geldiğinde hıçkırarak ağlıyordu ayrıca mobilyaları da tekmeliyordu.
Il est rentré et s'est mis à donner des coups de pied dans les meubles.
Sabah trene kadar nasıl eşlik etmiştik size kemanlar çalıyor, herkes ağlıyordu çok sevdiğiniz kralınız ülkesinden ayrılıyordu sanki.
Rappelez-vous ce matin où nous vous avons escorté jusqu'au train avec les violons qui jouaient et où tout le monde pleurait. Comme lorsqu'un Roi que l'on aime tant quitte son pays.
Matsue ağlıyordu, gitmeyeceğini söylüyordu.
Elle ne voulait pas. Elle pleurait en s'agrippant au poteau de la maison.
Herkes ağlıyordu.
Tout le monde pleurait.
Ağlıyordu.
En sanglot.
Onu eve getirdik. Hiç konuşmuyordu. Sadece ağlıyordu.
On l'a emmenée avec nous, elle n'a jamais parlé, elle pleurait seulement.
O kadın, O-sei, ayrıldığımızda ağlıyordu.
Cette femme, Osei, était en train de pleurer, lors de notre départ.
Ağlıyordu.
Il pleurait!
Ağlıyordu.
On aurait dit qu'elle avait pleuré.
- Ağlıyordu.
- Elle pleurait.
Annem ağlıyordu...
Maman pleurait, pleurait...
Bir an saldırganlaşıp bağırıyor... sonra zayıf yanı ortaya çıkıyor, ağlıyordu.
Cassant tout, hurlant un moment, pleurant aussitôt après...
Anne, Setsuko dün gece ağlıyordu.
Mère, Setsuko pleurait la nuit dernière.
Gece yarısı aniden uyandım uyandığımda ağlıyordu. Neyi olduğunu sordum, arkasını dönüp yattı.
Je m'étais réveillée, et quand je lui ai demandé pourquoi, elle a vite éteint la lumière.
Ağlıyordu.
Elle pleurait.
Bu yüzden geldim. Hüngür hüngür ağlıyordu.
Elle n'a jamais tant pleuré.
Onu kollarıma verdi. Durmadan ağlıyordu.
Il l'a mise dans mes bras tandis que je pleurais.
Ve ağlıyordu. Ona rastlamam iyi oldu.
Dieu merci, je l'ai vue.
Zavallı bir biçimde ağlıyordu.
Qu'est-ce qu'elle a pleuré, la pauvre.
Acınaklı bir şekile çocukları için af dilercesine ağlıyordu.
Elle a mugi, comme si elle implorait qu'on les épargne.
Maish benim için ağlıyordu.
Maish pleurait à cause de moi.
- Ağlıyordu sanki.
Michiko pleure.
Ağlıyordu. Ona olanlardan ve başına gelen şeylerden korktuğunu söylüyordu.
Elle sanglotait et disait... qu'elle était effrayée par ce qui lui arrivait.
Ağlıyordu, ben de onu alıp buraya getirdim.
Il pleurait, alors je l'ai pris...
Büyükbabam öldüğünde çok üzgündüm ve kuzenim de deli gibi ağlıyordu.
Écoute... - À la mort de mon grand-père - c'était un amour - j'étais triste.
Ağlıyordu, çünkü bunun kendi hakkı olduğunu düşünüyor.
Elle a pleuré parce qu'il lui faisait du bien.
Bir süre yanında oturup onu izledim. ... hıçkırarak salya sümük ağlıyordu ve çok üzgündü.
Alors, je suis resté là, à la regarder pleurnicher, gêné.
Çocukları güldürürken kendi ağlıyordu.
Il faisait rire les enfants... mais pleurer les siens.
Ağlıyordu ve'EIisabeth. EIisabeth.'diye sesleniyordu.
Il pleurait et appelait : "Elisabeth".
Ağlıyordu, Çünkü küçük oğlunu istiyordu!
Elle pleurait, parce qu'elle voulait son petit garçon :
karım sessizce ağlıyordu. Tıpkı bir çocuk gibi.
Ma femme pleurait, tout doucement.
Telgraf operatörü bile ağlıyordu.
Je faisais pleurer l'opérateur en ligne.
Oh, ismini bilmiyorum,... ama taksi giderken kesinlikle ağlıyordu.
Je ne sais pas mais en tout cas elle pleurait quand le taxi est parti.
Babası başucunda diz çökmüş bir şekilde dua ediyordu ellerini yukarı kaldırmış, sesi boğuk bir şekilde ağlıyordu.
"Son père était agenouillé devant le lit, à prier. " Ses mains levées vers le ciel. Sa voix cassée par les pleurs.
Kız kardeşim ağlıyordu.
J'ai déjà déjeuné.
Bir süre sonra geri geldi, hüngür hüngür ağlıyor, bağırıyordu.
Elle est revenue, mais elle criait, elle pleurait!