Gave traduction Français
307 traduction parallèle
Buradaki herkes onu besliyor.
Tout le monde le gave!
İşe burunlarını sokmasınlar diye onlara bir sürü sus payı ödemem gerekecek. Avuçlarını benim için doldurur musun?
Et tous les crevards que je gave pour qu'ils se tiennent tranquilles, pour qu'ils n'aient pas le temps de devenir curieux, c'est toi qui vas les arroser à ma place?
Anlıyorum. Sadece erkekler "patlama" yapabilir.
On gave seulement les hommes, j'ai compris.
"The flies and bugs picarnos not stop and gave us no respite."
Puces et poux à volonté Pas à dire, on est gâtés
Aşırı beslemekten öldürme.
Ne la gave pas à mort.
- Öksürüp ses çıkarmasın diye, ona her türlü hapı verdik.
On la gave de drogues pour éviter... qu'elle fasse du bruit en toussant.
Babam içkici
Mon père se gave de gin
Karımın ne düşündüğünü bilmiyorum, ama yazara göre... Çin ordusu saldırmadan önce afyonla kafayı buluyormuş. Üstleri başları dökülüyormuş, ekipmanları berbatmış, disiplin diye bir şey yokmuş.
J'ignore ce à quoi elle pensait, mais ce journaliste a dit que l'armée chinoise se gave d'opium avant de simuler une attaque, que leurs uniformes étaient nuls ainsi que leurs équipements, et qu'elle était indisciplinée.
Şapkamı verdi bana ve gösterdi bana kapıyı
# She gave me my hat And she showed me the door
Boğazlarından bir boru sokup ciğerleri patlayana kadar mısırla besliyorlar.
On cloue leurs pattes et on les gave de maïs jusqu'à ce que leur foie explose.
Bira küvetinde bir ay uyuruz. Eğer hala Shanty'nin Barı'ndaysalar kızları görürüz. İşte bu bana uyar!
On dort un mois, on se gave de bière, on ira voir si les filles sont toujours au Shany's bar.
Bir yıI sonra kendini tanıyamayacaksın. Kulaklarından yemek fışkırıyor olacak.
Dans un an, tu te reconnaîtras plus, tellement elle te gave.
Onu böyle zorlama.
Ne le gave pas.
Şarapçısın demek, Alsana beleş şarap!
Si tu aimes tant le vin, gave-toi.
Radyonu hemen, şimdi kapatmanı istiyorum. Beni rahatsız ediyor.
Je veux que tu éteignes ça tout de suite, oa me gave.
Beni de rahatsız ediyor ama dinlemem lazım.
Ça me gave aussi mais il faut que j'écoute.
Şu balık çorbası tıkınan.
Celle qui se gave de soupe de poisson.
Zenci erkek beni besle
Les garçons noirs, ça me gave Les garçons noirs, c'est un régal lls me remplissent le ventre
Bugün midelerini tıka basa doldursan bile yarın her şeye baştan başlarlar.
Si aujourd'hui on les gave, demain elles en redemandent.
Şimdiye kadar oldukça körpe ve lezzetli olmalı. Aylardır kendimi zorla besliyorum.
Il doit être particulièrement tendre et moelleux à présent, ça fait des mois que je me gave.
He gave me the slip.
Il m'a filé entre les doigts.
Ona yemesinin daha iyi olacağını... yoksa gidip boğazına tıkacağımı söylersin.
Il a intérêt à manger sinon je le gave de force.
Sürekli yediriyor, bütün gün!
Elle me gave comme une oie!
# Çünkü bana verdiğin arkadaşlık # # Beni daha cesur yaptı # # Nereye gidersem gideyim, daha iyi bir maaş bulamayacağım #
[because the friendship that you gave... ] [... has taught me to be brave... ] [ no matter where I go, I will never find a better prize ] [... find a better prize]
Size kabul ettirilen bütün o adetler.
On vous gave.
Babam aspirinleri patlamış mısır gibi yutuyorsa... karşılaşmaktan kaçınmalı.
Quand papa se gave d'aspirine, c'est un jour "à l'éviter".
- Zorlamıyorum!
- Je ne le gave pas.
O onların canlarını alıyor, ruhlarını alıyor... Ve bebeği kendi gibi yapıyor.
Il le gave de leurs âmes... et fait le bébé à son image.
Beyaz adam kulelerinden aşağıya inmeli ve bu melez Amerika'nın eti ve hububatıyla domuz Japonya'yı ve bütün dünyayı tıka basa yedirdiğini görmeli!
Les hommes blancs devront descendre de leurs tours pour voir que l'Amérique métissée, de sa viande et ses céréales, gave les cochons du Japon et du monde entier!
Tanıtladılar tüm gece,
- Gave proof through the night
Birazcık konuştum, hepsi bu.
Mais parler, je gave.
Ve zengin olacaksın?
- Ne le gave pas.
Bayan Musgrove sürekli oğlanlara nasıl bakacağıma dair öğüt veriyor. Onlara tatlı şeyler yediriyor ve eve hastalanıp dönüyorlar.
Mme Musgrove me donne sans cesse des conseils à propos de Charles et Walter, mais elle les gave de sucreries et ça les rend toujours malades.
Bukalemun misali, hava yiyip, umut içiyorum işte.
Je me nourris d'air et me gave de promesses.
- Tıkın da zayıfla o zaman.
- Alors gave-toi et maigris.
Ama Sam için fıstık ezmeli ve reçelli sandviç yapma.
Mais ne gave pas ton fils.
İnsan, pekâlâ kral eti yemiş bir kurdu yeme takıp, balık avlayabileceği gibi o kurtla beslenmiş balığı da yiyebilir.
Qui pêche avec un ver repu d'un roi... et mange le poisson gavé du ver...
Önemli bir işimiz var. Sense beni obur kedilere benzetiyorsun.
Ai-je l'air d'un chat gavé?
Burada, önünde uzun bir yürüyüş ve zorlu bir savaş olan... kardeşlerinin arasındaki özgür bir adam olmayı... çalışmadan semirmiş, etrafı kölelerle çevrili... Roma'nın en zengin adamı olmaya tercih ederim.
Je préfère être ici, homme libre entre frères... affrontant une longue marche et un dur combat... qu'être le plus riche citoyen de Rome... gavé de nourriture par le travail des autres... et entouré d'esclaves.
Bunu söylemenin sırası değil, biliyorum ama çok zengin bir adam tanıyorum. Bir restoran sahibi.
je sais bien que c'est pas le moment de parler de ça mais si je vous disais que je connais un client hors pair, gavé d'oseille, un restaurateur.
Son çilekli turtayı sen ye. Ben daha bir şey yiyemeyeceğim.
Finissez donc la tarte, moi, je suis gavé.
Büyük cümbüşten sonra uzanmış olmalısın. Siktir.
Tu as dû perdre connaissance... après t'être gavé!
Bolca egzersiz yaptım ve tahıl yedim, bu yüzden oradaki et çok iyidir.
L'ayant beaucoup exercée et m'étant gavé de céréales.
Üzgün olduğumu söyledim. Bunu telefi etmek istiyorum. Size yeni bir köpek almama izin verin
Vous avez tellement gavé la carte... que quand j'ai voulu m'en servir, elle a vomi.
Çünkü, sen o kredi kartını o kadar doldurmuşsun ki ben kullanmaya çalışınca, kustu.
Vous avez tellement gavé la carte... que quand j'ai voulu m'en servir, elle a vomi.
- Kabloyu tutamıyorum.
Ce câble me gave!
İçim çikolata dolu!
Je me suis gavé de chocolat!
Sana ne kadar Novocain verdi?
Il t'a gavé de novacaïne, ou quoi?
- Bir kilo şekerleme yutmuş.
- Il s'est gavé d'un kilo de guimauve.
Şarabı mideye indiriyorsun ha?
On s'est gavé de cidre?
Biliyor musunuz bir keresinde beni bir akıl hastanesine yatırdılar ve içimi ilkel ilaçlarla doldurdular? !
Ils m'ont enfermé dans un hôpital psychiatrique et m'ont gavé de leurs médicaments primitifs.