Deu traduction Français
19 traduction parallèle
- Eğer bizi oyuna getirmeye... çalışıyorsanız elbet er ya da geç öğreniriz... ve eğer böyleyse... bize sizin için yasınızı tutmaktan başka bir şey kalmayacak.
Et si tel est e cas, ii ne nous restera qu'à faire notre deu ii de vous.
Belki yurtta bir futbol sahası vardır ve seni hemen takıma alırlar.
Peut-être il y aura un terrain deu football à la Maison et ils te mettront dans l'équipe tout de suite.
Çift vardiya, ayrıca Narkotik'ten elemanlar var... Teknik ekipte bir düzine adam yolladı.
Deux services, une équipe autonome, la DEU, et une douzaine de gars de la Tactique.
Aragon'un oğlu Tristan seni Cornwall'lu Lord Marke'ın adına kazandı.
Tristan d'Aragon... était le champion deu Seigneur Marke, de Cornouaille.
Dün gece onu DEU bankında yatırdım. İşe yararsa diye.
Je l'ai fait dormir sur le banc des Stups hier soir, si ça compte pour quelque chose.
- Buzlu çay kaldı mı?
- Avez-vous encore deu thé glacé?
Doğu DEU'dan geldi, 2006'da meclis üyesi seçilen Daniels ile evlendi.
Vient du service antidrogues de l'Est, marié à la Daniels qui a gagné un siège au conseil en 2006.
Deu
Pourquoi? Je n'ai jamais fait quoi que ce soit dangereux pour les autres
- Şimdi anladın mı? - Evet.
Deu, vous ne savez pas sur lui
Deu, onun hakkında fazla bir şey bilmiyorsun.
- Ne pas s'occuper de moi - Quel est le problème avec vous?
Sonra onu ölesiye işkence edilmiş bir vaziyette buldum.
- Où en Deu? - Sanim sont la protection de son - Pourquoi êtes vous ici?
Kadınların çoğunlukta olduğu yerlerde ortaya çıkıyorlar.
Merde, aucun signe d'entre eux Deu également disparu
- Deu nerede? - Sanim onu koruyor.
C'est notre système d'extraction
Kahretsin, hiç iz yok. Deu da yok.
Une fois de venir ici, vous aurez pas moyen de sortir
Tanrı dedi, Sular canlı yaratıklarla dolup taşsın yeryüzünün üzerinde ve gökte kuşlar uçuşsun
"Et Deu dit,'Que les eaux produisent en abondance des être vivants "'et que des oiseaux volent sur la terre vers l'étendue du ciel " Alors Dieu créa les grandes créatures de la mer
- Köyü hiç terk etmeyecektik.
Nous n'aurions jamais deu quitter la plantation.
- Hiç gitmeyecektik.
- Nous n'aurions jamais deu partir!
- Kaybedecek zaman yok. - O zaman sabahtan gitmeliydin.
Eh bien tu aurais deu partir ce matin alors.
Başkan geliyor.
Le maire Deu arrive.