Dense traduction Français
418 traduction parallèle
Ve kırmızı devin karbonu eritecek kadar kütlesi yoksa karbonun etkisiz kütlesi ve oksijen ortada yoğun beyaz ışıklı cüce yıldıza dönüşür.
Et si la géante rouge n'est pas assez grosse pour le carbone Le carbone et l'oxygène s'accumulent au centre. la transformant en une naine blanche dense.
- Sis koyulaşıyor. - Evet.
Le brouillard devient plus dense.
Dil için kusura bakmayın, hanımefendi. Öyle yoğundu ki, uçurtmaya tırmanıp, üzerinde yürüyebilirdiniz! "
Désolé madame, mais c'était tellement dense qu'on aurait pu marcher dessus.
Ormanın derinlikleri daha ürkütücüydü Burayı sevdim. Bitki örtüsü daha sıktı.
Plus je m'enfonçais dans les bois, plus c'était sauvage ça m'a plu La végétation plus dense, les arbres qui luttaient pour un peu d'air
"Ne var ki büyük ızdıraplar ve korkunç elemle zifiri karanlıklara gömülmüş olacaklar."
Je ne vois que souffrance et obscurité... nuit et angoisse. La vie des exclus n'est qu'une obscurité dense.
Bizim atmosferimiz Marslılara ağır gelir.
Notre gravité serait trop forte, notre air trop dense pour des Martiens.
"Balinanın kalbinin pompaladığı kan, borunun içerisindeki sudan daha fazla ve daha hızlıdır."
"L'eau n'y est pas aussi dense et impétueuse que le sang pompé par le cœur d'une baleine."
Çoğu yerde, yoğun sis yaşamsal faaliyetleri ciddi biçimde engelliyor.
Le brouillard dense empêche de mener à bien des activités vitales,
Ne güzel, sıkı bir ortaklık.
Une jolie petite coalition bien dense.
Suçlama, onların görünüşü üzerinde bir değişim yaratmaz. Ama alışkın bir göz, binlerce insan içinde..... bir suçluyu tanıyabilir.
Non pas que le fait d'être accusé change aussitôt l'aspect d'un homme... mais quand on a l'œil un peu exercé on distingue un accusé... dans la plus dense des foules.
Kes sesini!
La bouche dense.
Kapıyı kapatın!
La porte dense.
İlk kımıldayanıı vururum!
Et la bouche rapide dense.
Burası benim komuta dairem... Biz bu demir göktaşının bir buçuk km. derinliğindeyiz
Nous sommes à 1,5 km de profondeur sur un astéroïde extrêmement dense.
Geminin gövdesi kalın gibi görünüyor veya sensörlere karşı perdelenmiş.
La coque du vaisseau est dense ou bien est occultée.
Diburniyuma benziyor ama daha yoğun.
Proche du diburnium, mais plus dense.
- Ve sonra, José Dolores der ki bir insan diğeri için çalışırsa ona işçi bile dense bir köle olarak kalır.
- Et ensuite, José Dolores dit que si un homme travaille pour un autre, même si on dit que c'est un ouvrier, il reste un esclave. Et ça ne changera jamais.
Volkanik bir kaya gibi görünüyor ama daha kalın.
De la roche ignée, mais en plus dense.
Trafik yoğun olabilir.
La circulation sera sans doute plutôt dense.
Dibe dalınmaz ve ayrıca çamur o kadar yoğun ki 60 cm ötesini göremezsin.
Le fond descend à pic, et la boue est si dense qu'on ne voit pas à 50 cm.
Küçük alanlar hariç, tamamen yoğun ve ilkel orman örtüsüyle kaplı ;
Son extension entière, excepté quelques parties très petites, est couverte d'une forêt primitive dense et élevée,
Bu kötü. duman çok fazla, ne kadar yayıldığını bilemiyoruz.
Ca va mal. La fumée est si dense que l'on ne peut pas déceler le foyer.
Ormanın içinde görmek mümkün olmayabilir.
Ils n'ont peut-être pas pu, la jungle est tellement dense.
Yoğun molekül yapısı onu güçlü kılacak.
Sa structure moléculaire dense lui donnera de la force.
Her gece gökteki esrarlı noktalar yer değiştirirken, dünya sabit, kararlı ve yer değiştirmezdi.
La Terre paraît stable, dense, immobile... et nous voyons des corps célestes se lever et se coucher chaque jour.
Bulutların altında, yoğun açık havada ortam Dünya'daki bulutlu bir gün kadar aydınlık.
Derrière les nuages, où l'air est dense et pur... on dirait un jour de brouillard sur Terre.
Karbondioksit, su buharı ve diğer gazlardan meydana gelen bizimkinin 90 katı kadar yoğun bir atmosfer güneş ışığının girmesine izin verir ama yüzeyden yansıyan kızılötesi ışınların dışarı çıkmasına izin vermez.
L'atmosphère, 90 fois plus dense que la nôtre... faite, entre autres, de dioxyde de carbone... laisse entrer la lumière... mais ne laisse pas sortir les infrarouges émis à la surface.
Mars'dakinden yoğun bir atmosfere ve metan ağırlıklı hava ile güneşin ultraviyole ışınlarınca üretilen karmaşık organik yapılarla dolu kızıl bulutlu bir katmana sahip.
Il a une atmosphère plus dense que sur Mars... et des nuages rouges peut-être faits de molécules organiques... produits par des ultraviolets et de l'énergie... venant du méthane de l'air.
Bir kara delik gibi çok yoğun ve güçlü ancak küçük hareketli ve gürültülü yakın galaksilerin merkezlerinde yaşıyorlar.
Une sorte de trou noir... quelque chose de massif, de très dense et de minuscule... palpite et ronronne... au coeur de galaxies proches.
Güneş kütlesindeki tipik bir yıldız çökmesine devam edecektir ta ki yoğunluğu çok yüksek seviyelere gelene kadar.
Une étoile ayant la masse du Soleil... va continuer à s'effondrer... jusqu'à ce qu'elle soit très dense.
Yeteri kadar yüksek yoğunluğa ulaşmış yıldızlar sönükleşir ve arkalarında sadece kendi çekim kuvvetlerini bırakarak evrende yok olurlar.
Quand l'étoile est très dense, elle clignote... puis disparaît. Il ne reste d'elle que sa gravité.
Bir buçuk kilometre ötede yoğun bir orman var.
Zone de forêt dense à un bon km.
Orman, tepelerde toplanmış hayvan sürüleri gibiyken rüzgâr sürüyü çevreler ve içe doğru üflemeye başlar.
La forêt peut être dense comme le troupeau, le vent renverse le troupeau, et passe.
Orman, tepelerde toplanmış hayvan sürüleri gibiyken rüzgâr sürüyü çevreler ve içe doğru üflemeye başlar.
Elle peut être dense comme le troupeau, le vent renverse le troupeau, et passe.
Ama bir kral korkmalıdır Arthur, daima... onu her yerde bekleyen düşmandan... şatosunun koridorlarında... ya da ormanının derinliklerinde... ya da daha karmaşık bir ormanda... burada.
Mais un roi devrait avoir peur, Arthur. Toujours. De l'ennemi à l'affût... dans les couloirs de son château... sur la piste des chevreuils de sa forêt... ou dans une forêt plus dense...
Orman çok yoğun.
La végétation est trop dense.
General Dyer. Kalabalığın en yoğun kısmına ateş emri verdiğiniz doğru mu?
Général Dyer... est-il exact que vous avez ordonné de tirer... au plus dense de la foule?
Hayır, ben rüya değilim her ne kadar bana güzellik görüntüsü dense de.
Non, je ne suis pas un rêve même si on dit de moi que je suis une gracieuse vision.
Ortam Bayan Smith'in anlattığı gibiydi, yol bir yönde sık ağaçlarla çevriliydi, diğer yön ise tamamen açıklıktı.
L'endroit... était exactement comme elle l'avait décrit. Une forêt dense du côté du Hall, et un champ ouvert de l'autre côté.
Daha önce hiç böyle yoğun bir buhar görmemiştim.
Je n'avais encore jamais vu une vapeur si dense.
Bu deyişin anlamı Güneş doğmadan ortalık zifiri karanlıktır demektir.
Elle signifie qu'avant l'aube, pendant un certain laps de temps, l'obscurité est dense.
On yıI önce... bu gece... tam da yolun bu bölgesinde... aynı böyle yoğun bir sis varken... hayatımın en kötü kazasını gördüm.
Cette nuit même... il y a dix ans... sur cette même portion de route... dans un brouillard aussi dense que celui-ci... j'ai vu le pire accident de toute ma vie.
... karartı ve ağır karanlığın içinde.
"... de l'obscurité dense et pesante.
Trafik o saatlerde çok az.
A cette heure le trafic est peu dense.
Porsuklar, iyi ev hayvanı olur dense inanır mısın?
Autant dire qu'on est faits comme des rats. On partira jamais.
Sık bitkiler, dik yokuşlar.
Végétation dense, pentes abruptes.
Bu akşam hava kirliliği arttı, kirliliğin ismi ise Perret.
La pollution est plus dense ce soir, à cause de Perret.
Buna ödeşme dense daha iyi.
Ça a assez duré.
Dışarıdaki sis çok yoğun.
Le brouillard est très dense.
Orman çok yoğun, buradan sadece ağaç dallarını görebilirsin.
C'est trop dense, on ne voit que la cime des arbres.
Bugün sis oldukça yoğun
Le brouillard est dense.