Douce traduction Français
5,862 traduction parallèle
Bütün kışı tuzlu okyanusta geçirdiler, ve bedenlerinin tatlı suya alışması bir kaç hafta sürecek.
Ils ont passé tout l'hiver dans l'océan salé, et ça leur prendra quelques semaines pour s'adapter à l'eau douce.
Somonlara gelecek olursak, nehir ağzında iki hafta geçirdiler, ve artık tatlı suya alıştılar.
Après deux semaines dans l'embouchure de la rivière, les saumons sont habitués à l'eau douce.
Ama biraz yumuşak.
Quoiqu'un peu douce.
Elbette, Bektaşi üzümünün yaşamının başlangıcı ne kadar soğuk olursa olsun yazgısının sıcak bir sonla biteceği neredeyse kesin.
Quel que soit le froid qu'endure la jeune groseille, elle finira dans une douce chaleur.
Evet.
- Oui. - Vous vous la coulez douce?
Tatlı kızım benim.
Ma douce enfant...
Hiçbir işe yaramayacağını biliyorsun.
Tu sais qu'elle va se la couler douce.
evet tatlım özür dilerim kapı açıktı.
Allo ma douce. Désolé, la porte était ouverte.
İyi geceler Neville.
Douce nuitée, Neville.
En büyük korkum aşırı doz uyuşturucu almak.
J'ai peur de faire une surdose avec une drogue douce.
Güzel ve yumuşak tutuyorum.
Elle est encore douce. Tu vois?
"Görkemli Izdırap" ı okumanın verdiği tatlı eziyetin hayırlı olsun.
Bienvenue à la douce torture de lire Une Impérial Affliction.
Bu aslanın kokusu tıpkı yağmur gibi çok tatlıydı.
L'odeur de ce lion... était douce comme la pluie.
Tatlı ve ekşi kugel.
Kugel sauce aigre-douce.
Tablet Ahkmenrah'ı canlandırdığında bizi çaktırmadan içeri alacak.
Avec Ahkmenrah, on entre en douce.
... ve Kraliçe Guinevere'ye tatlı güzel Guinevere.
La douce et sublime Guenièvre.
Ah, Christine, Sesin hezaman ki gibi harika geliyor.
Christine! Ta voix est plus douce que jamais.
İnsanlar şeker biri olduğumu söyler.
Elle est douce comme un agneau.
"Ruhuna kısa ve tatlı olacak, tüm niyetimden,"
Qu'elle soit brève et douce
Çünkü senden yumuşak.
Elle est plus douce que toi.
Erkeklerin hiç birşey umurunda değil. Kral kostümü giysinler bari.
- Ah les hommes, pour se la couler douce c'est les rois.
"Tatlı tatlı konuşur mu?"
" Te parlera-t-il d'une voix douce?
Yanına gittiğinde güldüğü için tatlı olduğunu sanıyorsun.
Tu la crois douce car elle sourit lors de tes visites.
Çünkü ben oyun oynamam sürtük.
Je ne suis pas du genre à me la couler douce.
Nasırım yok.
J'ai la main douce.
O narin cildinin güzelliğini keşfedeceğim.
Je connaitrai la beauté de sa peau douce.
Bu gece buraya gizlice gireceğiz.
Nous revenons en douce ce soir.
Melba'nın daha yumuşak dokunuşları tercih ettiğini söyleyebiliriz.
Disons juste que Melba préfère une touche plus douce.
Tabii ki, Archie Baxter kısmen tatlı su yılan balıkları tarafından yenerek öldü, ama iki hafta geçmeden Şef Olson Watt, amcanızın tespit ettiği şeyleri sevgili Santa Barbara'mızı sonsuza dek organize suçlardan temizleyecek olan federalleri davet etmek için kullandı.
Bien sûr, peut-être Archie a fini partiellement mangé par des anguilles d'eau douce, mais ce n'était pas deux semaines plus tard que le chef Olson Watt a utilisé les découvertes de son oncle comme les bases pour appeler les Feds qui ont ensuite balayé le crime organisé en dehors de notre bien-aimée Santa Barbara pour de bon.
Ve nihayet, tatlı kokulu gurme saçmalığı.
Et enfin, la douce odeur du resto à merde.
Açıkçası bu vardiyada çalıştığını öğrenince gizlice çıkıp seni görmeye geldim.
Honnêtement, quand j'ai su que vous aviez ce tour de garde, je suis parti en douce pour venir vous voir.
Her şey yolunda, tatlım.
Tout va bien ma douce.
Her zaman bu kadar uysal ve nazik olmana rağmen bu muhteşem maceraları nasıl benden önce yaşayabiliyordun?
Comment était-il possible que toi, toujours douce et aimante, vives toujours les plus grandes aventures avant moi?
Canım Vanessa'm.
Douce Vanessa.
Tatlılar, benim tatlım için.
Douceurs... pour ma douce.
O çok tatlıdır.
Elle est douce.
Ağzına aldığında nazik ve yumuşaktı.
Et elle était gentille et toute douce en bas.
Beklenen yakın ölüm varken, ziyaret edilecek en güzel yer geçmiş oluyor.
Rien ne fait du passé une place plus douce à visiter que la perspective d'une mort imminente.
Lollys yumuşak ve sıcak.
Lollys est douce et chaude.
Tatlı kızım.
Ma douce petite.
Tek arzun oğlunun sevgisini iyileştirmek böylece mutlu bir kadın olarak uysal bir ihtiyarlık geçirebilirsin.
Tout ce que vous désirez est simplement retrouver l'affection de votre fils. pour pouvoir vivre apaisée dans votre douce vieillesse, une femme heureuse.
Ben onun hareketlerine karışan sıkıcı bir evkadınıyım. Sen ise sıradışı, başarılı ve asi olan teyzesin. Başkalarının canını yakacağını bildiğin halde istediğini yapıyorsun.
Je suis la femme au foyer ennuyeuse qui se la coule douce, et tu es la célèbre tante folle qui fait tout ce qu'elle veut peut importe si ça doit faire du mal à quelqu'un et qui s'en sors toujours sans encombres.
Sonra ayaklarımın üzerinde doğrulduğumda gözbebeklerimin tanık olduğu en tatlı manzarayı gördüm.
Puis, tandis que je me levais, j'eus la plus douce vision qui soit. Je vis mon sauveur.
Sakin ol, çekini bozdur.
Me la couler douce et recevoir un chèque.
Bu sanığı böyle bir canavarla bir tutmak yüreğinin nefretle karardığını, varlığının şiddet ve suçla örüldüğünü düşünmek bu cam gibi kırılgan kızı suçlu bulmak ta mümkündür.
Pour associer cette accusée à cette énormité, un cœur aussi noir et dépravé, son existence même, pleine de violence et de crime, c'est reconnaître coupable cette jeune fille douce.
Senin problemin işte bu aşkım.
Tu vois, c'est ton problème ma douce.
Canım kızım... benim canım kızım.
Ma douce enfant...
Çok güçlü bir kadın olmalı, yumuşak bir tarafı da olan.
Qui devait certainement être aussi très douce.
Hiçbirşey ortaya çıkmaz!
Elles se la coulent douce.
Tatlım.
Ma douce maman.
Peki, onu nasıl tanımlarsınız? İyi yürekli, nazik ve fedakâr.
Gentille, douce, dévouée.