Bisiklet traduction Français
2,262 traduction parallèle
Bisiklet sürmeye gidecektim.
Je suis allé faire un tour pour prendre l'air.
Uyuma, daha uçan bisiklet kısmına bile gelmedik.
Il a même pas tenu jusqu'au moment des vélos volants.
- Bisiklet dersine götürdüğüm şişeyi kullan.
Utilise la gourde en plastique de ma classe de spinning.
O ceylan gözleri yok mu... Denizkızını bisiklet zinciri ile boğuyormuşsun gibi insanın moralini bozuyor.
Te décevoir, c'est comme étrangler la petite sirène.
Hem karavana da ihtiyacımız yok. - Tek ihtiyacımız bisiklet, Drano, gazoz şişesi. - Hayır, hayır.
On a juste besoin d'un vélo, du Destop et de bouteilles vides.
Ama yine de Noel Baba bisiklet, daha güzel bir tabanca, radyolu saat, transistörlü radyo, davul takımı ya da bisikletin arasından birini ayarlayabilir belki.
"mais le père Noël pourrait choisir un vélo, " une carabine mieux, un réveil, " un transistor, une batterie
Sonradan birlikte bisiklet bineriz diye bir tane daha ödünç almıştım.
J'en ai emprunté un autre pour qu'on en fasse, après.
- Bisiklet hakkımı sonraya saklıyorum.
- C'est bon.
Andrew Noel'de bisiklet doğumgününde televizyon alıyordu. Ben ise bir karavanda oturup elimde eldivenlerle ödevimi yapmak zorundaydım çünkü annem gaz faturasını ödeyemiyordu.
Quand Andrew avait des vélos à Noël et des télés pour son anniversaire, j'habitais une caravane, faisais mes devoirs avec des moufles, parce que le chauffage était trop cher.
Bu dünyada bisiklet şortunun yakıştığı bir insan olabilir ama o insan erkek arkadaşım değil.
Peut-être qu'il existe quelqu'un à qui le cuissard va bien, mais ce n'est certainement pas mon copain.
Yarın sabahki bisiklet çevirme etkinliğine katılayım diyorum.
Je vais faire du vélo en salle, demain matin.
Bisiklet şortu giyiyor ama.
Il porte un cuissard.
Cam'e bisiklet şortu giymemesini söyleyeceğim.
Donc, je dis à Cam d'enlever le cuissard?
Lily'i bisiklet sürmek için nereye götürsem diye düşünüyordum.
Je me demandais où emmener Lily pour faire du vélo.
Sana karşı dürüst olmam gerekiyor o yüzden aynen söyleyeceğim. Bisiklet şortunu giymesen iyi olur.
Tu mérites ma franchise, alors je te dirai juste de ne plus mettre de cuissard.
Bisiklet şortu kimseye yakışmaz.
Ça ne va à personne, le cuissard.
- Tamam, dur. Bisiklet şortu sana yakışmıyor mu dedi gerçekten de?
Donc, elle t'a dit que le cuissard ne t'allait pas?
Sana mı yakışmıyormuş bisiklet şortu yani?
"Le cuissard ne te va pas."
Cam'e bisiklet şortu giyme dedim ben.
Je lui ai parlé du cuissard.
İp, tenis raketi, kürek, bisiklet zinciri bul ve bir de kızartma tavası!
Tout est dedans. Bonne nouvelle.
Bisiklet sürdüğünü unutmuştu.
Il a oublié qu'il était sur un vélo.
Ayrıca bisiklet işini bayağı ilerlettiğini duydum.
Et apparemment, il s'en sort bien avec ses bolidages de vélo.
Bisiklet... yapıştırıcı... suyla gitmek?
Vélo... collé... eau... partie?
New England'da bisiklet sürmek istemişti.
Elle voulait juste faire du vélo en Nouvelle-Angleterre.
Ama bisiklet seleleri popomu acıtıyordu.
Mais les sièges faisaient mal au cul!
... ayrıca midemde bisiklet dinamosu, boğazımda demir kaplama ve ensenmde titanyum bir boru var.
- Et aussi une tête de dynamo de vélo dans l'estomac et 3 cervicales soudées au titane.
Oraya ulaştığında Kwan'ın bisiklet dükkanını bul ve adımı ver.
Va chez Cycles Kwan, dis-leur mon nom. Il te trouvera une chambre.
Mesela şu paslı bisiklet iskeleti.
Comme cette carcasse rouillée de vélo?
- Takılıyorum yahu. Ama biz kazanacağız çünkü bisiklet kulübündeki tüm arkadaşlarıma spor ayakkabılarından aldırdım.
- Oui, mais on va gagner, car tout mon club de vélo porte vos chaussures.
Evet ama çok tutmaz ki ; çünkü onlar yürümüyor, bisiklet sürüyor.
Ça servira à rien, ils pédalent au lieu de marcher.
Ne yapsaydım, bisiklet yarışı üzerine bahis mi oynasaydım?
J'aurais dû tricher?
Sam, arkandaki direğe bağIı bisiklet... zincirini çıkart.
Qu'est-ce que tu as fait? Sam, le vélo cadenassé au poteau derrière toi. Déraille-le.
Bisiklet zili.
Une sonnette de bicyclette.
Winston'a uzak durmasını söyledik, Fakat bilirsin, Sanırım bu işi kapatmadılar Hukuk fakültesinde bisiklet çetesiyle pazarlık yapıyor.
Nous avons dit à Winston de se terrer, mais je suppose... qu'on n'apprend pas à négocier avec des motards à l'école de droit.
Üniversitede, ekmeğini bisiklet taksi kullanarak kazanan biriyle konuşuyorsun. Gördün mü hiç onlardan?
Tu parles à un gars qui a payé ses années de collège avec un cyclo-pousse.
Bisiklet benim değil.
C'est pas mon vélo.
Güneşin doğuşunu izlemek için körfez boyunca bisiklet sürdüm bugün.
J'ai fait du vélo dans la baie et vu le lever du soleil.
Yani bisiklet işi harika bir paravandı.
Et le vélo, c'était une bonne couverture.
Öyle mi? Bu yüzden mi seninle bisiklet sürmeye zorluyorsun beni?
C'est pour ça que tu me supplies de faire du tandem avec toi?
Pencere temizlik ıvır zıvırları merdiven, bisiklet falan. Hâlâ da orada duruyor.
Tout son matos de laveur de vitres, l'échelle, le vélo, tout le reste.
İkizlerin bisiklet sürüp uçurtma uçurduklarını gösterirler.
Avec des jumeaux à vélo ou avec un cerf-volant
Bisiklet sürüp uçurtma uçurmayız bizler.
On n'a ni vélo ni cerf-volant
Bisiklet gitmiş!
Le vélo n'est plus là!
Asla. "Bisiklet sürmeyi öğrenmeden açılmayı öğrendim." derdi.
Jamais. Il disait qu'il avait su naviguer avant de savoir pédaler.
Bir bisiklet sürücüsü olduğuna göre öğrenmen gereken bir şey daha var.
Maintenant que tu fais du deux roues, il faut que tu saches faire ça.
Şu bloğun çevresinde bisiklet sürerdim.
Je faisais du vélo dans ce coin.
Ortasından çizgi geçen üç tekerlekli bisiklet.
Un tricycle barré? Ça veut dire quoi?
Pat'in adına bisiklet veya koşu parkuru olsun diyorduk.
On pensait à une piste cyclable ou de jogging au nom de Pat.
Todd tavuk yarışında bisiklet süremez.
Todd peut pas conduire son vélo dans une course sauvage.
- Benjamin bisiklet hocam.
Benjamin est mon moniteur de fitness, Benjamin voici Kasper.
Gstaad'da bisiklet kazası.
Du VTT à Gstaad.