Lıp traduction Français
47,120 traduction parallèle
Hayır, çünkü kontrolümü kaybettim, Emme, o berbat sınıfta tıkılıp kaldı.
Non, parce que j'ai perdu mon sang froid, Emme est coincée dans la classe pourrie.
Yerden 30 metre yukarıda asılıp kalmış bir örümcek maymunu.
Hanging 100 pieds au-dessus du sol, un singe araignée.
Her biri milyonlarca mikroskobik spor salgılar ve bu sporlar da görünmeksizin dağılıp gider.
Chaque libère des millions de spores microscopiques que la dérive invisiblement loin.
Arkamızda sürekli ağaçlar yıkılıp duruyor.
Et il y a eu arbre tomber tout autour derrière nous.
Bir hayvan kızılötesi ışını tetiklediğinde kameralar otomatik olarak açılıp kaydetmeye başlayacak.
Lorsqu'un animal déclenche un faisceau infrarouge, les caméras et allume automatiquement commencer l'enregistrement.
Kırmızı kalbi çalıp kaçıyor.
Et il fait avec le cœur de l'écarlate.
Öbür dairedeki her bir şeyi alıp buraya koyalım.
Allons chercher tout ce qu'il y a dans l'autre appartement et mettons-les ici.
Orada çalışsın istemediğimden babasının tazminatını alıp şehirde iş kurduğunda ona bir şey söylemesem de başarılı olsun da buraya bir daha hiç dönmesin diye dua ettim.
Je détestais ça aussi. Mets-le bien. Lorsqu'il a voulu ouvrir un magasin avec l'indemnité de son père, je l'ai soutenu, et encouragé.
Şef, işçiler yerlerinden ayrılıp kaçıyor!
Monsieur! Les ingénieurs ont arrêté la restauration et ont quitté le site.
Tılsımı alıp bu işi bitirebilirim.
Je pourrais prendre l'amulette.
Biraz şansın varsa takılıp düşer.
Avec de la chance, il tombera dans le vide.
Onunla ben konuşurum, kürsüde yaptığın hatayı affedecektir. Muhtemelen savunma avukatını odasına çağırıp fırça atar.
Laissez-moi faire, il pardonnera votre erreur à la barre, appellera l'avocat et lui remontera les bretelles.
Onlarla anlaşma yapıp, diğer tabloları alan adamın adını vermiş.
Il a passé un accord et donné le nom de l'acheteur.
Ya da... Bunu Nicky'e karşı kullanıp, Stan'i ele vermesini sağlarız.
Ou... on l'utilise pour faire plonger Nicky et on le force à dénoncer Stan.
Sandığım gibi aklımdan çıkıp gitmiyor.
Je ne l'ai pas oublié comme je l'aurais souhaité.
Kardeşi 1994 yılında kayıp ilanı vermiş.
Son frère l'a déclarée disparue en 1994.
Bu karanlık, karmaşık sularda neredeyse tamamen körleşmişlerdir. Bu yüzden yavaş hareket eder sonarlarını dikkatle kullanıp orman zeminini tarayarak balık ararlar.
Dans ces eaux noires enchevêtrées, ils sont devenus presque totalement aveugle, de sorte qu'ils se déplacent lentement, soigneusement à l'aide de leur sonar pour balayer le sol de la forêt pour les poissons.
Bu taklaböceği için parlak bir ışık tek bir anlama gelir dişi bir taklaböceği. Yanıp sönerek karşılık verir.
Pour ce taupin, une lumière brillante signifie une seule chose... un clic coléoptère femelle, donc il clignote en réponse.
Yalnızca burada, kum tanelerinin kusursuzca kuru ve parlak olduğu yerde yaşar ve bu sayede neredeyse su gibi akıp gider.
Il vit seulement ici, où les grains de sable sont si parfaitement sec et poli, qu'ils coulent presque comme de l'eau.
GTÖ, Madagaskar'daki ekinleri kırıp geçiren salgınları yok etme görevi için burada ve çekirgelerin yerini bilen biri varsa o da yerel uzman Hasibelo.
La FAO sont sur une mission pour éradiquer les fléaux décimant les cultures à travers Madagascar, et si quelqu'un sait où les criquets sont, il est l'expert local, Hasibelo.
Termitler, birçok otçulun yapamadığını başarır. Ölü çimeni parçalayıp içlerindeki besinleri alırlar.
Termites réussissent à faire ce que la plupart des mangeurs d'herbe ne peut pas - briser l'herbe morte et extraire les nutriments.
Burası, başka canlıları da düşünerek tasarlayıp inşa ettiğimiz yeni bir şehir dünyası.
Ceci est un nouveau monde urbain que nous avons conçu et construit avec d'autres à l'esprit.
Robby anonimliği garantiye almak için bütün hediyelerinizi ambalajlayıp etiketleyecek.
Robby va emballer et étiqueter tous vos cadeaux pour assurer l'anonymat.
Jesse James'in nasıl yaşayıp öldüğü hakkındaki hikayeyi okumuş muydunuz?
Vous avez lu l'histoire de Jesse James, comment il a vécu, comment il est mort.
Arnold'ın ihanetine karşı beni uyaran oydu. Buna rağmen aşağılık herif yine de parmaklarımızın arasından kayıp gitti.
C'est lui qui m'a prévenu de la trahison d'Arnold, bien que ce bâtard nous ait encore filé entre les doigts.
Kusura bakma ama bence tarih arkana yaslanıp insanların acı çekmesine izin vermek için bahane değil.
Désolé, je ne pense pas que "l'histoire" soit une excuse pour rester assis et laisser les gens souffrir.
Roma Kolezyumu, yüzyılı aşkın süredir Romalı gladyatörlerin savaşıp kazandığı insanlık tarihinin en zorlu ve en kanlı oyunlarına ev sahipliği yaptı.
Durant plus d'un siècle, le Colisée de Rome fut le théâtre des Jeux les plus cruels et les plus sanglants de l'histoire mettant en scène les gladiateurs romains.
Savaşta düşmanların gözüne bakıp sana silahla saldıracaktır.
L'ennemi te regardera dans les yeux avant de frapper.
Bu, kayıp tahılın nerede olduğuna bağlı.
Tout dépend du lieu où se trouve le blé qui a disparu.
Oradan canlı çıkıp çıkamayacağını bilmeden.
Commode entrera dans l'arène le lendemain matin... sans savoir s'il en ressortira vivant.
Savaş meydanına adım atıp, gladyatör olarak kendimi kanıtlamaktan ilk söz ettiğimde delirmiş olduğumu sanmıştınız.
Quand j'ai exprimé mon souhait d'entrer dans l'arène et de combattre comme un gladiateur, beaucoup ont pensé que j'étais devenu fou.
Onlar savaş meydanına adım atıp onurlarıyla savaşmışlardı.
Des hommes qui sont entrés dans l'arène pour se battre avec honneur.
Bağlayıp, kütüğe mi koyalım? Hayır.
L'attacher, la mettre au pilori?
Odak grupları için yapılan iki taraflı aynalı odalardan birine kapatıp ona göz kulak olabiliriz.
On devrait l'attacher. On peut l'enfermer dans la salle avec le miroir sans tain, et garder un œil sur elle.
Filmin başında ölüyor ve iki genç çalışanı onu hazırlayıp, tüm hafta sonu hayattaymış gibi gösteriyorlar.
Elle meurt au tout début du film, puis ses deux jeunes employés l'ont fait tenir droite prétendant qu'elle était en vie tout le week-end.
Kocaman bir pilav pişirme makinesi var. Onu kullanıp suyu pişirerek elektrik üretiyorlarmış.
Il a dit que l'autocuiseur géant fait bouillir de l'eau et fabrique de l'électricité.
Genel merkezden arayıp seni oraya transfer etmem söylendi.
Oui, le siège vient d'annoncer votre transfert à l'instant.
Fakat 2 ayda çalışmaları tamamlayıp yeniden makineyi çalıştırmamız istendi.
Mais le processus a été bouclé en deux mois, et l'usine était en marche!
Şimdi olan oldu. En başından beri bir şey olmamış gibi davranıp herkesi kandırmaya çalıştılar.
Quand l'accident est enfin arrivé, ils ont voulu le cacher et laisser les gens mourir.
Başka bir kapıyı açtılar, sonra iki tanesi yukarı katta çıkıp asansörü devre dışı bıraktı.
Ils ont ouvert une autre porte et deux d'entre eux sont montés à l'étage pour désactiver l'ascenseur.
Yani bu adam pırıl pırıl.
Ce type? Il est privilégié.
D.B.'nin kılığı cırt cırtlarla bağlanmış böylece soygundan sonra kılığını hemen atıp diğerlerini bilmeden yem yapabilir.
D.B. porte du Velcro. Il peut donc vite se changer après le braquage en laissant les autres faire diversion.
Arayıp ihbar etmekle kalmadı aynı zamanda plakayı da verdi yani noktaları birleştirmeleri, adamın peşine düşmeleri ve hata yapmasını beklemeleri çok sürmedi.
Il l'a signalé et a en plus transmis son numéro de plaque. Ils ont vite raccroché les wagons et sont partis sur ses traces. Ils ont attendu le bon moment.
Ama bunları sıralayıp en iyi olanı seçmeden önce benimki sonuçlandırılmalı.
Mais l'un des miens doit se conclure avant de les classer et d'élire le meilleur.
Ajan Ben-çük'ün eğlencemizi bozmasına izin mi vereceğiz?
On ne va pas laisser l'agent P'tite Bite nous gâcher la vie!
Gizli dosyalara ulaşmak için yetkisi olmayan kodları kullandı. Açığa alınınca da İzlanda'ya kaçıp araştırma tesislerimizden birine zorla girerek, ortalığı karıştırdı.
Il s'est servi de codes secrets pour avoir des dossiers confidentiels, il a été suspendu, il a fui le pays pour aller en Islande où il a terrorisé l'un de nos centres de recherche.
Dengeyi koruyamazsan Bular gibi kötü Troller gelip ortalığı kasıp kavuracak.
Si tu ne maintiens pas l'équilibre, des trolls maléfiques comme Bular viendront semer le chaos.
Cesaretin korkunun öncüsü olduğunu korku içindeyken çabalayıp galip gelmenin asıl kahramanlık olduğunu asla unutma.
N'oublie jamais que la peur est le signe avant-coureur de la bravoure. Se battre et triompher au mépris de la peur, c'est ce qui fait l'étoffe des héros.
"... korku içindeyken çabalayıp galip gelmenin asıl kahramanlık olduğunu asla unutma.
Se battre et triompher au mépris de la peur, c'est ce qui fait l'étoffe des héros.
Sonra köprüyü yıkıp paramparça ettik.
Puis nous l'avons démonté, pierre par pierre.
Uyanıp senin cesedini bulduğunda hatırlamayacak olması çok kötü.
Dommage : elle l'aura oublié en se réveillant devant ton cadavre.