Itibar traduction Français
2,881 traduction parallèle
Eğer bir yabancıya annenin bir terörist ile yattığını söylersen ve bu yabancı bu bilgiyi paylaşmaya karar verirse sence ailenin itibarına ne olurdu?
Si tu dis à un étranger que ta mère couchait avec un terroriste et que cet étranger décidait de révéler l'information, qu'adviendrait-il de notre réputation?
Sizin itibarınıza sahip olan biri elini taşın altına koymaz tabii ki. - Dr. Grace?
Bien sûr... un homme de votre statut ne sait que le fond des choses.
Onlarda senin itibarını paramparça etsin.
Pour qu'ils puissent juste... réduire petit à petit votre dignité?
Sonra ben de onun itibarına saldırdım çünkü sen benim gözümün içine bakıp kaportanın sağlam olduğunu söyledin.
Et ensuite j'ai détruit sa réputation, juste parce que vous m'avez regardé droit dans les yeux et m'avez dit que votre capot était solide comme un rock
Bir değeri olacaksa senin itibarını asla riske atmak istemedim ve o not da benim masama hiç gelmedi.
Pour ce que ça vaut, je n'ai jamais voulu mettre ta réputation en jeu, et ce memo n'est jamais passé par mon bureau.
Bir adamın itibarının söz konusu olduğunu biliyorsun ve şimdi sana şaka yapmıyorum.
Tu sais, la réputation d'un homme est en jeu, et je ne plaisante pas avec toi maintenant.
Gördüğünüz gibi güvenlik konusundaki ihmalkarlığınız bunu basit bir kiracı davasından suç davasına dönüştürür bu tamiratlar dün itibarı ile yapılmadığı için de bunu severek bölge savcısına götürürüm.
Voyez, vous n'avez pas fait attention à la sécurité de vos frais venant d'une dispute d'une action criminelle, un fait que je vais mettre devant le procureur du district à moins que les réparations soient faite hier.
Sevdiğim balenin itibarını lekeledin.
Vous avez apporté la honte sur mon ballet adoré
Bir adamın itibarını korumaya çalıştığım için affedin beni.
Pardonnez moi d'essayer de préserver la dignité d'un homme.
Karşılığında ne gerekirse gereksin o bayrağı bulmak itibarını yerine getirmede hayli işine yarar.
Trouver ce drapeau, quelques soient les moyens, mettra beaucoup de temps à restaurer votre réputation.
- Ağının gizliliği itibarımı mahvetti.
La sécurité de votre réseau a ruiné ma réputation.
Nate'in ölümüne dair kapsamlı bir soruşturma pek çok insanın itibarını zedelerdi.
Une enquête complète sur la mort de Nate embarrasserait beaucoup de gens.
Bekle, ne oluyor? Şimdi seni sahta bir şekilde öpeceğim. Bu bardan çıktığında itibarın ile çıkacaksın.
Je vais t'embrasser pour de faux tout de suite, ainsi tu vas quitter ce bar avec un peu de dignité.
- Hayatta olmaz. - Bu oyunu öğreteceksin ve yayınladığımızda itibarı yarı yarıya bölüşeceğiz.
Tu m'apprends à investiguer, et quand on publie, on divise le crédit 50 / 50.
Bunun bazı sonuçları olmalı,... ben burada itibar kaybedersem siz de kaybedersiniz.
Je dois assumer les conséquences, ou je ne serais plus respecté, et vous non plus.
İtibarımı ya da gazetemin itibarını T.J.'nin etrafındaki spekülasyonları temizlemek için kullanamam. Ben...
J'utiliserai pas ma réputation ou celle de mon journal pour étouffer le cas de T.J.
Ve sonra basına detayları sızdıracağız, ki böylece itibarını yenileyebilir ve otobüs turunu bitirmek için
puis on fournira les détails à la presse ce qui redorera ta réputation et qui nous laissera assez de temps
En azından senin on yılı aşkın süredir var olan itibarına ithafen.
et c'est tout à ton honneur que pendant dix ans elles tinrent.
İkinci sınıfa giden bir hukuk öğrencisi bile onun itibarını sarsabilir.
Ce que tout étudiant en seconde année de droit pourrait affirmer.
Buranın itibarı kötü.
Cet endroit est tristement célèbre.
Niye itibarı ve güvenilirliği ile ilgili konuşmuyoruz?
Pourquoi pas de sa crédibilité ou de son sérieux?
CIA genelde itibarını korumak için askerlerini gönderir.
La CIA envoie toujours une équipe de forces spéciales pour vérifier l'efficacité.
Senin itibarını koruyorum.
Je protège ta réputation.
Biz sadece itibarımızı korumak zorundaydık. Kesinlikle.
Eh bien, nous avons dû équilibrer la justice avec l'auto-préservation.
Onun itibarını mahvettim çünkü sen gözümün içine bakıp kaportanın kaya gibi sağlam olduğunu söyledin.
J'ai détruit sa réputation juste parce que tu m'a regardé dans les yeux et m'a dit que tes capots étaient solides comme le roc.
Bu itibarını artırmaz, Harold.
Ca n'arrange pas vraiment votre réputation de rue, Harold.
Harvey'in tenise hiç itibarı yok.
Harvey n'apprécie même pas le jeu.
O zaman Myra'ya itibarını vererek şirketimin saygınlığını lekelemeyeceğimi de biliyorsun.
Bien, alors tu sais aussi que je ne vais pas entacher le réputation de ma compagnie en donnant à Maya du mérite.
Ona itibarını vermenizi istemiyorum.
Je ne vous demande pas de lui donner du mérite.
Şirketin itibarını sarsmak istemedi.
Je ne voulais pas donner une mauvaise réputation à la société.
Ne yaptığını herkese söylersek bizim itibarımıza bir şey olmaz, seninkine olur.
Quand on dira à tout le monde, ce que tu voulais faire, notre réputation restera intacte, la tienne non.
Şirketin itibarını ve çalışan herkesin kariyerlerini tehlikeye attım.
J'ai risqué la réputation de la société et la carrière de chacun avec.
O halde iyi bir itibar bırakmak için tek yapmam gereken sınır dışı edilmekten bahsetmemek olacak.
c'est tout ce que j'ai à faire avoir du bon crédit pour ne pas être déporté?
İnanıyorum ki insanlar kasten, amaçlarına uygun şekilde ve neşeyle birinin itibarını lekelemek için Amerikan halkına yalan söyleyebiliyor. Sabıkalı bir seks suçlusu gibi yasalar gereğince ömür boyu taşıyacakları bir etiketleri oluyor.
Toute personne mentant délibérément et allègrement aux citoyens dans le but de ternir une réputation devrait, comme un délinquant sexuel, être contraint par la loi de le signaler jusqu'à la fin de ses jours.
Sen itibarını geri istiyorsun.
Vous voulez retrouver votre réputation.
Müşterimize, itibarını tekrar sağlamalıyız.
On fait en sorte que notre client retrouve sa réputation.
Öğrencilerim ve itibarım geri döndü.
Je retrouve mes étudiants, ainsi que ma réputation
Bir şey demedim ama neden öyle sandığını anlayabiliyorum. Bende doğuştan gelen bir sokak itibarı var.
Je n'ai rien dit mais je crois savoir comment il en est arrivé là.
Dedektif. Bölge piskoposumuz Benjamin Onderdonk'a oldukça itibar edilir ; fakat hareketlerine dair çeşitli söylentiler mevcut.
Détective, notre évêque Benjamin Onderdonk, est tenu en haute estime, mais il y a eu des rumeurs sur son comportement.
Şayet Helmut Torben içeriden bilgi sızdırmada yer aldıysa,... o zaman Naomi Walling'in itibarını düşürmek için direk hamle yapmıştır.
Si Helmut Torben était impliqué dans le délit d'initié, alors il avait un motif évident de discréditer Naomi Walling.
Naomi Walling'in itibarını düşürmek için.
Pour discréditer Naomi Walling.
Bir itibarım var, Bay Specter.
J'ai une réputation, Mr. Specter.
Mahkemeye davayı kazanmak için çıkarım itibarını korumak için değil.
Ecoutez, j'ai été jusqu'au procès pour gagner votre affaire, pas pour protéger votre réputation.
Korkarım, itibarımı bu kadar kolay satın alamayacaksın.
J'ai peur que ma bonne volonté ne puisse pas être achetée aussi facilement.
Tokmağı kaybedince, uğruna savaştığım şeyin para olacağını itibar olacağını sanıyordum.
Tu sais, en perdant le marteau, je pensais que la merde pour laquelle je serais en manque ça serait l'agent, le poids.
İtibarımı zedeler diyemem.
Ca ne ruinera pas exactement ma réputation.
Benim de bir itibarım var, tamam mı?
J'ai une réputation, très bien?
İtibarımı geri verebilir misiniz? Kariyerimi?
Pouvez-vous me rendre ma réputation, ma carrière?
İtibarımı zedeler diye de onunla savaşamadım.
Et pour s'assurer que je ne puisse pas me défendre, Il a ruiné ma réputation.
İtibarımı da tehlikeye atmak istemedim.
Je ne voulais pas mettre ma réputation en danger.
Maris bunu daha uzun bir sezonda yaptı onun için kimse itibar etmedi.
Maris l'a fait lors d'une saison plus longue