Essence traduction Français
5,471 traduction parallèle
Onu bir benzinlikten aldım.
Je l'ai ramassée à la station d'essence.
20 litre benzin.
C'est 20 litres d'essence.
Bu 20 litre benzindi.
Ça, c'est 20 litres d'essence.
Benzin bu.
C'est de l'essence.
Sokağın aşağısındaki benzinciye gidiyorum.
Je vais à la station essence en bas de la rue.
Tepenin hemen oradaki benzinciden depoyu doldurup eve geldim.
Je suis allé faire le plein d'essence en bas de la rue et je suis rentré directement à la maison.
Benzin için aldığım fiş.
Un reçu de carte de crédit pour l'essence.
Siz şimdi Jeremy Richards'ın benzin istasyonuna hiç gitmediğini mi söylüyorsunuz?
Vous dites que Jérémy Richards n'est jamais allé à la station essence?
Çünkü özlerinden dolayı.
Pour leur véritable essence.
Büyüsel özünü çalan bir iksir içtin.
C'est une potion pour voler ton essence magique.
"Yavyum" sadece dikkat çekici bir söz değil, karakterinin özü yahu!
"Hubba, hubba" n'est pas une simple phrase, c'est toute l'essence du personnage.
Benzin döküldü.
L'essence à été répandue.
Sanki köpek Tom'un ruhu.
Comme si le chien était l'essence de Tom.
Evet, iki işte çalışıp sigorta ve benzin parasını ödedi.
Oui, et il faisait deux boulots pour payer l'essence et l'assurance.
Düşününce, benzin bitmeseydi şimdi Chicago'da yaşıyor olurduk.
Et dire que sans ce bouchon d'essence nous vivrions à Chicago maintenant
Benzin bidonunu unutmadım.
Je n'ai pas oublié le bouchon d'essence.
Yani sen de benzin bidonu hakkında hikaye uydurdun?
Donc tu as inventé une histoire à propos d'un bouchon d'essence?
Yapılacaklar listesinin özü savunmasız değil.
L'essence d'une liste de choses à faire avant la mort n'est pas la vulnérabilité.
- Benzin.
- Essence.
Kızımızın asla olamayacağı bir şey için benzin yakıyoruz.
On... on brûle de l'essence pour quelque chose qu'elle n'aura jamais.
Benzin gibi çıktım.
Qui est accélérant comme de l'essence.
Benzin, göğüs kemiğine, bütan.
- De l'essence, du sternum, du butane.
GCMS karton üzerine benzin izleri saptandı.
Le GCMS a révélé des traces d'essence sur le carton.
Bir mum aldı, sizin dükkandan karton bir hurda, Bazı benzin, bu doused ve ateşe kulüp ayarlayın.
Vous avez pris une bougie, un carton de votre atelier, vous l'avez aspergé de l'essence, et provoqué l'incendie du club.
Dükkanın zeminden Belki karton gaz vardı.
Peut-être qu'il y avait de l'essence sur le carton du sol du magasin.
Bu benzin?
Essence?
Biraz benzin...
Un peu d'essence... fa!
- Benzincide tanışmışlar galiba.
Il l'aurait rencontrée à une station-essence.
Tanrım, bu ceket benzin gibi kokuyor.
Oh mon Dieu, cette veste sent l'essence.
Benzin, kara barut ve sabun konteynerleri.
Des containers d'essence, de la poudre, du savon.
Evet, sayın Yargıç, bu yüzden de kaybedecek zaman yok.
Oui Votre Honneur, c'est pourquoi le temps est l'essence du problème.
İkimiz ateşle barut gibiyiz.
On est un peu comme l'essence et l'allumette.
Anne, neredeyse beni işe atacak kadar benzin vardı arabada.
Maman, j'avais à peine assez d'essence pour aller au travail.
- Pekâlâ, ne yaptıracağız? - Bilmiyorum. - Hadi birbirimize süpriz yapalım.
Oh, mon Dieu, ça a goût à citron et essence.
Peki dilini çiviletmenin sebebi ne?
Au vu des circonstances, il a capté mon essence.
Bu yüzden benzin almayı bıraktı.
C'est pourquoi il s'est arrêté prendre de l'essence.
Ne kadar fazla benzin, o kadar fazla güm.
Plus d'essence, pour un plus gros boom.
Arabada kullandığımız benzin.
De l'essence, pour faire marcher la voiture.
Burası benzinin bittiği yer!
Non. C'est ici qu'on tombe en rade d'essence!
Benzin bitti!
Plus d'essence!
Bir dakika.
Dee, pourquoi nos sandwichs puent l'essence?
Benzin parası sana kalsa?
Vous économiseriez l'essence.
Sanatın özü de, sürprizdir.
Et l'essence de l'art est la surprise.
Çok benzin yaksa da James Bond'un kullandığı araba.
Consommation d'essence terrible, mais c'est ce que conduit James Bond.
Daphne, benzin istasyonundan her geçtiğimizde, "çek bebeğim" dediğin zaman beni hiçe saydığını hissediyorum.
Daphne, quand tu dis "Fore, bébé, fore" à chaque fois que l'on passe devant une station essence, Je me sens invalidé.
Zamanın özü budur işte.
Il est l'essence du temps.
Benzinden bir ton tasarruf yapmış oluruz.
On économiserait de l'argent sur l'essence.
Daha çok benzin harcamadan önce nereye gittiğimize karar vermemiz gerekiyor.
Avant qu'on gaspille plus d'essence, on doit décider d'où on va.
Hayatın tadı.
Alors, tu sauras que tu as trouvé l'essence de la vie.
Adını "Sıkıştırılmış Kafayla Twerk" koydum.
L'essence de la vie.
Zar zor yola çıktık şimdiden yolda kaldık!
On vient juste de partir et on a déjà plus d'essence!