Bastırın traduction Français
1,047 traduction parallèle
Savaşın! Savaşın, bastırın!
Battez-vous, battez-vous!
Bastırın çocuklar! Hadi! Hadi!
Battez-vous, battez-vous pour l'Ecole!
Şunu parmağınızla bastırın.
Tenez ça.
Eğer yapabilirseniz, sadece hafif hafif bastırın, ben de ve ben de...
Faites-la rebondir pour la dégager... et je vais...
- Hadi bastırın!
- Allez!
Biraz daha bastırın.
Appuyez plus fort, cette fois.
Los Locos sizi başka gezegene gönderir Bu işe yaramayacak. Cama bastırın.
Les tarés te cassent la gueule! Les tarés t'envoient les couilles dans l'espace! ça va pas ouvrir cette serrure, imbécile.
Hayır, hayır, hayır... Şimdi,'O'yu bastırın.
Et maintenant, passons aux rimes en "o".
Ve sonra yarın sabah ilk iş... biraz düğün davetiyesi bastırırız.
Surprise? Quelle surprise? Demain matin, à la première heure...
Texas'ın ise 4 tane var, ama New York bastırıyor.
Texas en a 4, mais New York nous bat
- Parmağını şuraya bastır.
- Mets ton doigt ici.
Kızların ellerine bile daha dokunmamıştı ama esnek sırtları ona güçlüce bastırıyordu.
II venait de vivre des semaines à leurs côtés, évitant d'effleurer leurs doigts, et voici qu'elles appuyaient leurs dos élastiques contre lui de toute Ieurforce.
Muriel, tekrardan bastırılmış aşkının şiddetini açığa vurmuştu.
Une fois encore, muriel venait de trahir son secret, dévoilant en même temps Ia violence et Ia force de son amour si longtemps contenu.
Onu buraya kilitledin, düğmeye bastın ve tamamdır!
Alors tu l'installes, tu presses le bouton et le tour est joué?
Ayarı düşük para bastırıp, darphaneden para sızdırdınız.
Frapper de la mauvaise monnaie, et soutirer de l'argent à la banque.
Onunla sen ilgileneceksin Callahan. Yapabilseydim, kaldırımdaki yarığa bastı diye Palancio'yu tutuklatırdım...
J'arrêterais Palancio avec délices, mais ça, ce n'est pas son genre.
... cinsel arzuların bastırılmasının sonuçlarını görüyorsunuz...
... exemples des dangers et déviations liés à l'absence d'appétit sexuel...
Demek istediğim, eğer dikkatli olmazsak, beyaz ırk tamamiyle bastırılıcak...
Vois-tu, si nous n'y prenons pas garde, la race blanche sera totalement submergée. C'est comme ça.
Hayır, Kaspar. Dini makaleler daha önemli. Ayrıca, konuşurken parmaklarını birbirine bastırmaktan da vazgeç!
La foi, c'est important, et tu dois ne plus presser ton pouce contre l'index.
Dagny Juell Strindberg'in tanımlamasıyla uzun, ince, likör ve geç saatlerin etkisiyle bitkin ağır bir tonda konuşan, sanki göz yaşları bastırılmış gibi kırgın bir Meryem Ana tasviri olan ve erkekleri deliye çeviren bir kahkaha.
Dagny Juell, que Strindberg décrit comme étant "grande, mince, l'air fatigué par l'alcool et les longues soirées", s'exprimant "avec une voix qui paraît cassée par les larmes, " une silhouette de Madone
Parmak ucunda gerinen çıplak bir kadın tüm vücudunu ölümün kucağına doğru bastırır.
Une femme nue, se tenant sur la pointe des pieds, offre son corps généreux à l'étreinte de la mort.
Yaşam ve ölüm felsefesini yaymanın daha etkili yollarını arayarak ve kendi kişiliğinin bir bastırımı olarak gördüğü şeylerle sürekli mücadele ederek Edvard Munch, pek çok eseriyle daha çok grafik sanatına kayar.
Cherchant les moyens de populariser sa philosophie sur la vie et la mort, et luttant sans répit contre ce qu'il voit comme la suppression de sa personnalité, Edvard Munch s'investit dans les arts graphiques et les avantages des copies multiples.
Kaputun altına bir ağırlık koyarsam... Döşeme tahtasının altından kablo ile bir anahtara bağlarsam, anahtara bastığımda, sis kutusu çalışır.
Je mets une charge sous le capot... avec les fils qui passent dans la carlingue jusqu'au tableau de bord.
Bastır Matilde! Taşaklarını tekmele!
Shoote-lui dans les couilles!
Ama burada olmam gerçekten çok büyük bir ayıp. Eğer bastığın yere dikkat etmezsen başına büyük bir dert açılır.
Si tu veux mon avis, tu auras tendance à grossir si tu ne te surveilles pas.
Evan? Sanırım tam üstüne bastın. Bu bir gerçek.
Evan, je crois que tu as trouvé la raison... c'est la vérité... nous n'avons pas assez nourri ce négro.
Bastırın!
Frappez-le!
Onu bastırmazsan, zihninde yayılır... ve birgün, sabah uyanırsın... hayatla yüzleşemiyorsundur artık.
Si vous ne réagissez pas, elle infecte l'esprit, et un jour, vous vous réveillez, et la vie est insupportable.
İnsanın kendi ölüm saatini seçtiği an, sadakati faka bastırmaya en çok yaklaşabildiği andır.
Pour un homme, choisir l'heure de sa mort est le seul tour qu'il puisse jouer au destin.
Ama anlaşılan o ki, annenin başının üzerinde bir çatısının olması senin umurunda değil. Köpek maması yemek zorunda kalması da. Hatta dişine çamaşır suyu bastırması da.
Tu te fous qu'une pauvre vieille ait un toit sur la tête, qu'elle mange de la pâtée pour chiens, ou qu'elle trempe son dentier dans l'eau de javel!
Bizi bir dakikalığına yalnız bırakır mısınız? Sadece bir dakika.
Laissez-nous seuls, Mme Bast... juste un instant.
Bu kadar sık olmaz Bayan Bast. Belki yakında tekrar bırakır.
Ce n'est pas si fréquent, il peut de nouveau arrêter.
- Üstüne bastın, ayağını kaldır!
Ce sont les faits!
"... ve daha bir sürü şeyi. " Hadi Celtics. bastırın!
Plein d'autres trucs. Allez!
Mahsuru yoksa yastığını kullanmak istiyorum. Silah sesini bastırır.
Si ça vous va, je vais prendre cet oreiller pour étouffer le bruit.
Dinleyici kitleniz arasında beyazların ağır bastığı görülüyor.
Vous jouez surtout devant des auditoires blancs.
Bir erkekle yalnız kalınca elini tutar ve göğsüne bastırırsın iç geçirir ve şöyle dersin :
Quand on se retrouve seule avec un homme, on lui prend sa main, on la pose sur notre poitrine, on soupire et on lui dit :
"Onu gören kız, acısını bastırır ve üzerine atlar."
"Et le voyant, elle se jette sur lui, vaincue par la douleur."
Görünüşünü bir düşün, Watson, onun halini, bastırılmış heyecanını, huzursuzluğunu, soru sorarkenki ısrarcılığını, kararlılığını.
Considérez son apparence, ses manières, son excitation retenue, son impatience, son acharnement à nous poser des questions.
Sensör tablasını ört,... yavaşça bastır,... ve bakalım neyimiz var? ... anında fotokopi. Giriş onaylandı.
Couvrir le détecteur, presser doucement et qu'est-ce qu'on obtient?
- Patates kızartmasını bastır.
- Insiste pour les pommes frites.
Yakma aleti ile bastırıcı ateş açın ve savunarak geri çekilin dedim...
Lancez un feu de barrage près des incinérateurs et repliez-vous...
Davranışlarının temel nedeni bastırılmış aşk.
L'amour malheureux est la cause du comportement d'Hamlet.
Onunla ilişkindeki gerçeklerden kaçınmak için... yalnızca duygularını bastırıyorsun.
Bien sûr que tu l'es. Tu nies juste tes émotions... pour éviter les réalités de ta relation avec lui.
Bastırın çocuklar.
Vivre les nôtres!
Bana doğru akan ruhların çözülemeyip, bastırılmış sorunlarını hissedebiliyorum.
Et lorsque je les regarde, la peur qui les ronge et semble inextinguible... les angoisses qu'ils refoulent me submergent!
Duydunuz mu okul bugün tatil edilmiş çünkü Kurt ve Ram bastırılmış homoseksüel anlaşmalarıyla birbirlerini vurmuşlar.
On n'a pas cours, Kurt et Ram se sont suicidés dans un pacte homosexuel. Tu plaisantes!
Hayır, sevdiğin, bağrına bastığın, tüm korku ve zararlardan korumak istediğin birini kastediyorum.
Moi. Non, quelqu'un que tu aimes et que tu veux protéger du mal et de la peine?
Dün gece, Bardsley Bahçeleri Evleri'nin çıkışında, arkadaşın Hastings'in arabasının bulunduğu yerde durduğumuzu ve Hastings'in silah sesiyle havai fişek sesiyle bastırılabileceğini söylediğini hatırlıyor musun?
Hier soir, nous nous sommes arrêtés devant les écuries où Hastings gare sa voiture. Il racontait comment un coup de feu passerait inaperçu.
Tam da, birinin ölü kadının parmaklarını tetiğe bastırıp da iyi sonuç alamaması sonucunda oluşur.
Quelqu'un a dû obtenir cela en serrant les doigts sur la crosse.
Duygularını bastırıp bilinçaltındaki korkularını yansıtıyorlar.
Ils refoulent leur sensibilité et projettent leurs craintes inconscientes.