Deki gibi traduction Français
908 traduction parallèle
Ah, mükemmel, mükemmel. Tıpkı Ritz'deki gibi.
- C'est aussi beau que le Ritz.
Ama benim, Profesör Siletsky'deki gibi bir sakalım yok.
Mais je n'ai pas sa barbe si distinguée.
Şimdi de İngilizlere dönebilmen için Farid'le durumu idare etmemizi istiyorsun. Öyle mi? Yine Dunkirk'deki gibi mi?
Et maintenant, il faut vous couvrir, et vous allez rejoindre les Anglais, comme à Dunkerque.
Hiçbir şeyi St. Louis'deki gibi yapamazsın.
Rien ne peut être aussi beau là-bas.
Koyu renk saç, koyu renk göz. Tıpkı Dave'deki gibi.
Cheveux et yeux noirs, comme Dave.
Senin Bullfrog Line'deki gibi o kadar kötü değil.
Pas autant que toi avec ta chanson.
Vogler'deki gibi bir surat yaşlı kadındaki...
Celui de Vogler, celui de la vieille et celui d'Aman.
Eğer beni Tiffany'deki gibi hissettirecek bir yer bulabilirsem, o zaman... O zaman kendime mobilyalar alıp, kediye de bir isim veririm.
Si je pouvais trouver un endroit où je puisse ressentir ce que je ressens chez Tiffany, j'achèterais des meubles et je donnerais un nom au chat.
Aynen Spithead'deki gibi.
Comme à Spithead.
"Elveda Charlie" deki gibi mi?
Comme dans "Déguerpis, Charlie."
Hemingway'deki gibi.
Comme dans Hemingway.
Bizim işimiz Münih ve Dublin'deki gibi trafik problemini çözmek için metro yapmak. Ama burada toprak sekiz kat olduğu için arkeolog olmaya zorlandık.
On voulait juste résoudre un problème de circulation... avec un métro comme à Munich ou Dublin... mais ici, le sous-sol a huit couches... et on doit devenir archéologues, spéléologues.
Fakat daha da çarpıcısı, Gotik kemer tarzı ; mekanı Reims'deki gibi yeni bir anlayışla kucaklıyor.
mais, beaucoup plus radicalement, la poussée de la voûte gothique marque la possibilité d ´ obtenir un espace d ´ une nouvelle maniere comme ici à Reims.
Isı, yerdeki yarıklardan yükseliyor. Muhtemelen termal pınarlardır, aynen Iceland'deki gibi.
Ce sont probablement des sources thermales, comme en Islande!
Ne de İncil'deki gibi olması gerektiğine inanırım.
Je ne crois pas non plus que ça devrait être comme dans la Bible -
Buradan şu sonuca varıyoruz ki, İncil'deki, "Son, başlangıç olacaktır" vaadine, ancak dünyada bulunan şanslı kişiler nail olacak gibi görünmektedir....
L'adage biblique : "Les derniers seront les premiers" vient de se réaliser.
Kendimi tavsiye etmek gibi olmasın ama Size Toledo'dan ve Cadiz'den bahsederim. Madrid'deki boğa güreşlerini, Seville'deki dansları anlatırım.
Je ne voudrais pas abuser, mais je pourrais vous parler de Tolède de Cadix, des corridas à Madrid, des danses de Séville...
Borning'deki ilk günlerimiz gibi olur.
Ce sera comme au début à Borning.
Dünyayı içindekilerle birlikte yese de doymayacak insanlar var. Tıpkı İncil'deki çekirge kıssası gibi.
Il y a des gens qui devorent la terre et tous ceux qui y vivent... comme les locustes dans la bible.
Oklahoma City'deki şu leopar gibi.
Comme ce léopard à Oklahoma City.
- Aynı Kentucky'deki evim gibi.
Je me croirais dans le Kentucky.
Roosevelt ya da Churchill gibi. African Queen'deki o adama bak.
Ce vieil homme dans African Queen.
Bir kadınla bir erkek görüşüyor ve birbirlerinden hoşIanıyorsa, Broadway'deki iki taksi gibi küt diye çarpışmalılar, oturup da şişedeki iki numune gibi birbirilerini analiz etmemeliler.
Quand un homme et une femme se rencontrent et se plaisent, ils devraient fusionner, boum, comme des taxis sur Broadway, au lieu de s'analyser comme des échantillons de laboratoire.
Sonrasında onu hayata geri çağıracak, biliyorsun İncil'deki adam gibi.
Et alors, l'oncle la réveillera. Comme dans la Bible, tu sais.
Eh, dediğim gibi ufacık toprağımı sürmekten oldukça mutluydum Birleşik Devletler'deki arkadaşlar beni endişelendirmeye başladıklarında.
Comme je vous le disais, je m'étais retiré dans le Buckinghamshire quand les Nations Unies ont fait appel à moi.
Aynı Uvalde'deki eski günler gibi.
Comme au bon vieux temps, à Uvalde.
Aynen Sanchez'deki dinamit gibi'
Comme la dynamite chez Sanchez!
Bunun gibi aletler, Galler'deki kömür madenlerinde kullanıldı.
Comme dans les mines du Pays de Galles.
Türklerin Medine'deki topları gibi.
Les mêmes que les Turcs avaient à Médine.
Tıpkı komünistlerin Kore'deki o tepede bizim etrafımızda dönüp durdukları gibi.
Comme les Rouges autour de nous sur cette colline en Corée.
- Bay Thwackum, "din" kelimesi İngilizce'deki diğer kelimelerde olduğu gibi muğlak bir anlama sahiptir.
Le mot religion est aussi vague et imprécis que tous les autres mots anglais.
- St. Louis'deki oyun gibi mi?
- Comme notre partie à St Louis?
Moriguchi'deki yere taşınmak en mantıklısı gibi.
Mais l'idéal, ce serait la maison à Moriguchi.
Burası Lent'deki bir manastır gibi.
Ici, on se croirait dans un monastère.
Alfred'deki oteldeki gibi, sonra kışın bir, iki kez daha.
Un ou deux en hiver.
Neredeyse Steel Pier'deki 4 Temmuz kutlamaları gibi.
Presque aussi bien que le 4 juillet au Steel Pier.
Bir zamanlar Kentucky'deki bir kadınım gibi : Pek fazla değil. Sıcak ve bedava.
On est libre et au chaud comme une femme que j'ai eue dans le Kentucky.
Veya Chelsea'deki dostlarımızın dediği gibi Coo-Coo Pigeon kardeşler.
Ou comme nous appelaient nos amis de Chelsea, les sœurs Roucoulade.
Aynı TV'deki ikisi gibi.
Comme le monsieur et la dame dans la télévision.
Ve sana söylediğim gibi Valley Stream'deki bankamda... çok daha iyi bir faiz oranı alırsın.
Il faudra verser un acompte pour la boutique. Je vous ai dit que ma banque offrait un très bon taux d'intérêt.
Efendim, düşman yakın gibi gözüktüğünden Hawaii'deki Amiral Kimmel'e telefon açmayı öneriyorum.
Les hostilités semblent imminentes. Je vous conseille d'appeler l'amiral Kimmel... à Hawaï
Sizce Nurburgring'deki yarış gibi mi olacak sizin ve Stahler arasındaki gibi?
La course se jouera-t-elle entre vous et Stahler, comme au Nürburgring?
İman... koruyucusu, rahibe kardeşlerin gibi Bizim Kiev'deki Kazan Kutsal Bakire manastırına olan inancımızla.
Ou protecteur de la foi, comme vos consoeurs du Couvent de la Sainte Vierge de Kazan, à Kiev.
Ama Harlem'deki eski, güzel zamanlar gibi değildi... beyaz para patronlar... iyiydi, Harlem'e beyaz kediler gelirdi... her tarafa Big Bertha saçılırdı.
Juste assez. Mais je suis sûr, que c'est pas comme le bon vieux temps... quand l'argent du blanc faisait la loi... et que ces finauds venaient à Harlem... l'étaler autour de la grosse Bertha.
Cehennem'deki bir kilise gibi.
Une église en enfer, ce genre de choses.
Evet, aynı İngiltere'deki kale ziyareti gibi.
Si, comme pour mon château!
Bana, bizim gibi hırsız olan bir doktor bulsak da bu parmak izlerini görüp, şu ayağımı tedavi edebilse ben de New Jersey'deki o küçük, şirin ama tarım sorunu olan içki kasabasında şahlanabilseydim.
Je trouverai un médecin qui effacera mes empreintes et opérera mon pied. Après, j'irai dans cette petite ferme du New Jersey à North Branch, et le reste du monde verra le houx pendre de ma queue de pie.
Şu... Şu Disneyland'deki robotlar gibi olacak.
Elle sera comme ces robots à Disneyland.
Hayır, on bini Cenevre'deki hesabına dediğin gibi yatırıldı, on bini de iş bitince yatacak.
10 000 £ ont été déposées à Genève, comme prévu. 10 000 £ suivront, après votre mission.
Ölüşehir'deki insan müsveddelerini gördüm... ve sizin gibi ben de bu şehri hor görüyorum.
J'ai vu la population lamentable de Mortville. Je partage votre mépris pour cette ville!
Neyse, yamyamlık buradaki medeni otoriteler tarafından göz ardı ediliyor. Andes'deki uçak kazası gibi.
Et iI y a des cas de cannibalisme tolérés par certains pays, comme lors du crash dans Ies Andes.