English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Français / [ I ] / Imkânsız

Imkânsız traduction Français

3,723 traduction parallèle
Beni ikna eden, Bordeux Limanı'ndan 1842 sevkiyat emriyle damgalanmış olması. Bugün o kırmızı pigmentleri bulmak imkânsız.
Les sceaux des ordres de navigation marine de 1842 provenant du port de Bordeaux ont ce pigment rouge impossible à trouver aujourd'hui.
Yani içeri gizlice bir şey sokmak imkânsız olurdu herhalde.
Cela serait presque impossible de se faufiler, comme, a -
Bu imkânsız.
C'est impossible.
- Olamaz. Tarifi gereği imkânsız.
- Ça ne peut pas l'être.
Bu, imkânsız olarak düşünebileceğim her şeyin çok daha ilerisinde.
{ \ pos ( 192,210 ) } Ça dépasse vraiment de très loin { \ pos ( 192,210 ) } tout ce que je croyais possible.
Biliyorum, bu imkânsız.
Je sais. C'est impossible.
Kaçışımız imkânsız.
Impossible de l'éviter!
Hem "Hafta Sonu Barney'deyiz" in üstüne çıkacak bir şey bulmam imkânsız.
J'en ai fini avec tous ces jeux. D'ailleurs, il n'y a pas moyen que j'arrive à trouver quelque chose qui égale "Week-end chez Barney."
Ne yazık ki parfümden tıraş sonrası losyona kadar her şeyde bulunur, bu da nerede içine çektiği olasılığını daraltmamızı neredeyse imkânsız hâle getirir.
Malheureusement on en trouve un peu partout, des parfums aux aftershaves, rendant donc impossible de déterminer d'où il l'a inhalé.
Bir kere eve girdi mi, bir daha çıkarabilmek imkânsız.
Une fois qu'elle est dans l'appartement aucun moyen de la faire sortir.
Zor mu, imkânsız mı?
Difficilement ou jamais?
Daha erken kalkmamız imkânsız.
On ne peut vraiment pas se lever plus tôt.
Ama Özgürlük Partisi'nin hükümette yer alması tamamen imkânsız mı?
Mais peut-on imaginer de vous voir entrer au gouvernement?
Gücün, teknolojinin, konforun ve fiyatın bu tür bir kombinasyonu herkes için... oldukça yeni bir şey. Hayal etmesi bile imkânsız.
C'est tellement nouveau, cette combinaison de pouvoir, technologie, confort, et prix que c'est impossible à imaginer.
Ama artık bu imkânsız.
A présent, ça n'arrivera plus.
Herhangi birisinin bunu yapması imkânsız. Senin izleme sistemine erişimin var.
Ce qui est impossible, sauf si quelqu'un... avait accès au système de surveillance, ce que vous avez.
Hayır, bu dediğin imkânsız bir şey.
Non. Ça c'est... je veux dire, c'est impossible.
- Bu imkânsız.
- C'est impossible.
O canavarın 10 yaşında olması imkânsız. En az 12 vardı.
Cet animal a au moins douze ans.
Gözden kaçırman imkânsız.
Tu ne peux pas le louper.
- Anlaşıldı. - Bu adamı bulmak imkânsız.
C'est impossible de trouver le gars.
Silas'ın aynı anda herkesin aynı şeyi görmesini sağlaması imkânsız.
Pas moyen que Silas puisse faire voir la même chose à tout le monde à la fois.
Peki Özgürlük Partisi'nin hükümette yer alması tamamen imkânsız mı?
Mais peut-on s'imaginer vous voir entrer au gouvernement?
Bu... Kimin kazandığını söylemek gerçekten imkânsız. Biz yükseldik, yani...
On ne peut pas encore dire qui a gagné, mais on a progressé.
Ne? Bu imkânsız!
C'est impossible!
"Mesajlarımı alaycıymış gibi gelmeden okumanın... " neredeyse imkânsız olduğunu biliyorum ama...
" Je sais que c'est pratiquement impossible de lire mes SMS sans qu'ils paraissent sarcastiques, mais...
Ama bu imkânsız!
Mais c'est impossible!
Buna karışmış olmanın imkânsız olduğunu biliyoruz.
Nous savons que tu n'es pas impliqué.
Ne yazık ki dünyadaki en büyük zekâya sahip olmak imkânsızı başarmanı her zaman sağlamıyor.
Malheureusement, la plus grande intelligence au monde ne peut pas toujours réussir l'impossible.
O dediğin imkânsız.
Impossible.
Bu imkânsız. Uçuşun her şeyini biliyorum, içinden dışına.
J'ai la liste des voyageurs.
Hayır, bu imkânsız.
Non, c'est impossible.
Ancak bazen hedefiniz bunu imkânsız kılar.
Mais parfois le sujet rend cela impossible.
Ona o kadar kötü davrandım ki yaptıklarımın beni bir daha sevmesini imkânsız hâle getirmesinden korkuyorum.
Je l'ai si mal traité, j'ai peur que ce que j'ai fait rende son amour pour moi impossible.
Cenazeden bu yana, konuşması imkânsız hâle geldin ve senin için endişeleniyorum.
Depuis l'enterrement, tu as été injoignable, et je me suis inquiétée pour toi.
Beynim çok hızlı çalışmaya başladı. Bu da uykuyu imkânsız hale getiriyordu.
Mon esprit a commencé à aller à cent à l'heure, rendant tout sommeil impossible.
Bu imkânsız.
- C'est impossible.
Gördüğüm, duyduğum ve dokunduğum her şeyin imkânsız olduğunu öğrendiğime sevindim. Çünkü o zaman bu olanların gerçek olmadığı anlamına geliyor.
Content que tout ce que je vois, entends et touche soit impossible, car ça veut dire que ça ne se produit pas réellement.
Bu kadar arkadaş edinmiş olması imkânsız.
Elle n'a pas pu se faire beaucoup d'amis.
-... imkânsız bir şey.
- Sauf si vous portez une cravate.
Bugüne kadarki davranışlarından, bu imkânsız görünüyordu.
Ca semble être impossible jusqu'ici.
- Hayır, bulması imkânsız.
- Non, c'est impossible.
İmkânsız bir şeye ne kadar emin olabilirsen o kadar eminim.
Aussi sure qu'on peut l'être de quelque chose d'impossible.
İmkânsız.
C'est impossible.
İmkânsız mı sence?
- Vous pensez que c'est impossible?
İmkânsız.
Pas possible.
Ama bu imkânsız.
Mais c'est impossible.
Bu imkânsız.
Ce n'est pas possible.
İmkânsız çünkü!
De toute façon, on ne peut pas gagner!
Bu imkânsız.
- Impossible.
İmkânsız olan bir şey az önce gerçekleşti.
L'impossible s'est produit.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]