Markus traduction Français
305 traduction parallèle
Markus'u bilirsin, yeni emekli oldu.
Markus, il vient de prendre sa retraite.
İyi günler, Bay Markus.
Bonjour, monsieur Markus.
Evet Bay Markus, yine.
Oui, monsieur Markus, déjà.
Bay Markus, küçük Oskar sizde yarım saatliğine kalabilir mi?
M. Markus, est-ce que je pourrais vous laisser mon Oscar pour une demi-heure? J'ai quelques courses à faire.
Ya da, beni onurlandıracaksanız, benim yani daha yeni vaftiz edilmiş olan Sigismund Markus'un üzerine oynayın.
Ou, si vous voulez me faire l'immense honneur, venez avec moi! Avec Sigismund Markus. Je viens de me faire baptiser.
Hayır, Markus. Lütfen!
Non, Markus, je vous en prie.
Tıpkı senin gibi vaftiz edilmiş olan Markus'a ne yaptıklarını görüyor musun?
Tu vois ce qu'ils font à Markus? Lui qui est baptisé comme eux.
Bir zamanlar bir oyuncak tüccarı vardı Adı Sigismund Markus'tu ve kırmızı-beyaz vernikli teneke trampetler satardı.
Il était une fois un marchand de jouets qui s'appelait Sigismund Markus. Il vendait des tambours rouges et blancs vernis.
Bir zamanlar adı Markus olan bir oyuncak tüccarı vardı ve dünyadaki tüm oyuncakları yanında götürdü.
Il était une fois un marchand de jouets qui s'appelait Markus et qui emporta avec lui tous les jouets de ce monde.
Verdiğim rahatsızlıktan dolayı özür dilerim.
Pardon... Je m'appelle Markus.
Marcus, bunu Rudy ile paylaş.
Markus, partage ça avec Rudy.
- Ve bu Markus.
Et c'est Markus.
Markus, gidemez miyiz artık?
- On s'en va? - Plus léger aussi.
- Markus'un peşinde olduğunu biliyordum!
Je savais que tu visais Markus!
Geçekten Markus'la olduğunu sandım.
Mais j'ai vraiment cru que c'était Markus.
Markus, kendini kontrol et...
Markus! Markus, calme-toi.
- Markus, sadece konuşuyorduk.
- On parlait, c'est tout.
Kes şunu... Markus...
Arrête, Markus.
- Ben elektronikteyim o araçlar bölümünde.
Non, je fais électricité, Markus fait mécanique.
Eğer Markus olmasaydı...
Si j'étais pas avec Markus...
Markus gibi sert erkek havalarında değil.
Il fait pas le macho, comme Markus, tout le temps.
- Markus ona senin bir sürü erkekle olduğunu mu söylemiş?
- Markus lui a dit ça? - Oui.
- Markus bize cep telefonunu gösteriyor.
Markus nous montre comment marche son portable.
- Alo, ben Markus. - Johan'la konuşabilir miyim?
Ici Markus.
- Anlaşma nasıl gidiyor Markus?
Que donne le compte Ransom?
Markus.
Markus.
David oyunu, Markus orkestrayı yönetirdi.
David mettait en scène et Markus dirigeait l'orchestre.
David ve Markus'un iyi arkadaş olduklarına gerçekten inanıyordum.
Je crois que David et Markus étaient de vrais amis.
Markus evde yok, ama yine de...
Markus n'est pas là, mais...
Markus her an gelebilirdi.
Si Markus rentrait, on n'aurait pas eu à rougir.
Markus Boston, Detroit ve Los Angeles'a tura gidiyordu. Nine Isabelle'le kaldı.
Markus partait en tournée aux Etats-Unis et ma mère gardait Isabelle.
- Hayır, Markus'u hiç görmedim.
Jamais.
Markus'u nasıl tanımlayabilirim?
Comment pourrais-je te décrire Markus? Il est...
Ama sadece Markus profesyonel müzisyen oldu.
Mais seul Markus a fait une carrière musicale.
Tam Markus'un çocuğu.
Elle est vraiment son enfant à lui.
Mükemmel... Markus Los Angeles'a gidiyor.
Markus sera à Los Angeles et Isabelle chez ma mère.
Markus Paris'te olduğumuzu ve görüşeceğimizi bilecek.
Markus sera au courant que nous serons à Paris en même temps.
Markus Radio Semfoni Orkestrası'yla çalışıyordu.
Markus était rentré pour une série de concerts.
Markus ve benim iyi bir seks hayatımız olduğunu anlattım.
Je t'ai déjà dit que Markus et moi nous entendions bien sexuellement?
Markus benimle seks yapmanın "Rite of Spring" ten iyi olduğunu söyledi.
Markus préfère coucher avec moi que diriger Le Sacre du printemps.
O gece Markus aradı.
Markus a téléphoné de Philadelphie.
David'in geldiğini ve tiyatroya gittiğimizi söyledim. Markus David'in aynı otelde kalıp kalmadığını sordu. "Evet." dedim.
Je lui ai dit qu'on était allés au théâtre et que nous étions dans le même hôtel.
Markus ciddileşti ve bunu bildiğini söyledi.
Il m'a dit qu'il le savait pertinemment.
Belki sonra, Markus.
Une autre fois.
Hayır, Markus, bedavaya vermek gibi olur bu.
Non, Markus, c'est un cadeau!
Teşşekkür ederim, Markus ama yapamam.
Merci, Markus.
Gerçekten Markus olduğunu düşünmüştüm.
J'ai cru que c'était Markus.
- Markus için de aynı şey geçerli.
Markus, c'est pareil.
- Markus öyle demiş.
- Markus l'avait dit.
Markus'la aynı fikirde misin?
Tu penses comme Markus?
Tanrım Patrick, yani Markus.
Patrick...