English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Français / [ K ] / Kalmış

Kalmış traduction Français

13,331 traduction parallèle
Bedenin burada ama aklın hâlâ orada kalmış.
Ton corps est ici, mais ton esprit est toujours là-bas.
Len ve Melanie ile Big Bear'dalar *, muhtemelen susuz kalmış ve kenelerle kaplanmışlardır, ama hey, yani, ben herkesle ilgilenemem.
Ils sont au lac Big Bear avec Len et Melanie, probablement déshydratés et couverts de tiques, mais bon, je veux dire, je ne peux pas... je ne peux pas prendre soin de tout le monde.
Efendim, şuradaki çocuk annesinin hiddetine maruz kalmış gibi görünüyordu geldiğimizde.
Ma dame, le garçon là-bas, semble avoir rendu sa mère furieuse quand nous sommes arrivés.
Kestirirken uyuya kalmışım.
Ça devenait une petite laine.
Bilirsin, gizli kalmış yerleri karıştırmayı severim.
me glisser dans les failles.
Sana kalmış.
C'est à toi de voir.
Tercih size kalmış.
Le choix vous appartient.
Gerisi ne yapabileceğimize kalmış.
Pour le reste, on pourrait gérer au moment venu.
- YTÖE çaresiz kalmış gibi.
Il semble que l'ATCU devienne désespéré.
Normallik istiyor ama kenarlarda sıkışıp kalmış. Nasıl dahil olacağını bilmiyor.
Vouloir la normalité, mais coincée dans les marges, ne sachant pas comment participer.
Özrün kabul edildi, fakat bu senin Matematik öğretmenine kalmış canım.
Excuses acceptées, mais cela dépendra de ton professeur, mon amour
Yani, ne kadar burada kalacağın tamamen sana kalmış.
Alors le temps que vous restez là ne dépend que de vous.
Susuz kalmış. Ona başka bir serum daha takıyorum.
Je le mets sous une autre perfusion de liquide.
Diğerleri saplanıp kalmış ve hiç unutmuyorlar.
D'autres sont coincés et ils ne pourront jamais la dépasser.
- DNA'larından onlara miras kalmış.
- ça a été hérité dans leur ADN.
Belki... Belki birileri sana kenarda kalmış işleri verir ama söz veremem
Peut-être... qu'on vous confiera du travail en sous-main.
Chandler bu evi birkaç ay önce almış ve müstakbel eşi gelmeden evvel tadilat için yatak odasında kalmış.
Chandler a acheté cette maison il y a deux mois et a campé dans sa chambre, tout en rénovant en attendant que sa future femme arrive.
Sana kalmış.
À vous de décider.
Nemli orman toprağında uzandığın manzara aklımdan çıkmıyor. Ağzın acıdan açık kalmış, bacakların doğum için genişçe açılmış halde ve gözlerin de yaşadığım sonsuz gece gibi kapkaraydı.
Je n'ai jamais oublié la vue de vous, étendue dans la forêt... la bouche tordue par la douleur, les jambes écartées pour l'accouchement, et vos yeux, aussi noirs que la nuit où je suis né.
Yok ediciler fazla geride kalmış olamaz.
Les radiés ne sont pas loin derrière.
Feribotta başka yolcu kalmış mı diye kontrol edebilir misiniz?
Pouvez-vous vérifier s'il y a toujours des passagers sur le ferry?
Kurban sizin de otelde olduğunuz geceden beri bodrumdaki garaj çıkışında saklı kalmış.
La victime était allongée cachée dans le sous-sol à la sortie du garage, depuis cette nuit où vous étiez là.
40 sene evli kaldılar, sır kalmış olamaz.
Ils ont été mariés plus de 40 ans. Après, vous n'avez plus de secrets.
Kurban sizin de otelde olduğunuz geceden beri bodrumda saklı kalmış.
La victime était cachée dans le sous-sol, depuis la nuit où vous étiez là.
Boyun arka taraftan şiddetli bir travmaya maruz kalmış. Sırt yönünden kırılmış olabilir.
Les cervicales ont subi un traumatisme violent dans la direction dorsale avec une probable fracture.
Babasından niras olarak denizcilik işi yapan bir şirket kalmış.
Il a bien hérité de la compagnie maritime de son père.
Ancak restore eden kişi bütün gece orada kalmış ve kız da dönmemiş.
Mais le restaurateur a été là toute la nuit et elle n'a pas refait surface.
Hayatı için kavga etmek zorunda kalmış.
Elle a dû lutter pour sa vie.
Yıkanmadıysan tırnaklarında adamın DNA'sı kalmış olabilir.
C'est bien, si tu ne t'es pas douchée. Il peut y avoir des restes d'ADN.
Birşeyler kalmış olduğunu mu düşünüyorsun?
Tu crois qu'il restera quelque chose?
2 milyon mu ödeyeceksin yoksa 30 milyon mu orası sana kalmış.
Ça dépend de vous ça peut être 2 million ou 30 millions.
Affedersin şuranda bir şey kalmış tam gözünün kenarında.
Excusez-moi, Vous avez quelque chose... ici... au coin des yeux.
Önümüzdeki bir saat içinde sizi gücün koridorlarına, kapalı kapıların ardına ve hatta çarşafların arasına götüreceğiz. Olivia Pope'un bazen ürpertici bazen kirli ama daima gizli kalmış dünyasına gireceğiz.
Au cours de la prochaine heure, nous allons vous emmener dans les couloirs du pouvoir, derrière les portes closes, et, oui même entre les draps, pour découvrir le monde parfois passionnant, parfois sordide, toujours mystérieux d'Olivia Pope.
Şu arkadaş Kurt. 5 sene Folsom'da kalmış.
Oh, lui, c'est Kurt. Il a tiré cinq ans à Folsom.
Eğer hayatının çoğunda, bir kumar bağımlısıyla evli kalmış olsaydın bu küçük selofan parçasının, yepyeni bir kart destesinin ambalajı olduğunu bilirdin.
Si vous aviez été marié à un accro au jeu une grande partie de votre vie, vous sauriez que ce petit morceau de cellophane est l'emballage d'un jeu de cartes tout neuf.
Biyolojik annem bir yıllığına ilçe hapishanesinde kalmıştı, bana demişti ki hemen her şeyi yaparmış...
Ma mère biologique a passé un an en prison, et elle m'a dit qu'elle était presque prête à tout...
Bana geldiğiniz için teşekkür ederim, çünkü bugün biraz mahsur kalmış durumdayım.
Merci d'être venu me voir, car je... je suis coincé ici aujourd'hui.
Ortada kalmış.
Elle s'est retrouvée prise en plein milieu.
Ama başka yaralanmalara da maruz kalmış.
Mais il a subi d'autres blessures.
50 yaşındayım artık ve gözünde hala 25 yıl öncesinde kalmış o güvenmediğin adamım.
J'ai 50 ans, bon sang, et je suis toujours le même type, pas digne de confiance d'il y a 25 ans.
Gerçekten çok güçlü bir obje, en azından ağaçta sıkışıp kalmış bir büyücü için.
C'est un objet puissant, pour un sorcier coincé dans un arbre.
Ölüyor muymuş? Birkaç ayı kalmış.
Elle est mourante?
Mikaelson ailesinin yörüngesine girmiş ama bir şekilde hikayeyi anlatacak kadar... hayatta kalmış üç kişi, her birimiz yara konusunda nasibimizi almışız.
Trois âmes coincées dans l'orbite de la famille Mikaelson et pourtant, qui ont réussi à survivre pour raconter l'histoire, bien que nous ayons tous eu notre part de cicatrices.
İki gün sonra dedem şehit düşmüş ama bu yüzük nesiller boyu ailemde kalmış.
Il est mort deux jours après, mais cette bague est dans ma famille depuis ça.
Yarım kalmış gibiydi.
Incomplet.
İçinde hala benliğin kalmış olmalı.
- Réveille toi! Il doit bien y avoir une personne là dedans!
- Size kalmış bir şey tabii.
Et bien, c'est à vous de voir, bien sûr.
Başına buyruk birine, kuralcı bir çaylağa ve emekliliğine bir hafta kalmış bir gazi lazım.
Il vous faut un franc-tireur, un bleu qui suit le règlement et un vétéran grincheux à une semaine de la retraite.
Robert, Pasifik'te gemileri baktıktan sonra bir adada mahsur kalmış ve bu gemi kazasında trajik bir şekilde oğlu Oliver'ın ölümüne şahit olmuş.
Robert s'est retrouvé sur une île quand son bateau a sombré dans le Pacifique, un accident qui a conduit à la mort de son fils, Oliver.
Cumartesi orada en son kim kalmış sabahın erken saatlerinde bir şey gören olmuş mu öğrenmek istiyorum.
Je cherche quelqu'un qui était la samedi dernier et aux premières heurs qui ait vu quelque chose.
- Jane uyuşturulup geri kalan dövmeler yapılmadan önce bir dövmesi varsa onun üzerini kapatmak zorunda kalmış olabilirler.
- Si Jane avait un tatouage avant que notre suspect l'ait droguée puis tatoué le reste du corps, ils devaient le masquer.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]