Doit traduction Français
141,658 traduction parallèle
Yani tek yapmamız gereken Lenny gibi görünen ama Lenny olmayan canavarın dikkatini başka yöne çekmek ki o farkına varmadan bedenlerimizi kurtaralım..
Tout ce qu'on doit faire, c'est distraire le monstre... Qui ressemble à Lenny sans l'être... on sauve nos corps, sans qu'elle le sache, puis on trouve comment stopper le rêve
Laboratuvarıma götürmem lâzım seni.
On doit t'amener à mon labo.
Artık gitmemiz lazım.
On doit y aller.
Bir şeyler olması gerek.
Il doit y avoir quelque chose.
Berlin'e dönmemiz gerekiyor.
On doit repartir à Berlin.
Öncelikle tabloyu almamız gerek.
On doit juste trouver la peinture en premier.
Birinin arkanı kollaması gerekiyor.
Quelqu'un doit te protéger.
Resmi satın alıp burada olduğumuzu asla bilmemeli.
Elle doit l'acheter, et ne jamais savoir qu'on était là.
Tamam, onu almak için başka bir yol bulmamız gerekiyor.
Bon, on doit juste trouver un autre moyen.
- Geri dönmesi gerekiyor.
Elle doit repartir.
Sal, güzel bayan baloya gidecekmiş.
Sal, la dame excitée doit aller au cotillion.
İnsanlara ayrılmaları için fırsat vermeliyiz.
On doit donner une chance aux gens. Leur permettre de partir.
Jennifer gitmeliyiz.
Jennifer, on doit y aller.
- Tablo bu olmalı.
Ce doit être la peinture.
Araştırma yaparak suçlayıcı bir şey bulup almalıyız.
On doit juste traverser ça, trouver quelque chose de compromettant, le prendre.
Clive, Ice Ship'e gitmek zorundayız orası var ya yıkılıyor.
Clive, on doit aller au Ice Ship, c'est de la bombe.
Yükleme yapmalıyız, iyi olduğundan emin olmak için kontrol etmeliyiz.
On doit faire des changements, s'assurer qu'il va bien.
Bir şeyler olmalı.
Il doit y avoir quelque chose.
Dahası olmalı, burası bir bar.
Il doit y en avoir plus, c'est un bar.
Neden hayat bu kadar adaletsiz olmak zorunda?
Pourquoi doit-elle être injuste?
Bir yerlere gitmiş olmalı.
Il doit être allé quelque part.
Bunu yetkililere götürmek zorundayız.
On doit le prendre aux autorités.
Tek yapmamız gereken...
Mais Stan oui, on doit juste...
Bunun senin için oldukça kafa karıştırıcı olduğunu biliyorum.
Tout doit être déroutant pour toi.
Birisi profilimi hackleyip bulmuş olmalı.
Quelqu'un doit avoir piraté mon profil et l'avoir trouvé.
Burada gördüklerimiz gücünün dışarı taşmasıydı ama bunu kullanmayı, kontrol etmeyi öğrenebilirsin.
Ce qu'on voit là, c'est le pouvoir brut et déchaîné, mais tu peux apprendre à le contrôler. D'abord on doit trouver les déclencheurs.
İlaçlarını alması gerek ama.
Il doit prendre ses cachets.
Kız kardeşim onun elinde şu an ve onu kurtarmalıyız.
Il tient ma soeur, et on doit la ramener.
- Gitmeliyiz. - Peki, tamam.
On doit partir.
Artık elimden bir şey gelmiyor.
Je ne peux plus nous aider. Ça doit venir de toi.
Toplanmış ve şafakla gitmeye hazır olan herkese ihtiyacımız var.
Tout le monde doit être prêt à partir à la... première heure.
Kimin yaşayacağına karar vermek için savaş başlamak iyi bir yöntem değil.
La guerre est un mauvais moyen de décider qui doit survivre.
Buna gerek yok.
Ça ne doit pas se passer comme ça.
Bu gece sığınağa gidiyoruz yoksa iş burada biter.
On doit partir pour le bunker ce soir ou on ne pourra plus le faire.
Bugün bu yanlışla yaşamak zorundayız.
Aujourd'hui, on doit vivre en ayant tort.
Riskini almamız gerektiğini düşünüyor musun?
Tu penses qu'on doit prendre ce risque?
Kapıya sevilmekten çok hayatta kalmayı isteyecek birini yerleştirmemiz lazım.
On doit mettre quelqu'un à sa porte qui pense plus à survivre qu'à être apprécié.
Başka yol bulmamız lazım.
On doit trouver une autre entrée.
Önlerini keselim mi?
On doit les arrêter?
Kapıyı açmamız gerek bence.
Je pense qu'on doit ouvrir la porte.
Biz de aynını yapmalıyız.
On doit faire pareil.
Onlara bir şey dememiz gerek.
On doit leur dire quelque chose.
Kimse kolay olacağını söylemiyor ama insanlara dinlemeleri için bir sebep vermemiz gerek.
Personne n'a dit que ce serait facile, mais on doit leur faire entendre raison.
Birinin hâlâ Raven'ı alması gerek.
Quelqu'un doit aller chercher Raven.
Bu işin nasıl biteceğini biliyorsun.
Tu sais comment ça doit se finir.
Clarke, karakan işe yararsa seni de onları da Polis'e götürmemiz gerekir.
Clarke, si le Nightblood fonctionne, on doit te ramener à Polis, eux aussi.
Lütfen. Kimse istemiyor ama olması gereken bu.
Personne ne le veut, mais on doit le faire.
Jaha'nın bizi kurtaracak bir planı var ama birbirimize kenetlenmeliyiz.
Jaha a un plan pour nous sauver, mais on doit se serrer les coudes.
Bu ikisini yukarı taşıyoruz ve çalıştırıyoruz.
On doit juste faire en sorte que ces 2 trucs fonctionnent.
Birinin hala Raven'ı getirmesi gerekiyor.
On doit aller chercher Raven.
Güzel, bugün ölebileceğimiz pek çok yol biliyoruz, neden bize yaşamak için ne yapmamız gerektiğini söylemiyorsun?
Maintenant on connait toutes les façons qu'on a de mourir aujourd'hui, maintenant dis nous ce qu'on doit faire pour vivre.