Dedem traduction Français
1,191 traduction parallèle
İki çocukları oldu ; büyük amcam Gustave ve büyük dedem Ignatz.
mon grand-oncle Gustave et Ignatz, mon grand-père.
Yani, dedem s.ktirip gidebilir.
Mon pépé peut aller se faire foutre!
Böylece 6 peni kazanacağım. Dedem öyle dedi.
Pépé dit que la mairie les paie 6 pence.
Eskiden, Santiago'da, dedem... bir Fransız firmasında müdürdü. Firmanın adı "El Cocuye" idi.
Dans le temps, à Santiago, mon grand-père était président d'une société française qui s'appelait "El Cocuyé".
Ben keman çalacaktım ama dedem... "Hayır, bas olacak" dedi... İşte öyle.
Même moi, j'allais étudier le violon, et mon grand-père m'a dit que ce devait être la basse.
Dedem bunun benim görevim olduğunu söyledi.
Mon grand-père dit que c'est mon travail.
Dedem bile artık yeteri kadar okuyup öğrendiğimi söyledi.
Même grand-père disait que j'avais suffisamment appris.
Annem, dedem ölünce anneannemin kör olana dek ağladığını söylemişti.
Lorsque grand-père est mort, grand-mère a tant pleuré qu'elle est devenue aveugle.
Dedem ölünce, anneannemin annemden başka kimsesi kalmamış.
Après la mort de grand-père, mère était la seule à s'occuper de grand-mère.
Dedem böyle söylerdi.
C'est ce que me disait mon grand-père.
- Dedem öyle demiyor ama.
C'est pas ce que dit grand-père.
Dedem söylemişti.
Mon grand-père me l'a dit.
Dedem, Batı Virginia'da bir maden vagonunda öldü.
Mon grand-père a été tué dans une mine.
Dedem bütün hayatını o çiftlikte geçirdi. Yetmiş dört yıl.
Mon grand-père a vécu dans ce ranch... soixante-quatorze ans.
Benim dedem de babam da moheldir.
Mon grand-père et mon père étaient mohels.
Dedem karanlığı tercih ediyor.
Grand-père préfère rester dans le noir. Allumez si vous voulez.
Dedem karanlığı tercih ediyor. Belkli Mahatma değildir ( yüce ruh ) İyi bir kesit.
Peut-être qu'il n'est pas un Mahatma ( grande âme ), mais une âme ordinaire
- Dedem söylemişti.
- Grand-père me l'a dit.
Dedem benimle konuştuğu gibi kimseyle konuşmazdı.
Il ne parlait à personne d'autre que moi.
Dedem, bir İngilizce arkeologla, çalışıyordu.. Wheeler.
Il travaillait avec Wheeler, un archéologue anglais.
Dedem ve ben sana inanıyoruz.
Grand-père et moi, on te croit.
Dedem ölmeden çok kısa bir süre önce onu bana verdi... birkaç ay önce.
Mon grand-père me les a donnés juste avant sa mort... il y a quelques mois.
Çünkü dedem öyle söyledi.
C'est ce qu'a dit grand-père.
Çünkü bu 1971'de Belize'de bulunanın aynısı,..... dedem bulmuştu.
parce qu'il est identique à celui trouvé à Belize en 1971..... par mon grand-père.
Dedem Hollandalı'ydı.
Mon grand-père, hollandais.
Dedem de zırhını yine rahatça giyebilir.
Mon grand-père pourra remettre la sienne en public.
Dedem şöyle derdi ; " İyi şeyler zamanla olur.
Mon grand-père disait : "Les bonnes choses ont besoin de temps, et les meilleures choses arrivent toutes en même temps."
Anlaşılan dedem burca gözlük olmadan baktı.
On dirait que tu l'as vu sans tes lunettes.
Dedem armağan etmişti!
C'était mon papy qui me l'avait donnée.
Her şey dedemin zamanına denk geliyor ordudeyken dedem bando takımındayımış Selanik'i Birinci Dünya Savaşı'nda tuba ve çift zille geçmiş çünkü müzik aletlerini ve silahı taşımak zordundaymış.
Ca me vient de mon grand-père qui était musicien dans l'armée. Il a traversé Ia guerre de 14, avec sa contrebasse et son tuba à transporter en plus de son fusil.
Dedem fakir, afyonla işi olmayan dürüst bir adamdı.
Mon grand-père était... un pauvre et honnête homme qui n'a jamais vendu d'opium.
Tıpkı büyük büyük dedem Dooster'a benziyor... bu durumda orası da Dooster binası olmalı... yani öğrenci kredileri bürosu.
Elle ressemble à mon arrière-grand-père Dooster, donc je pense que c'est la Maison Dooster, le bureau d'aide financière.
Dedem pezevenkti.
Mon grand-père était maquereau.
Büyük büyük büyük dedem de pezevenkmiş.
Mon arrière-arrière-grand-père aussi.
Dedem hep bunu söylerdi
Mon grand-père le disait tout le temps. Hé!
Lütfen bana dedem için bir tabut getir.
Apportez-moi un cercueil pour papy.
Ama büyük annemle dedem resmen kavga ediyorlar.
Mais grand-mère et grand-père se disputent.
Hayır, dedem bana bir kitap bırakacaktı. Onu almaya geldim.
Non, je suis passée prendre un livre que grand-père m'a laissé.
- Dedem takdim eder.
- grand-père fera l'affaire.
- Dean, bu da dedem.
- Dean, voici mon grand-père.
- Büyük annemle dedem.
- Tu plaisantes.
- Büyük annen ve dedem gecenin geri kalanında birbirleriyle hiç konuştular mı?
- Se sont-ils parlé après le dîner? - Non. Pourquoi il n'a rien dit?
- Keşke dedem de burada olsaydı.
- Grand-père aime les trucs bizarres,
- Dedem neden Akron'a gitti?
- Que fait grand-père là-bas?
Dedem içinse, neden olmasın?
Si c'est pour grand-père, d'accord.
Acaba dedem hala Akron'da mı?
Grand-père n'est pas encore revenu?
Dedem öldüğünde Londra'ya taşındı.
Elle a déménagé à Londres à la mort de grand-père.
Olay şöyle, dedem geçen hafta vefat etti...
Mon grand-pere est mort.
Bu çocuk benim büyük büyük dedem Emanuel Sonnenschein'dır.
Cet enfant... mon arrière-grand-père...
Dedem bir keresinde beni götürmüştü.
Un jour, mon grand-père m'a emmené dans une usine ll y avait un type
- Dedem ona annesini hatırlattığımı söyledi.
Grand-père dit que je lui ressemble.