Déjâ traduction Français
80 traduction parallèle
Elimdekinden başka daha ne delili?
J'ai déjâ toutes les preuves qu'il me faut
Bir ayağı mezarda, başı da peruklu.
Déjâ un pied dans la tombe, je suppose.
Beni unutman gerektiğini sana söylemiştim.
Je t'ai déjâ dit de m'oublier.
Albert'i daha önce epeyce kullanmıştı.
Albert lui a déjâ tant servi. - Pourquoi?
- Nasıl bir ağaç bu?
- Qui a déjâ vu un arbre pareil?
Victor, Lémiri'ye en son gittiğimizde süt istediğini kendine has tarzıyla bize göstermişti.
Son goût pour le lait l'a déjâ conduit â exprimer ses désirs lors de sa dernière visite chez Lémeri.
Déjâ vu.
Déjà-vu.
- Eski déjâ vu.
- Le déjà-vu.
Ranger'lere çoktan haber verdim.
J'ai déjâ appelé les Rangers.
Daha önce de söyledim. Kaçak içki işiyle uğraşıyoruz, Başka iş değil.
Je t'ai déjâ dit qu'on exporte les dos mouillés, et ça s'arrête lâ.
- Çoktan Meksika'ya sepetlendi.
- Il est déjâ reparti pour le Mexique.
- Daha önce de kırıldılar.
Et après? - Ils ont déjâ été brisés.
Buddy D, bu déjâ vu mu?
J'hallucine?
Sana daha önce de söyledim Tony, çocukların önünde bağırma bana...
Je t'ai déjâ dit de ne pas blasphémer devant les gosses.
Sana söyledim, burada öyle biri yok.
Je t'ai déjâ dit qu'elle habite pas ici, merde!
Sana git buradan dedim, defol evimden!
Je t'ai déjâ dit de foutre le camp.
Bunu daha önce nerede duydum acaba?
J'ai déjâ entendu ça, non?
Ama size söyledim, hiç param yok dedim!
Je vous l'ai déjâ dit, j'ai pas d'argent.
Sana söylemiştim Sadiq. Boş laflardan hoşlanmam.
Je t'ai déjâ dit Sadiq pas de parlotte en étranger...
Daha önce de söyledim hiçbir şey görmedim.
Je vous l'ai déjâ dit, j'ai rien vu.
Ben evliliğin kestirme yol olduğunu düşünüyordum.
Le mariage, c'en est pas un? Elle est déjâ â la maison.
- Neden? İki tahta süsten dolayı. İkisinin arasında parlak bir şey olmalı.
II y a déjâ deux objets en bois, faut un truc qui brille au milieu.
Daha 4 sene var ve sen şimdiden plan yapıyorsun.
C'est dans 4 ans et c'est déjâ prévu?
Hayır, anne, biz birşeyler yedik, gerçekten.
Non merci, on a déjâ dîné.
- Ama sen zaten o partiye gittin ve eğlendin.
Mais c'est déjâ passé.
Annem zaten "dersi bırakan kişi." yüzünden mutsuz. Bende "vazoyu kıran kişi." olmak istemiyorum.
Maman est déjâ en colère â cause de celle qui s'est enfuie, je veux pas être celui qui a cassé le vase.
- Evet, ama benim zaten fikirlerim var.
J'ai déjâ ma petite idée.
Hayatımın bu olduğunu sana önceden söylemiştim.
Je vous l'ai déjâ dit, c'est ma vie.
- Ben hazırım, söylemiştim.
- Je t'ai déjâ répondu. - Bon.
Dedim bile.
Je l'ai déjâ dit.
Benim ailemin tarafını yaptık zaten... ve Ray sizin tarafla ilgili hiçbir şey bilmiyor gibi.
On a déjâ passé en revue ma famille. Ray ne sait pas grand-chose de la vôtre.
Bizde sadece bir ekstra yatak odası var. Ve zaten orada da bir akraba kalıyor.
Notre seule chambre d'amis est déjâ occupée par un parent.
- Debra. - Hayır, dört tane yedim zaten.
Non, j'en ai déjâ pris quatre.
- Düşünüyorum da eğer söylediğin doğruysa, ve ben her şeyi yaptıysam o halde sanırım her şey bu kadar.
- Je me disais, si ce que tu dis est vrai et que j'ai déjâ tout accompli, si je comprends bien... ce sera jamais mieux que ça.
- Ben kendi orta-yaş krizimi yaşadım da ondan.
- J'ai déjâ eu la mienne!
Demek istediğim, zaten yapıyor olduğumuz şeyleri bile zar zor yapabiliyoruz. - Ve bundan da biraz kısmalıyız bence.
On devrait â peine continuer â faire ce qu'on faisait déjà, et même ça, c'est déjâ trop.
- Fakat parasını verdim bunun.
- Mais je l'ai déjâ payé.
Üç çocuğumuz var.
On en a déjâ trois.
Olanları iade edebilir miyiz?
On peut rendre ceux qu'on a déjâ?
Seni bir keresinde fareyle görmüştüm.
Je t'ai déjâ vu face â une souris.
Biliyor musun, Debra burada yemek yaptı, dostum.
Je te signale que Debra a déjâ cuisiné ici.
Annem bugüne kadar Debra'nın burada yemek yapmasınaizin verdi mi?
Maman a déjâ prêté sa cuisine â Debra?
Bunu bana başkaları da söylemişti ama bir anlam ifade etmemişti
D'autres m'ont déjâ dit ça... et c'était dénué de tout sens.
Zaten birine rastladım.
J'ai déjâ rencontré...
- Kendini öldürüyorsun.
C'est déjâ passé.
Bak ölmüş bile. Şimdi.
Il est déjâ mort!
Bugün bir kez daha sormuştu.
Elle l'a déjâ fait.
Değil, daha önce yaptı.
- Non, non, elle l'a déjâ fait.
- Duyduğuma göre şimdiden Harvard'a kabul edilmişsin.
- Dejâ en route pour Harvard, hein?
Bu benim için yeterli değil, evlat.
C'est déjâ pas mal pour moi.
Pekalaaaa.
Le courrier est déjâ passé ce matin?